Başkan, dereyi görmeden paçaları sıvadı
Basın mensuplarıyla bir araya gelen DTO Genel Başkanı Metin Kalkavan, seçime ramak kala en önemli hamlesini yaptı. Çıktı basın mensuplarının karşısına, “Ne sormak istiyorsanız sorun, hodri meydan” dedi. Hem de bu toplantıya bizi de davet etti ki burada lafı açılmışken kendisine teşekkür etmek istiyorum. Bir başkana yakışır şekilde herkese iki soru hakkı verip “eşit” davrandı. Kendisini çoğu zaman eleştirdik, kimi zaman da hak verdik.
Tabii hak verdiğimiz yazılar az olduğu için bir türlü arayı sıcak tutamadık. Ama bunun çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. Neticede biz işimizi yaptık. Basın mensubu olarak sektörde var olan sesleri dile getirdik. Muhalefetse evet muhalefetin sesi olduk. Taraf olarak addedildik, tu kaka olduk belki ama kimseyi itham etmedik, dedikodu yapmadık, kimsenin arasını bozmaya çalışmadık. Birilerinin ifade ettiği gibi “Gasteci” değil, “gazeteci” gibi davrandık. Ki sözüm tam da şahsına gitsin hem yayıncılık hem de fahri avukatlık yapmadık.
Esasen böyle şeyler yazmaya hiç niyetim yoktu ama WhatsApp grubunda öyle kelamlar edilmiş ki sanırsınız koskoca Metin Başkan, basın toplantısını savaş meydanı gibi görmüş, düşmanı da bizmişiz ve en nihayetinde tavrı, edası, dik duruşuyla bizi alt etmiş. Kayda geçsin diye ifade ediyorum, 7Deniz ailesi olarak oraya Başkana saygısızlık edip, ortamı germeye değil, DTO Başkanının düzenlediği basın toplantısına iştirak etmeye gittik. Habere davet edildik ve sonrasında da toplantıya dair yaptığımız bültenle habercilik görevimizi yerine getirdik. Neyse çok uzatmayacağım, derim ki “Bizi bilen bilir.
Bilmeyen de kendisi gibi bilir”. Tekrar gelelim şu toplantıya. Toplantı boyunca Metin Başkan tarafından yansıtılan nokta; “Biz kazandık”tı. Seçim inceden başladı. Ben hala kimin kazanacağını bilemiyorum. Çünkü adı üstünde bu bir “seçim”. Bunun takdiri de ne bende, ne tek başına Metin Başkan’da, ne de adaylığını koyan Tamer Kıran’da. Buna karar verecek tek merci DTO Üyeleri. Onların takdiri de süreç bitmeden, oylar netleşmeden belli olacak bir şey değil. “Ben kazandım. Sen kaybettin” demek algı oyunundan başka bir şey olamaz. Bu algı oyunu ne kadar sonucu etkiler? Bence hiç. Son bir hamleyle oy verecek üyelere “Siz de kazananın yanında olun” demek, seçim süreci yönetmekten çok, pazarlama/reklam stratejisine benziyor.
Bunun da etkisi kestirilebilir değil. Yani Metin Başkanın “Kazananın yanında olun” vaadi, 15 yıllık başkanlık sürecinin önüne geçemez. 15 yılda DTO’ya neler kazandırdığı, Türk denizciliği adına neler yaptığı, üyelerin sesine ne kadar kulak verip vermediği gibi daha gerçekçi noktalar, seçimi esas etkileyecek hususlar. Bunu da hep beraber birkaç gün sonra zaten göreceğiz. Bu yüzden artık bu konuda konuşmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Benim için pek de anlam ifade etmeyen başka şeyler de var. Mesela bunlardan bir tanesi de Metin Başkan’ın DTO bütçesiyle yaptığı ama seçimin S’sinin konuşulmadığı geziler. En baştan söyleyeyim Deniz Ticaret Odası’nın Başkanı Metin Kalkavan’dır. Bunu ben de biliyorum, bilmediğim bir şey değil! Metin Bey kuşkusuz DTO bütçesiyle üyelerinin yanına gidebilir, onlarla fikir alışverişinde bulunabilir, onların sıkıntılarına bizzat şahit olabilir. Bunu da biliyorum. Tüm bunlarda kendisiyle hem fikirim.
Ancak, bu süreci 15 yıllık başkanlığında yapmayıp, seçim sürecinde yaparsa ve tabii ki bu strateji Tamer Kıran’ın stratejisiyse işte o zaman DTO’nun bütçesini kendi seçim sürecini yürütmekte kullandığı yönünde soru işaretleri doğar. Doğması da doğaldır. 7 Nisan’da Hilton Bomonti’de yapılacak “DTO 2023 Vizyon Yemeği” organizasyonu da bunun en bariz göstergesidir. Hep konuşuluyor ve hep de eleştiriyoruz. Ancak bir türlü tam olarak anlaşıldığımızı sanmıyorum. Biz DTO’nun projesi olan bir üniversiteye karşı değiliz. Piri Reis Üniversitesi’nin başarılarıyla gurur duyuyoruz. Asla “olmasın” “gerek yok” demiyoruz. Bu konuda artık yazmak istemesem de ne yazık ki bazı “Gasteci”ler tarafından hep gündeme getirildiği için tekrar yazacağım. Deniz Ticaret Odası elbette hiçbir üniversiteye bağış yapmak zorunda değil. Elbette böyle bir misyonu yok ama el insaf arkadaş. Eğer DTO Üyeleri bu bütçeyi sorguluyorsa, neden hala onca yıla rağmen bu üniversite kendi ayakları üzerinde duramıyor diyorsa elbette bu sesi duyuracağız. Bu sesi duyururken tabii ki Türkiye’de denizcilik eğitimi veren diğer kurumlar ne olacak diyeceğiz. Biz demiyoruz ki DTO işini gücünü bıraksın varsa yoksa denizcilik eğitimi veren kurumlara bağış yapsın.
Yok böyle bir şey. Ama sen Deniz Ticaret Odası’ysan projenin de astarı yüzünden pahalıya çıktıysa bunun nedenlerini açıklamak zorunda olduğun gibi bu desteği ne kadar daha sunacağını da söylemek zorundasın. Tabii burada ince bir nokta var. Sen DTO’yu kendi şirketin gibi görüyorsan iş başka, o zaman ne hesap verirsin ne de kimseyi işine karıştırmazsın! Tabii Metin Kalkavan ve Cengiz Kaptanoğlu arasındaki şu anlamlandıramadığımız mevzuya da değinmeden geçmek olmaz. Metin Başkan, seçimi Tamer Kıran’la değil de Cengiz Kaptanoğlu’yla yürütüyormuş gibi. Hatta gibi de değil tam da öyle. Ne oldu ne bitti hiçbir fikrimiz yok. Bilen varsa ve bizle de paylaşırsa seviniriz. Başkan duruyor duruyor “Ben Kalkavan’ım” diyor. Peşi sıra Kaptanoğlu vesayetinden dem vuruyor. Acaba “Ben Kalkavan’ım” demesi vesayet olmuyor mu? Lütfen kişisel sıkıntılarınızı bu sektöre yansıtıp zaman harcatmayın. Diğer taraftan Tamer Beyi küçümser tavırda birilerinin piyonu gibi görmek başkanımıza hiç mi hiç yakışmadı. Soyadı “Kalkavan” ya da “Kaptanoğlu” olmayan biri DTO Başkanı olmaz mı? Saltanat kaldırılalı tam tamına 96 sene oldu. Odamızı küçümsemiyorum ama lütfen koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne bir bakın. Cumhurbaşkanımızın babası kıyı kaptanıydı, Başbakanımızın babası ise celepçilik yapıyordu.
Bunların oğulları bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetiyor ve kimse de onlara senin baban, deden ülke yönetti mi diye sormuyor, sormaz da. Kaptanoğlu da Kalkavan da sektörümüzün köklü ailelerinden ama bu demek değil ki DTO’yu onlar dışında kimse yönetemeyecek. Bu arada Metin Başkan’a da hak veriyorum. 15 yıl dile kolay koskoca Deniz Ticaret Odası’nın kaptanısın. Türk denizciliğinde dengeleri değiştirecek bir kurumu yönetiyorsun ve 4 sene daha başkan olmak istiyorsan tabii ki koltuğu kendi ellerinle vermezsin. İstersin ki üyeler etrafında kümelensin, bir başka ses duyulmasın, muhalefet olmasın. Peki ama durum bu değilse ne yapacaksın? Ayrımcılık üzerine kurulu bir stratejiyle “Doğru yolda olan bizler” ve “Yanlış yönde ilerleyen onlar” mı diyeceksin. Hiç olur mu böyle bir şey. 15 yıllık deneyim, tecrübenin yansıması böyle mi olur? Bir önceki seçim sonucunu iyi okuyan biri, muhalif grubun hiç de azımsanamayacak bir oranda olduğunu da görmüştür elbette.
O grubu ötekileştirmek ne kadar başarı getirecek göreceğiz. Çok uzatmak istemiyorum. Metin Başkan hala DTO’nun kaptanı. 15 yıl emek vermiş biri. Tabii ki gönlünde daha iyi bir Türk denizcilik sektörüne ulaşma arzusu yatıyordur bundan şüphe yok. Ama sektör “yeter” mi yoksa “devam” mı diyecek hep birlikte göreceğiz. Tamer Kıran’a gelince o da DTO’ya kaptanlık edip, Türk denizcilik sektörünün gelişimi için var gücüyle çalışmak isteyen, genç, dinamik ve enerjisi yüksek bir nefer. Kıran ailesinin sektör için neler yaptıkları ortada. Bunları burada tekrar anlatmayacağım. Zaten Metin Başkan, Meclis kürsüsünden Kıran ailesinin Türk denizciliği için neler yaptığını hayranlıkla anlatmıştı. Bize gelince, işimizi yaptık. Her ne kadar muhalefetin yanında yer alıp onların gür sesi de olsak Metin Başkan ve ekibinin sesi de olduk. Tabii onlar istediği sürece. Çünkü kendileri bize her daim bir mesafe koymayı gerekli gördüler. Ancak tüm samimiyetimle ifade ediyorum ki onlardan gelen hiçbir habere ne ambargo koyduk ne de haberi çarpıttık. Basın kuruluşu olarak olması gereken neyse onu yaptık. Kim ne derse desin yapmaya da devam edeceğiz… Son olarak her iki adaya da başarılar diliyoruz. Deniz Ticaret Odası’nın gelecek 4 yılının kaptanı, hayırlısı kimse o olsun. En temelde kazanan da Odamız, sektörümüz ve tabii ki ülkemiz olsun.
İBRAHİM KOCAMIŞ
7DENİZ