Proje taşımacılığı ve enerji projeleri
İngiliz araştırma ve danışmanlık firması Drewry’nin güncel raporunda heavylift ve multipurpose gemilerin iki yıl daha sıkıntılı bir süreç geçireceğine değinildi ve geçtiğimiz birkaç ay, ağır yük ve proje taşımacılığının en kötü dönemi olarak nitelendirildi.
Sadece proje taşımacılığı yapan armatörler arasında günden güne acımasızlaşan bir rekabet söz konusu. Bu noktada biz COLI Grubu olarak hizmete sunduğumuz ağır yük donanımlı multipurpose yani çok amaçlı gemilerimiz ile gerektiğinde balyalı veya dökme yükler bile yükleyebiliyoruz fakat olağan ticaretimizi endüstriyel proje yükleri oluşturuyor. Super-heavy donanımlı veya submerging (batabilen) gemilerin bu konuda esnekliği bulunmuyor ve oyun alanları nispeten kısıtlı.
Son birkaç senedir sıklıkla değindiğim bir konu olan, konteyner hatlarının rekabetçi navlunları ve düzenli seferleri ile multipurpose piyasasından rol çalma girişimleri artarak devam ediyor. Piyasadaki dengelerin değişmesi ile birlikte birçok şirket birleşmesi ve stratejik ittifak gözlemliyoruz fakat bunların birçoğu sağlam temellere oturtulmadığından ötürü kısa soluklu oluyorlar.
Öte yandan Hanjin gibi bir firmanın batmasının olumsuz etkileri hem konteyner piyasasını, hem de diğer piyasaları vurmaya devam etmekte. Firmaya gemilerini kiralayan armatörlerin de, firmanın gemilerinde yükü olan taşıtanların da fevkalade mağdur durumda olduğu gözlenmekte. İngiltere’nin en büyük konteyner limanı olan Felixstowe’da, Hanjin’e ait 10 bin boş konteyner bulunduğu belirtiliyor.
Gelişimi önlenemez segmentlerden biri olan ‘yenilenebilir enerji’ piyasası umut vermeye devam ediyor. Ülkemizde yatırımları devam eden Rüzgar Enerjisi Santralleri (RES) bileşenlerinin büyük bir kısmını ithal ediyor, dolayısıyla güzel bir güverte yükü niteliğinde de olan kanat taşımaları revaçta. Bu bileşenlerin lojistiği üretici tarafından kontrol edildiği için, multinational (çokuluslu) firmalar tercih ediliyor. Houston’dan Tokyo’ya kadar uzanan ofisleri ile küresel bir ağa sahip olan COLI grubu için de yenilenebilir enerji sektörü bizler için önem arz ediyor.
Ülkemizdeki RES yatırımları 2015 senesinde yaklaşık iki milyar doları buldu. Kurulu kapasite son beş sene içerisinde dörde katlandı ve 2023 hedefleri arasında toplam elektrik gereksiniminin yüzde 30’unun yenilenebilir kaynaklar tarafından karşılanması da yer alıyor.
Ülkemizin uluslararası arenadaki gücü ise farklı kaynaklardan sağlanıyor. AB fonları ve doğrudan yabancı yatırımların yanı sıra, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası 1.9 milyar avro tutarındaki en büyük yatırımını Türkiye’ye yaptı. Türkiye’de enerji sektörü, özellikli tonaja sahip armatörler için çekiciliğini sürdürüyor. Hükümetin yenilenebilir enerji planı kapsamında 2023 yılına kadar hidroelektrik enerji santrallerinin kurulu gücünün 34 gigavata, karasal rüzgar enerjisi santrallerinin 20 gigavata, güneş enerjisini santrallerinin 5 gigavata, jeotermal enerji santrallerinin ise 1 gigavata çıkartması hedefleniyor. Bu hedefler tutması halen tartışma konusu fakat önümüzdeki beş yıl içerisinde gerçekleşecek gelişmeye kesin gözüyle bakılıyor ve verilen hedeflerin gecikmeli de olsa başarıya ulaşması öngörülüyor.
Nükleer enerji alanında 2023 itibarıyla üç adet nükleer santral hedefleniyor. TANAP projesi ile birlikte Türkiye daha da önemli bir oyuncu haline geliyor.
Polat Holding enerji sektörüne bir milyar dolarlık yatırım yapacağını açıkladı. Yatırımdaki ortakları EDF ve PSP olan Polat Holding, rüzgar enerjisi alanındaki girişimlerinin iki senede tamamlanacağını belirtiyor. Polat Enerji ve ortaklarının halihazırda 1000 MW üzeri kurulu kapasitesi bulunmakta.
Petrol endüstrisinin en merak edilen konularından biri, talihsiz darbe girişiminin küresel petrol ve navlun piyasalarına olumsuz etkilerinin olup, olmayacağı yönündeydi. Ülkemiz, dünya petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 70’lik bir kısmına coğrafi yakınlığı ile stratejik bir konumda ve jeopolitik önem taşıyor. İstanbul ve Çanakkale boğazlarından her sene yaklaşık 10.000 tanker geçiyor. Darbe girişiminde boğaz trafiği önlem olarak sadece birkaç saat durdurulmuş olsa da, hemen ardından olağan seyrine kavuştu. Global kapasitenin yüzde 3’ünü barındıran deniz yolu ile taşınan sıvı dökme yük trafiğinin yanı sıra, ülkemizden geçen iki ana boru hattı ile günde 2.7m varil petrol taşınmaktadır.
Karadeniz’deki arama ve üretim faaliyetlerine baktığımızda; içinde bulunduğumuz senenin başlarında Exxon, Lukoil ve OMV, Romanya kıyısında gaz bulduklarını rapor etmişlerdi. Bulgaristan da Shell ile el sıkışarak, beş yıllık dönemde petrol ve doğalgaz arama hakkını elde etti.
Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normale dönmesi ile, beklendiği üzere “Türk Akımı” Gaz boru hattı projesi anlaşması 10 Ekim 2016 tarihinde imzalandı. Bu olumlu gelişme neticesinde iki ülke arasındaki işbirliği de artarak devam edecektir ve temennimiz Hazar Denizine ve BDT ülkelerine yapılan ticarette 2016 sezonunda yaşanan sıkıntıların geride bırakılarak, 2017 sezonuna güzel bir başlangıç yapılmasıdır.
İsrail ile ilişkilerimizdeki normalleşme cephesinde ise 2019’a kadar faaliyete girmesi hedeflenen Leviathan doğalgaz yataklarından çıkan gazin yüzde 80’ini ihraç edecek olan İsrail’in Doğu Akdeniz’i hareketlendirecek projeleri beraberinde getirmesi bekleniyor. Proje dahilinde 550 kilometrelik boru hattının İsrail gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıması hedefleniyor.
Ekonomimiz 2016’nın ilk çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla, yüzde 4.8 oranında büyüme kaydetmiştir ve ayni zamanda jeotermal enerji yatırımları için de popüler bir hedef haline gelmiştir. Türkiye’de jeotermal yatırımlarının en büyük ismi Zorlu enerji de yatırımlarına hızla devam etmektedir.
Türk armatörün kontrolündeki filo yoğun olarak kosterler ve dökmecilerden oluşuyor. 2008 öncesindeki yüksek piyasalarda da oyuncular tercihlerini genellikle ölçekten yana kullandılar ve çeşitlilik yerine kapasite artırımına gittiler. Durum böyle olunca, MPV sektöründe Türk denizciliği olarak yer edinemedik.. Benim kişisel görüşüm; ülkemizde temsil edilen yabancı armatörlerin doğrularını ve yanlışlarını tecrübe ederek deneyim kazandıktan sonra, biraz da piyasaların rahatlaması ile Mağrip bölgesi, Sahra altı Afrika ve Basra Körfezi gibi istikametlere açık yük hat taşımacılığının yerli girişimle geliştirileceği yönündedir.
Bahadır Tonguç