Bugün 24 Haziran 2024 Pazartesi. Gazetelerde Atilla Donat Bey’in vefat ettiği haberini okudum. Yaşamı daima saygıyla anılacak, mesleğinde hep öncülük etmiş bir isim daha bu ölümlü dünyadan ayrılıyordu. Allah’tan rahmet diliyorum.

Yıllar öncesine giderek, yayın tarihi 2013 olan “Vapur Donatanları Ve Acenteleri Tarihi” başlıklı eserimi açtım. Ali Rıza Kınay’ın Bandırma’da kurduğu Ali Rıza Kınay Gemi Acentesi’nin tarihini kendi anlatımıyla okudum. Ali Rıza Kınay Gemi Acentesi zamanla oğlu Hasan Kınay, Atilla Donat ve Ömer Zaimoğlu ortaklığıyla da değişim göstermiştir.

Atilla Donat1

Atilla Donat

Ali Rıza Kınay’ın yaşam öyküsünü yeniden bu sayfalara naklettim; Kıbrıs’ta dünyaya gelen Ali Rıza Kınay, 17 Mayıs 1926 yılına kadar Kıbrıs’ın Limasol kentindeki Necati, Rıza & Co. şirketinde kâtip olarak çalışmıştır ve iyi bir daktilo yazıcısı olduğuna dair kendisine bu şirket tarafından referans mektubu da verilmiştir. Bu mektupta belirtilen gerekçelerle Türkiye’ye dönmeye karar veren Ali Rıza Kınay bir süre Ionian Bank Ltd’de çalışmış ve bu bankanın tasfiye edilmesi üzerine Osmanlı Bankası’na katılmak üzere bir dilekçeyle başvurmuştur. Bu başvuru yazısı diğer evraklar gibi, Osmanlı Bankası arşiv kayıtlarında muhafaza edilmektedir. Fransızca yazılmış 20 Mart 1929 tarihli bu dilekçenin en altındaki adres nice sevecen bir haberleşme kaydı olmalıdır ki aynen şöyle yazmaktadır: “Yeni Postane karşısında Flora Hanı’nda Altıncı Noter’de A.Rıza Faik.”

Alirıza Kına Foto2

Ali Rıza Kınay

1929’da Osmanlı Bankası’na girişinden 1946 yılına kadar devam eden bankacılık yaşamını şöyle anlatmaya başlar: “Türkiye’de içeride hiçbir şey yok. Banka, manka arama. İşte bir tane Ziraat Bankası varsa her yerde Osmanlı Bankası, en küçük kazada bile Osmanlı Bankası var. İki tane jandarma kapıda, devlet bankası, maliyenin işlerini yapıyor. Vaktiyle müşterileri, İstiklâl Harbi’nden evvel Rum ve Ermeni’ydi. Ama ben bunları bilmiyorum tabii. Ben yalnız İstanbul’u biliyorum, İstanbul’da o bankaların çoğu kapandı; Banque Hollanda ve Banca Commerciale Italiana. Hepsini biliyorum ben. Ben tabii hepsine müracaat ettim, ‘Size ihtiyacımız var ama 15 gün sonra bize uğrayın.’ dediler. Ben bu arada Osmanlı Bankası’na girme cesaretini gösteremedim. Bir gün “Hadi gayret dedim, ne olacakmış” dedim.

Çalıştığım Ionian Bank kapandı. Ben işsizim. Bana 250 lira para verdiler, alakam kesildi. Ali Rıza Kınay’ın Osmanlı Bankası arşivinde muhafaza edilmekte olan personel dosyasında, Ionian Bank’ın tasfiye edilmesi nedeniyle işine son verildiğine dair 2 Aralık 1928 tarihli yazıda şöyle denilmektedir: 15 Haziran 1926 tarihinden 30 Teşrin-i Sani 1928 tarihine kadar bankamızda ifa-yı hüsn-ü hizmet eden Ali Rıza Hasan Faik Efendi, bankamızın tasfiyesi dolayısıyla vazifesinden infikâk etmiştir. Mumaileyh Ali Rıza Efendi bu müddet zarfında çalıştığı kambiyo dairesinde mucib-i memnuniyet ve calib-i hoşnudiyet bir suretde ifa-yi hizmet etmiştir.

Ali Rıza Kınay anılarına devam eder; Ben dönüyorum dolaşıyorum iş arıyorum. Bu arada 6. Noter vardı. Bana 30 lira verdi, “Bizim yevmiye defterimizi tut” dedi. Gidiyordum orada bir iki saat çalışıyordum, dolaşıyordum ve okuyordum.

Günde dört saat çalışarak Fransızcayı kendi kendime öğrendim ve kendi kendimi yetiştirdim. Hukuk fakültesine gittim... Bütün edindiklerim kapmacadır yani, çok tahsil yapmadım ama çok şeyler okudum. Hedefim, iş yapmak, zengin olmak. O İngiliz bankası 15 gün sonra gel dedi, sonra Osmanlı Bankası’na gittim “Vesika mesika istemeyiz. İmtihanımız vardır, girersin imtihana muvaffak olursan, o zaman seninle konuşuruz.” dediler.

Ee... ben her şeyi biliyorum az çok. Fransızcam da var, sorulanları Fransızca cevaplandıracak vaziyetim var, İngilizce biliyorum. Ne sorarlar bunlar, faiz sorarlar, faizleri de biliyorum o kadar düsturlarını bilmek lazım. Mesela, yüz gün kalmış 100 bin lira yahut 15 gün yahut otuz gün kalmış şu kadar faiz vardı, acaba kaçtan verdi. Bunları bulmak, daima bir tanesi meçhul, bunların düsturları var. Kambiyoyu mükemmel biliyorum. Ticarî malumatım var. Muhasebe, eh fazla bir şeyim yok. Ama kompozisyon sorarlarsa ne sorarlar bilmem. Hepsine cevap verdim. Avrupa’da bulunan bir fabrikanın mümessilliğinin istenmesi tamam, ben yine benim mevzuma döndüm. Ben dedim bunu Fransızca yazmayacağım, benim Fransızcam bunu doğru dürüst kaleme alacak vaziyette değil dedim. Burası bir Fransız bankası olduğu gibi, bir İngiliz bankasıdır aynı zamanda-ben bunu İngilizce yazmaya karar verdim. “Kusuruma bakmayınız” dedim. Bunları mükemmel biliyorum.

On, on beş gün, yirmi gün cevap yok. O zaman istanbul’da YMCA vardıYoung Men’s Christian Association- ben onlara ve American Bible House’a, bunların hepsine gidiyorum. Bunlar misyoner, din propagandası yapıyorlar. Yalnız bana hiç böyle bir şey yapmadılar, yalnız beni sevdiler, ben onlar için bazı hizmetleri yaptım ve o zaman bir mecmua çıkardı “Bible House-Muhit” mecmuası. Ama güzel bir mecmua, çağırdılar dediler ki; “Efendim sizden bir hizmet istiyoruz; madem işiniz yoktur, bu Muhit gazetesine reklam bulun dediler. O zaman reklam da pek o kadar geçerli değil. Çok gezdirdim ben Muhit’i oraya buraya, kimse bana reklam vermedi. Neyse YMCA’ye gittim, beni bir İngiliz, Amerikan şirketine yerleştirirler mi diye, onun için gittim. Orada Bay Bailer vardı- Allah rahmet eylesin öldü gitti- dedim ki kendisiyle konuşacağım. Osmanlı Bankası benden referans da sormuştu, yani imtihan verdiğimiz zaman, adresimizi yazıyoruz, referans veriyoruz. Referans kimi vereyim, referans olarak bankada çalıştığım vesika var. Başka bir şey yok. “YMCA’ı arayın” dedim. “Oraya sorarsınız” dedim. O gün gittiğimde; soruyorlar. Ben Bailer’le konuşuyorum. Bailer’e telefon açıyorlar. Osmanlı Bankası’ndan beni soruyorlar. Evet diyor, ama adamın şekli bozuldu. Niye soruyorlar? Acaba bankadan para mı çaldı, ne yaptı?

-Osmanlı Bankası’ndan soruyorlar seni, niye soruyorlar?” dedi.

- Beş on gün evvel imtihana girdim. Herhalde onun için beni soruyorlar, sizleri referans olarak gösterdim” dedim.

-Ha öyle mi? dedi ve beni tebrik etti, birinci derecede kazanmışım.

Bana 50 lira teklif ettiler. Ben o zaman öğrendim ki, bankaya giren çıkana bakıyorum, pazarlıkla giriliyor. Banka 50 lira veriyor, öbürü 75 lira istiyor veya 75 lira veriyor banka, öbürü 150 lira istiyor. Ben de 150 lira istedim. Halbuki bankadan önceleri 45 lira alıyordum. Böylece epey param oldu. 10 lira ile haftada üç defa ders alıyordum, bir saat Berlitz Mektebi’nde okuyordum. Ama onlar bir ders verirlerdi, ben iki ders alırdım. Bâb-ı Ali’de bir Lisan-ı Fransevi diye bir kitap buldum, bayağı kalındı. Aa... dedim, ben bundan hem Türkçe, hem İngilizce, hem de Fransızca öğrenirim. Berlitz’den bir ders alırken o kitaptan da bir ders alıyordum. Benim niyetim tepeye çıkmak. Tepeye çıkmak için Fransızca bilmek lâzım. Onun için 28 sene günde dört saat çalıştım ben. Yani iyi mektup, iyi raporlar yazmak için. Bunu yaptım. Nitekim bir buçuk senede baş muhasip oldum, iki sene sonra ikinci müdür oldum, ondan sonra müdür oldum.

Üç defa Ordu tayin oldum; Birincide memur gittim, baş muhasip oldum. İkincide baş muhasip gittim, ikinci müdür oldum. Üçüncüde tekrar dolaştım beş sene, altı sene sonra tekrar Ordu’ya geldim, yirmi dört gün kaldım. Oradan beni Sivas’a bu sefer müdür olarak gönderdiler. Orada 10 sene kaldım. Ondan sonra harp yılları... 1937’de gittim, harp başladı, herkes İstanbul’dan kaçıyor. Ee... ben İstanbul’u nasıl isterim, tabii, istemediğim için Sivas’ta kaldım. Sonra rahatsızlandım, yoruldum. Sivas’ın iklimi çok sert, o kadar sene kolay değil Sivas gibi yerde..

Umum Müdürlüğe rica ettim, müfettişe rica ettim, ben burada pek rahat değilim diye. Ama beni beğeniyorlar, umum müdürlük de beğeniyor, müfettiş de beğeniyor... Rica ettim beni bir yere alınız, burada çok bunaldım ben. Beni İstanbul’a muamelata aldılar. Orada ben bir sene kaldım kalmadım, bana dediler ki seni Bandırma’ya göndereceğiz, orada hiç çalışmayacaksın, bak pek yorgun görüyoruz seni, zayıflamışsın, sararmışsın, orada iki ay için gider kalırsın dediler. Senden çok memnunuz, senin için en iyi şeyi yapacağız dediler. Hakikaten de öyleydi. Kalktık gittik iki ay. İki ayımız orada oldu mu iki sene! Romatizmaya yakalandım. Beş sene yatalak oldum. Hiç kalkamıyorum.

Bu arada benim Antalya’ya tayinim çıktı. Antalya Müdürlüğüne, nereden nereye! Sebep, o zaman ihracat ve ithalat Antalya’dan yapılıyordu. Antalya’ya İngilizce bilen bir müdür lazım, o zaman akreditifler oradan açılmalıydı. Yani, Ege Denizi’ne giremiyor hiçbir vapur artık. Yalnız Akdeniz.. Onun için Akdeniz’den bana büyük bir ihtiyaç gösterdiler o zaman. Hiç ihtiyaçları olmayan, yalnızca Fransızca bilen bir adamdı benden önceki. Ben İngilizce bildiğimden beni tercih ettiler, oraya göndermeye karar verdiler. Fakat nasıl gidersin? O, yıllarda ulaşım son derece zor!. Yol yok, sadece İzmir’e trenle gideceksin. Yani gitmenin imkanı yok. Hanım, yatalak. Gittim bunu söyledim.

İstifaya karar verdim

Dediler ki, seni Türkiye’nin mesire yerine gönderiyoruz, daha fazla ne yapabiliriz? Güzel ama ben gidecek vaziyette değilim, dinlemediler. Ya gidersin ya istifa edersin demesinler mi bana. Ha, o zamanda öyle sosyal sigorta yok. Hiçbir şey yok. Rıza, gel bas istifayı. Bandırma’yı da, iyice tetkik ettim. Harpten evvel ne vardı, ne yoktu, ne yapabilirim ben Bandırma’da, hep araştırdım. Baktım ki, vapurlar hep İstanbul’a gidiyor. Acenteleri hep İstanbul’da. Bütün evrakları hazırlıyorlar, yazıhaneden bir adam geliyor, Bandırma’da işini yapıyor ve İstanbul’a dönüyor. İşte o zaman bir gerçeği fark ettim; Bu böyle olmaz. Bu işi ben Bandırma’ya alırım dedim, yaparım ben bu işi. Sigortacılık da yaparım dedim, zeytincilik de yaparım, sabunculuk da...”

Alirıza Kına Foto31946 yılında Ali Rıza Kınay Osmanlı Bankası’ndan istifa ettikten sonra Borax Company’nin mümessilliğini alarak ve hemen aynı süreçte kendi adını verdiği deniz acentesini kurdu. İstifasının ardından, Bandırma’ya uğrayan gemiler için hizmet temin eden birinci sınıf bir gemi acentesi kurma fırsatı yakaladı. O tarihte böyle bir hizmet yoktu ve İstanbul merkezli firmaların kendi personelini göndermesi gerekiyordu ki bu da hem maliyetli hem de verimsiz oluyordu. Bu işin böyle yapılmaması gerektiğini düşündü ve 1946 yılında A.Rıza Kınay Vapur Acenteliği ve Tic. A.Ş. adlı kendi şirketini kurmaya karar verdi. Aynı zamanda, Bandırma’dan boraks nakliyesi yapan bor madeni şirketinin acentelik haklarını da almıştı. Bir acente olarak görevini en üstün hizmet kalitesiyle yerine getirip firmasının gemiye yapılan yüklemeleri denetlemek için yurtdışından personel göndermesi gereğini ortadan kaldırdı ve büyük tasarruf yapmalarına yardımcı oldu.

Alirıza Kına Foto4Ali Rıza Kınay; kalite, güvenilirlik ve saygınlık kimliği ile Türk gemicilik duayenlerinden biri olarak 2002 yılında 95 yaşında vefat etti.

Zamanla Türkiye’nin en köklü gemi acentelerinden biri haline gelen A. Rıza Kınay Gemi Acentesi zamanla oğlu Hasan Kınay, Atilla Donat ve Ömer Zaimoğlu ortaklığıyla da değişim gösterdi.

Kaynak: Osman Öndeş; “Vapur Donatanları ve Acenteleri Tarihi”, VDA-DTO Yayını, 2013.