Şeytanın Avukatı filminde Al Pacino söylemişti bu sözü…
Sevgili dostlar, bir yılı daha acısıyla tatlısıyla geride bırakıyoruz. Her sene olduğu gibi bu sene de genel bir değerlendirme yazısı yazmak istiyorum. Koca yılda sektörümüzde pek çok gelişme yaşandı. Hepsine değinemeyeceğim belki ama yılı kapatırken gündemimizde neler kaldığına kısaca bir bakalım derim. Lakin hepsinden evvel farkında olmadan ağzımızdan çıkan veya kalemimizden dökülen cümleler, kalplerinizi kırdıysa affola…
Çevre cezaları hala çözüm bekliyor
Sektörümüzün çözüm bekleyen konularından biri, çevre cezalarında uygulanan yöntemde referans alınan değerin gross ton değil de yaratılan kirlilik olmasıdır. Malum İzmit Körfezi, yoğun müsilaj nedeniyle gelen gemilere yüksek cezaların kesildiği alan. Hem bölgede yaşanan yoğun deniz trafiği hem de bir türlü önlenemeyen müsilaj nedeniyle, idarenin bu bölgeye olan hassasiyetine saygı duyuyoruz. Sektörün bu noktadaki tek beklentisi, cezayı belirleyen referans değerin yaratılan kirlilik olması yönündedir. Özellikle Yunan armatörlerin deyim yerindeyse feryadı bizlere kadar ulaştı. Bazı Yunan gemi operatörleri artan maliyetlere karşı çıktı. Bu böyle devam ederse Marmara ve İzmit Körfezine gelen gemi trafiği azalacak gibi duruyor.
Bırakalım işi ehli yapmaya devam etsin
Tuzla tersaneler bölgesinde verdiği römorkör ve pilotaj hizmetlerinde GİSAŞ, kritik bir rol oynuyor. Yıllardır, römorkörler, gemilerin tersanelere yanaşmasında, tersaneden ayrılmasında ve dar geçitlerden geçmesinde tecrübeli kaptanlar rehberlik etmekte. Aynı zamanda sundukları pilotaj hizmetleriyle de gemilerin belirli bir noktaya çekilmesi veya itilmesi gibi görevleri titizlikle yerine getiriyorlar. Tuzla’da bu hizmetleri sunan tersanelerin ortak kuruluşu olan GİSAŞ, gemi inşa ve tamir bakım yapan üyelerin sürdürülebilirliğini ve güvenliğini artırmaya yönelik çalışmaları, özenle ve güvenle yapmakta. Tüm bunları bir kenara koyup, Tuzla tersaneler bölgesini liman sahası olarak görüp, römorkör ve pilotaj hizmetlerini ayrıştırmak akla pek mantıklı gelmiyor.
Türk yat imalatında ve ihracatında boyut sınırı acaba ne ola ki!
Olsa olsa sektörü bitirme projesinin yasalaşmış hali olabilir diye düşünüyorum.
KDV uygulamalarıyla ilgili yeni düzenlemeye göre yük taşıma amaçlı olmayan, gezi, eğlence, spor ve amatör balıkçılık gibi faaliyetlerde kullanılan özel tekne ve özel yat kapsamında ve gövde boyu 24 metreye kadar olan deniz araçları istisna kapsamı dışında tutuldu. Bu durum, sektörde fiyatların artmasına ve satışlarında azalmasına yol açacaktır. Bu düzenlemenin, yat imalatçılarının yurt dışıyla rekabet gücünü de zedeleyerek sektörün geleceği ve büyümesinin önündeki engeli teşkil edeceği ortadadır. Sektör, zaten büyümek ve yurt dışı rakipleriyle yarışabilmek için, yenilikçi çözümler, sürdürülebilir stratejiler, yeni iş birlikleri geliştirmesi gerekirken bir de üstüne sürekli yenilen mevzuatlarla sektördeki durum daha da kaotik hale getirilmiştir. Bu yeni düzenlemenin ihracatı baltalayan değil, direkt bitiren bir düzenleme olduğu ortadadır. Keza diğer taraftan 24 metre sınırının maliyeyle ne alakası olduğunu ne sektör anlamlandırabildi ne de üretici.
Denizciliğe dair daha yazacak pek çok mevzu var da ne yazık ki yerim sınırlı olduğundan ve de yazmak istediğim iki farklı mevzu bulunduğundan dolayı sorunlarımızı sonraya bırakıyor ve geliyorum diğer iki mevzuya…
Soner Hocamıza ayıp ettik!
Prof. Dr. Soner Esmer’in Kocaeli Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanlığından ayrılıp Almanya’ya yerleşmesi, beni gerçekten etkileyen olaylardan biri oldu. Gitme kararında birden fazla neden var belki ama bende gizli kalacak bir nedeni beni derinden üzdü. Esmer’in sektörümüz adına büyük bir kayıp olduğunu, eminim bir tek ben düşünmüyorumdur. Bence takdir edilesi bir kişiliğe sahip olan hocamız, en başta alçak gönüllü bir insan. Cana yakın ve sıcak kanlı. Donanımı, bilgisi, öngörüleri ve ufku hakkında yorum yapmak bizleri hayli aşabilir gerçi ama şöyle bir kaleme aldığı yazılara, konferanslarda yaptığı konuşmalara, uluslararası seminerlerdeki sunumlarına baktığımızda değeri, kıymeti çok daha net ortaya çıkıyor. Her gittiği yerde fark yaratan, yaptığı işlerle değer yaratan bir akademisyen Soner Esmer. Böylesi değerli bir akademisyenin sektör içinde olmamasının çok büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Ancak inandığım bir gerçek daha var ki Soner Hocamızın başarılarının devamına, hep beraber şahit olmaya devam edeceğimizdir.
Erkan-ı Devletimizin memurları bizi neden sevmiyor
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Denizcilik Genel Müdürümüz Ünal Baylan’ı yakinen tanımam. Kalbini, gönlünü hiç bilmem. Belki karıncayı bile incitmekten imtina eden biridir, bu sebeple kişiliği hakkında söz söylemek haddim değil bilirim. Lakin, sektörümüzü ve sektör paydaşlarını sanırım sevmiyor. Bazen öyle bir parlıyor ki karşısındaki kişinin ne yaşının ne bilgisinin ne de mevkisinin bir önemi kalmıyor. Acaba diyorum Karadenizliliğinin bir yansıması mı? Hızlı parlıyor ama gönül koymuyor. Ya da halet-i ruhiyesinin bir yansıması mı bu yaşananlar emin değilim. Açıkçası paragraf başında yazdığıma tekrar geri geleceğim, tanımadığım için bu tavırlarına da tam bir açıklamam yok… Amma velakin bu tavırlar, sektörle kurduğu bağın güçlü olmadığı izlenimini veriyor. Sektörümüz, ‘müdürümüzün’ gergin tavırlarından dolayı sorun konuşulamaz hale geldi. Böyle devam ederse sade kendisi konuşacak, bizler de hep birlikte tek kelam etmeden dinleyeceğiz… Belki de idarenin arzu ettiği bir durumdur bu. Kim bilebilir?
Neyse yılı halk edebiyatımızın üstadı Yunus Emre’nin “Kibir Destanı” ile bitirmek istiyorum… Bu vesileyle hem halkın dilinden hem de gönlünden konuşan, Anadolu’yu sevgisiyle mayalamış ozanlarımızın ruhu şad olsun derim…
Kibir Destanı
Dağı ovayı doldurmuş bir feryat,
Kimine cennet düşmüş kimine arasat
Tevazu kibr’in üstüne bir at sürmüş,
Kibir bir bakmış bir atı bin at görmüş.
Âsî kibir, hiç bırakmamış işi,
Dağ başını tutmuş geçirmiş kışı.
Tevazu, bir ırmak olup akmış,
Belli ki derdi denize varmakmış.
Ne kadar güçlü aksa da pınar,
Varamaz denize, toprağa sızar.
Su suyla kavuşur,
Başka sularla buluşup denize ulaşır.
Denize kadar ırmak idi adın,
Gerisini bırak denize vardın.
İnci hayal değil ki, deniz olana,
Ya altın,
Neden hayal olsun ona.
Her bir dalgada bir cevher bulasın,
İnci, mercan, yakutlar bulasın…
Budur sermaye bu bahre dalana
Arı dirlik gerek cevher bulana
Yendi tevazu yüz bin çevik eri,
Zapt etti bütün deniz ve kaleleri…
Ne demişler, tevazu edeni define bekler,
Yüce yer gözeten de derdine dert ekler
Tevazuyla gelsen meydan senindir,
Cevher senden çıkar maden senindir...
Son olarak 2025; yeni fırsatlar, kolaylıklar ve büyüme yılı olsun. Dünya denizlerinin engin sularında, güvenli, yenilikçi ve sürdürülebilirlik ilkelerinden ödün vermeden, birlikte daha güçlü bir geleceğe doğru ilerlemek umuduyla. Her adımda, denizciliğin gücünden ilham alarak, iş birliği ve dayanışma içinde başarılarımıza yeni bir boyut kazandıracağımız bir yıl olsun. 2025’te Türk denizciliğinin kalbinde yer alan tüm profesyonellere, okurlarımıza ve ailelerine sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yıl dilerim. 2025, hepimiz için daha parlak bir denizcilik yolculuğunun başlangıcı olsun.
Kalın Sağlıcakla...