“Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer” der Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Atatürk’ün denizcilikle ilgili tek sözü bu değildir tabii ki de... Benim çok sevdiğim sözlerinden bir diğeri de şudur; “Evvela çekirdek bir donanma yapmakla yetinip, deniz sanayi ve ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra memleket Sanayiinden fışkıracak donanmayı yapmak da kolay olacaktır. İlk beş senede kendimizi toplayıp devrimleri yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız, üçüncü beş senede İngiliz Kralı’na yurdumuzu ziyaret ettiririz.” Böylesi bir ideale saygı duymamak imkânsız. Hem savaştan yeni çıkacaksın hem de yurduna saldıran ülkeye karşı kin bilemek yerine ondan daha iyi olma hedefini çizeceksin. Tarihin en büyük donanmalarından birine sahip İngiliz Kralı’nın da sadece 15 yıl sonra Türk donanmasını görmeye geleceğini söyleyeceksin!
Atatürk’ten bu yana bir daha böylesi bir denizcilik ülküsü olan ne bir başbakan ne de bir cumhurbaşkanı görmedi bu güzelim ülkem! Az değil 67 hükümet kuruldu. 27 Başbakan, 12 Cumhurbaşkanı seçildi. Birinin bile hedeflerinde denizcilik, böylesi bir noktada (Yarısına bile razıyım) ne yazık ki yer almadı.
Bugün güzel ülkemizin devlet yönetiminde denizcilik kelimesinin geçtiği bir bürokratik alan neredeyse bulunmuyor. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın adındaki “Denizcilik” kelimesi kaldırıldı. Denizcilik Müsteşarlığı diye bir makam da artık yok ve yeni kararnamelerle birlikte ülke genelindeki 71 liman başkanlığı kapatıldı, yerlerine 21 adet “Bölge Liman Başkanlığı” oluşturuldu ve diğer limanlar bu bölge başkanlıklarına bağlandı. Anlayacağınız denizcilik sektörümüz büyüdükçe, devleti yöneten hükümetimiz, hedefleri küçültüp büyüyen sektörümüzü bir genel müdürlüğe bağlamayı uygun gördü.
Cumhuriyet tarihimizin 100 yıllık döneminde ülkemiz; asker, doktor, mühendis, hukukçu, şair-yazar, tarihçi olan cumhurbaşkanları gördü. Gerçi başbakanlarımız arasında denizcilik kökenliler de oldu ama ne yazık ki onların da hedefleri arasında bu sektör ön sıralarda yer almadı. Neyse bu konuya çok da fazla girip, yazıyı siyasi boyuta taşımak istemiyorum. Ancak şunları da söylemeden geçemeyeceğim; yakın zamanda ülkemizde bir seçim daha olacak. Bu seçimde de bir denizci aday ülke yönetimine soyunmuş değil.
Denizciliğin yarınları için geç kalmak üzereyiz
Yani yakın gelecekteki günlerimiz de bugünkü günlerimizden farklı olmayacak gibi. Yine atanan yeni bürokratlara kendimizi, sektörümüzü, hedeflerimizi, sıkıntılarımızı anlatmakla geçirilecek onlarca gün, çaba, emek… Ve ne yazık ki sonuç tekrar en başa dönmek gibi duruyor çünkü tam mevcut bürokrat bizi anlamaya başlarken ya görev süresi doluyor ya da bir başka şey oluyor ve yeni atanan bürokratla aynı sayfa tekrar başlıyor…
Kısacası Türk denizcilik sektörü olarak kılımızı dahi kıpırdatmadan durmaya devam edersek yakın gelecekte hep birlikte bu senaryoyu farklı oyuncularla tekrar izleyeceğiz.
Soruyorum Denizcilik Bakanlığı kurulmasını istiyorsak tam zamanı değil mi? Neyi ya da kimi bekliyoruz? Her gün gazetelerde yeni bakanlıkların kurulacağı yazılıyor. Bu yeni bakanlıklar arasında neden denizcilik bakanlığı da olmasın? ‘Mavi Vatan’ kavramıyla Doğu Akdeniz'deki enerji mücadelesinde iddialı oluşumuz, deniz savunma sanayiindeki başarımız, Türk deniz ticaret filomuzun dünyada 14. sıraya yükselmiş olması, gemi inşada dünyanın en iyileri arasına girmiş olmamız, ticaret kapılarımız olan limanlarımız her geçen yıl kapasitelerini artırırken, deniz turizminde iddialı ve güven kazanmışken, balıkçılığımız tam yok olmaya yakınken tam zamanı diyorum.
Bölük pörçük yönetilen denizcilikten ne sektöre ne de ülkeye hayır gelir
Hem millet ittifakı ile hem de cumhur ittifakıyla görüşmeliyiz. Sektör olarak STK’larımız aracılığıyla söz birliği yapıp, gerekirse bir heyet belirleyip, ortaya iyi bir çalışma, plan proje çıkarıp sektörümüzün bakanlığa neden ihtiyacı olduğunu anlatmalıyız. Balıkçılığın Tarım Bakanlığı’na, marinaların Turizm Bakanlığı’na, limanların bir sürü bakanlığa paylaştırıldığı sektörümüz, tabiri caizse bölük pörçük yönetim anlayışıyla dünya denizciliğinde var olmaya çalışıyor. Yazık değil mi? Sektörümüz büyürken denizcilik politikalarımız neden büyümesin? Büyümelidir. Denizcilik Bakanlığı’nın kurulması ile denizcilik gücü bütüncül bir yönetim anlayışı ile idare edilebildiğinde Türk denizcilik sektörü dünyanın en iddialı ve prestijli sektörü haline gelmez mi? Aynı zamanda Denizcilik Bakanlığı’nın kurulması ile denizcilik gücümüzün bütüncül bir yönetim anlayışı ile idare edilebildiği taktirde o zaman Türkiye’nin denizcileşmesinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır.
Keza Bahriye Vekaleti (bugünkü adıyla Denizcilik Bakanlığı) Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında kurulmuş, sonradan kaldırılmış olan Denizcilik Bakanlığı’nın, cumhuriyetimizin 100. yılında tekrardan kurulması fikri bile insanı sevindiriyor.
Kalın sağlıcakla…