“Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü: Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer” Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Ulaştırma Bakanlığın’nın ev sahipliğinde ve İMEAK DTO sponsorluğuyla gerçekleşen Türkiye Denizcilik Zirvesi’nin üçüncüsü, 2 Temmuz’da yapıldı. Bu zirve organizasyonda emeği geçen, görüşlerini, öngörülerini paylaşan ve tabii ki organizasyona destek veren herkese bir kez daha teşekkürü borç biliyorum. Sektör adına yapılan bu tarz zirveler ve çalıştayların Türk denizciliğine bir şeyler kazandırdığını düşünüyorum. Ancak biz bu zirveleri ne kadar “verimli” kullanıyoruz noktasında, yapıcı olacağına inandığım birtakım eleştirilerim var. Esasen ben bu sektörün “fokurdayan kazanı” olmak niyetinde hiç değilim. Fakat, harcanan onca emeği, zamanı ve kaynağı düşününce ister istemez “neden” diyorum. Neden bizi daha iyiye ve daha profesyonele yaklaştıracak ufak ama çok etkili adımları bir türlü atamıyoruz?

Mesela bir kurumsal hafızamız neden yok?

Türk Denizcilik Zirvesi’nin birincisi ve ikincisinde neler tartışılmıştı? Bu tartışılan konuların hangileri yerinde sayarken hangilerinde menfi ya da müspet birtakım gelişmeler yaşandı? Bende dahil olmak üzere ilk iki zirvede konuşulanları, tüm hatlarıyla hatırlayan olduğunu sanmıyorum. Çünkü zirve sonrasında yayınlanan herhangi bir “sonuç bildirgesi” için vakit ayıramadık. Halbuki ilk yapılan zirveden bu yana ele alınan konuların, hangisinde ne tür adımlar atıldığı ve gelişmeler yaşandığına dair bir kurumsal hafıza oluşturulsaydı şimdi elimizde dünden bugüne’yi gösteren bir yol haritası mevcuttu.

Yol yok ki ilerleme olsun!

Hatırlayın, Türk Armatörleri İşverenler Sendikası (TAİS) Yönetim Kurulu Başkanı Ali İbrahim Kontaytekin zirvede yaptığı konuşmasında “İki sene boyunca havanda su dövmüşüz. Armatör olarak bir adım yol gitmemişiz” demişti.  Bende diyorum ki “gidemeyiz” çünkü hangi yolda, nasıl ilerleyeceğimize dair çizilmiş bir rotamız yok… Yol yok ki ilerleme olsun!

Sorunları konuşmaya konuşuyoruz da hani çözümleri nerede

Kimse kusura bakmasın lakin Türk denizcileri yaşadıkları sorunları konuşma hususunda çok hevesli ama sorun çözme noktasında bir türlü harekete geçemiyor. Bu nasıl oluyor açıkçası bende bir anlam veremiyorum. Minimum 10 yıldır konuştuğumuz mevzular var. Minimum 10 sene diyorum ama evvelinin de olduğuna inanıyorum. Mesela; filo yenileme mevzusu… Tertemiz 10 sene! Koy bu mevzuyu kenara, bak yan tarafa aşılamayan teminat mektubu sorunu… Gel eğitime, artık bir üniversitemiz de var ama mezunlarında başlı başına sorun olan dil yetersizliği. Akabinde sektörün kalifiye personel bulamama noktasındaki çırpınışları… Vergi sistemindeki sıkıntılar ve sektörün talebi olan Tonaj Vergi Sistemi… 2017’de Meclis’ten geçip Cumhurbaşkanı imza aşamasında bekleyen MLCMarina pahalılığı, kapasite sıkıntısı, koylarda MUÇEV sorunu, halk plajının kalmayışı… Yaz yaz bitmez ki, siz zaten benden daha iyi biliyorsunuz tüm bunları. Peki, onca sorunla boğuşurken nasıl Denizci Ülke, Denizci Millet olacağız… Lafügüzaf! 

Denizcilik ülkemizin milli ülküsü bir türlü olamadı

Denizcilik sektörünün yaşadığı tüm sorunlarda haklı olduğu temel husus bence hızlı değişime uğrayan bürokratlar… Sektör, ne yazık ki sürekli kendini, sorunlarını ve dünyada bu işin nasıl yapıldığını her gelen bakana, yardımcısına, müdürüne nazikçe anlatıp duruyor. Eminim bu durumdan bürokratı da bıktı sektör paydaşları da. Esasen bana kalırsa sektörün asıl sorunu da bu!  Peki, bunu nasıl aşacağız? Ne yapacağız da biz bu hızlı değişime nasıl ayak uyduracağız?

Bu işin bence tek bir aklı selim yolu var. O da ne yapacağız ne edeceğiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hedeflerine denizciliği koyacağız. O hedef, ülkemizin milli ülküsü olmadığı sürece biz ne yaparsak yapalım mevcut sorunlarla kendimiz boğuşacağız. He diyebilirsiniz ki zaten “böyle bir hedef yok muydu?” Ben size soruyorum “Var mıydı?” Gerçek anlamda bana kalırsa hiçbir zaman olmadı…

“Aman Ankara’yı kızdırmayalım”

Ancak bizde sütten çıkmış ak kaşık değiliz ne yazık ki! “Aman Ankara’yı kızdırmayalım” kafasıyla iş yapmaya devam edersek, şüphesiz Ankara bize kızmayacak ama bizde bir adım yol alamayacağız. Sektörün can alıcı sorunlarını dile getirenleri takdir edeceğimize “Ankara” korkusundan onu bile susturup, sansürlemeye çalışıyoruz. Ne diyeyim Allah aşkına…

Organizasyonculukta zirve bizden sorulur

Gülümsüyorum kendi kendime ama elimde değil… Son yıllarda sektörümüz hakikaten organizasyonculuk işinde kendini acayip geliştirdi. Bu konuda bence öyle bir deneyim kazandık ki bir organizasyon şirketi kurup sektör sektör dolaşıp, onlarında organizasyonlarını yapsak yeridir artık. Reçete artık ayan beyan ortada; konuyu belirle; bu mevzu iki gün önce başka bir organizasyonda konuşulsa da sorun yok, tekrar her zaman iyidir. Listeye; iki-üç yabancı konuşmacı, misafir ekle. Yanlış anlaşılmasın yabancı düşmanlığım yok ama artık biz bize yapılan bir organizasyona da organizasyon demez olduk. Olmazsa olmaz; sponsorlarımız. Hangi birine nasıl yetişiyorlar düşünmüyor değilim. Lütfen lafım herkese değil çünkü bazı STK’larımız yaptıkları başarıları organizasyonlardan dolayı gerçekten hem kendi üyelerine hem de Türk denizciliğine değer katmaya devam ediyorlar… Ancak ne yazık ki hepsi değil!

Sektörde sanırım başkan olmayan en son kişi ben olacağım

Tabii sektörümüzde STK çok olunca başkanı da eski başkanı da ister istemez çok oluyor. Denizcilik sektörümüzde 70’e yakın STK’mız var. E hal böyle olunca şu anda sektörün yarısı eski ve yeni başkanlardan oluşuyor. Böyle devam ederse 5-10 yıla, olmadı 15-20 yıla bir beni bulacaksınız hiç başkan olmamış denizci. O zaman “hiç başkan olmayan başkan da” ben olacağım herhalde… Buradan eski yeni fark etmeksizin başkanlarımıza saygı ve sevgilerimi iletiyorum. Ancak demem o ki dernekleşmek güzel ama sorunlar çözülmedikten sonra neye yarar ki. Diğer taraftan STK’lar arasında rekabet olmasına olur şüphesiz ancak sektör sorunlarında iş birliği, sözbirliği yapamazsak hangi soruna nasıl çare üreteceğiz? Hele amacımız STK üzerinden prestij ve gelir elde etmek asla olmamalı. STK’nın tek bir varlık amacı vardır o da üyelerine verdiği sözleri tutmak ve sektörü kalkındırmak.

Bu kulaklar neler duydu neler

Son olarak 3. Denizcilik Zirvesi’yle ilgili ufak bir değerlendirme yapıp bitireceğim: Yarınlarımızın ve güçlü bir deniz ticaret algısını yaratmanın ancak doğru bir denizcilik politikalarıyla mümkün kılınabileceği ortada. Öyle büyük hedefler koymakla ne iş yapılıyor ne bir adım öteye gidiliyor. Bu iş havaya kurşun atmaya benzemiyor. Bu kulaklar neler duydu neler. Ne hedefler ne müjdeler… Kosterciler kızmasın ama Akdeniz ve Karadeniz’de hakimiyet sağlarız, sağlamalıyız da sözleri hala kulaklarımda çınlıyor. 3. Türkiye denizcilik Zirvesinde KOSDER’den ne bir konuşmacı ne de bir davetli vardı. Neden bilmiyorum ancak aylar evvel sektöre müjdeler olsun diye duyurulan hurda teşviki mevzusunu zirve gündemine taşımamak bence biraz garip oldu. Anlaşılan o ki, yine bir koster teşviki uygulamaya uygun görülmediğinden rafa kalktı. Bu konuyla ilgili aslında epey bir yazacağım mevzu var fakat ne zamanı ne de yerim var… Başka bir bahara. Kim bilir belki bir sonraki teşvike…

Kalın sağlıcakla…