Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin Ege Denizi’ndeki sorunlara yansımaları
Yunanistan ile Mısır arasında yapılan sözde deniz yetki alanları sınırlandırması anlaşması ile ülkemizin Doğu Akdeniz’deki hakları ve Libya ile yaptığımız deniz sınırları anlaşması yok sayılmaya çalışılmaktadır.
Dışişleri Bakanlığımızın Yunanistan ile Mısır arasında yapılan anlaşma için açık kaynaklarda yer alan açıklamasında ise “Yunanistan ile Mısır arasında deniz sınırı bulunmadığı, imzalandığı açıklanan sözde deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının Türkiye için yok hükmünde olduğu, bu anlayışımızın sahada ve masada ortaya konacağı, sözde sınırlandırılan alanın, Birleşmiş Milletler'e de bildirilen Türk kıta sahanlığı içinde yer aldığı” ifade edilmiştir.
Doğu Akdeniz’de haklarımızı ihlal eden deniz yetki sınırlandırması anlaşması ve kıta sahanlığımızın ihlal edilmesi gibi sorunlar çevre denizlerimizde yaşanan tek sorun olmayıp, Ege Denizi’nde de benzer sorunlar mevcuttur.
Ege Denizi ile Doğu Akdeniz arasındaki bölge ülkeleri açısından en büyük fark, Ege Denizi’nde sadece Türkiye ve Yunanistan varken, Doğu Akdeniz’de Libya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, İsrail, Lübnan, Mısır, Güney Kıbrıs Rum kesimi (GKRY) ve Suriye’nin de bulunmasıdır.
Ayrıca Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları özellikle ABD, Rusya, Fransa, İtalya başta olmak üzere pek çok bölge dışı ülkenin de Doğu Akdeniz’e ilgisini artırmıştır.
Bölge dışı ülkelerin özellikle Yunanistan ve GKRY’i kullanarak Doğu Akdeniz’deki etkilerini artırma çabaları, Mısır gibi ülkelerin de kullanılması ile bir ortaklığa dönüşmeye başlamıştır. Bu anlaşmalar ile hem anlaşmaları imzalayanlar hem de Doğu Akdeniz’de etkin olmaya çalışan bölge dışı güçler kendilerince sözde hukuksal bir alt zemin oluşturulmaya çalışmakta ve esas istekleri olan hidrokarbon yataklarına sorunsuz ulaşabileceklerini düşünmektedirler.
Doğu Akdeniz’de karşımızda oluşturulmaya çalışılan birliğin baş rol oyuncusunun, ülkemiz aleyhine yaptığı açıklamalarına ve Mısır ile yaptığı deniz yetki sınırlandırma anlaşmasına bakıldığında Avrupa Birliği (AB)’nin şımarık çocuğu Yunanistan’ın olması bizi hiç şaşırtmamaktadır.
Uzun süredir Ege Denizi’nde de karasuları başta olmak üzere deniz yetki sınırları sorunları yaşadığımız Yunanistan askeri açıdan ülkemizle karşılaştırıldığında oldukça yetersizdir. Yunanistan için en kötü senaryo AB ve ABD gibi ülkelerin desteği olmadan ülkemiz ile sıcak çatışma ortamına girmesidir.
Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de olabilecek sıcak bir çatışma ortamında gerek bölge gerekse bölge dışı ülkelerden destek bulacağını değerlendirdiği için, ülkemiz karşıtı faaliyetlerde ön sırada yer almaktan çekinmediği değerlendirilmektedir.
Ancak Ege Denizi’nde durum daha farklıdır. Burada mevcut sorunlar sebebiyle oluşabilecek sıcak bir çatışma ortamında, güvendiği ülkelerden gelebilecek desteğin sadece açıklamalar ile sınırlı kalacak olmasının, Yunanistan için en büyük endişe kaynağı olduğu değerlendirilmektedir.
Ayrıca Yunanistan Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH)’nın yüzde 17’sini turizm gelirleri oluşturmaktadır. Ege Denizi’nde olabilecek gerginliğin, Yunanistan’ın turizm gelirlerini düşüreceği ve zaten sorunlu olan ekonomisini daha da zora sokacağı bir gerçektir.
Doğu Akdeniz’deki haklarımızı gasp etmeye çalışan işbirlikçi ülkelerin, kendilerine tek engel olarak gördükleri ülkemizin Mavi Vatan’ınındaki haklarını korumadaki azim ve kararlılığıdır. Bu azim ve kararlılığımızın sürdürülebilmesinin, hem karşımızda yer alan ülkelerin deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmaları yapmalarının önüne geçmek hem de ülkemizin bölge ülkeleri ile yeni deniz sınırları belirleme anlaşmaları yapılmasına imkan sağlayacak olumlu ilişkileri geliştirmek olduğu aşikardır.
Bu nedenlerle; Doğu Akdeniz’deki kararlı duruşumuzun desteklenmesi ve bizleri Doğu Akdeniz’de yok sayanların oyununu bozmak için çevre denizlerimizdeki sorunların bir bütün olduğu, Doğu Akdeniz’de atılan adımların Ege Denizi’nde Yunanistan ile yaşadığımız sorunlara yansımalarının da olacağının uluslararası ortamda ifade edilmesi gerekmektedir.
Ancak bizim de, Doğu Akdeniz’deki kazanımlarımızı artırmak için bölge ülkeleri ile ırk, dil ve kültür farkı gözetmeksizin görüşme ve anlaşma yolları aramamız gerektiği de önemli bir gerçektir. Güçlü dostluklar kuran bir Türkiye tezlerini daha iyi anlatabilecek, Mavi Vatan’ındaki haklarını daha iyi savunabilecektir.
(E) Dz. Kur. Kd. Alb. Hakan Mehmet KÖKTÜRK