“IMO, uluslararası deniz taşımacılığından kaynaklanan CO2 emisyonlarını 2050 yılına kadar 2008 seviyelerine kıyasla en az %50 azaltma ve karbon yoğunluğunu 2030 yılına kadar %40 azaltma hedefini koydu. 2023 yılı itibariyle yürürlüğe giren EEXI ve CII regülasyonları ile denizciliğin yapılış şekli kökten değişirken 2024 yılında yürürlüğe girecek olan ETS Avrupa Birliği Karbon vergisi ile de bu değişim perçinlenecek. Önümüzde armatörlerin çok dikkat etmesi gereken zamanlar var” diyor ve ekliyor; Denizcilik sektörünü değişimi kucaklayan ve gerekli adımlara atan lider bir sektör olarak görüyorum ve tüm sektörlere örnek olmasını diliyorum.
TURMEPA’nın başta denizlerimiz olmak üzere çevreyle ilgili yürüttüğü çok kıymetli projeler olduğunu biliyoruz. Önce bu konudan başlamak isteriz…
TURMEPA, 1994 yılında Rahmi M. Koç’un Kurucu Başkanlığında deniz sever iş insanlarının destekleri ile kurulmuş olan, 29 yıldır deniz ve su kaynaklarımızı korumak için kamu ve özel sektörle sayısız projeyi hayata geçirmiş bir dernek. TURMEPA’nın kuruluşunda geleceği öngören büyük bir vizyondan bahsediyoruz. TURMEPA’da bu vizyon ile temelleri atılmış eğitim, gönüllülük ve farkındalık çalışmalarıyla fark yaratan, ülkemizin tek deniz odaklı sivil toplum kuruluşu. Görevi devraldığımda değerli büyüklerimizin ve geçmiş dönem yöneticilerimizin emekleriyle büyümüş ve etkisi dalga dalga yurdumuzun dört bir yanına ulaşmış durumdaydı. Derneğimiz, sekiz şubemizin yanı sıra Fethiye ve Samsun Kıyı ve Deniz İnceleme Merkezleri ile yerel yönetimler, ilgili STK’lar ve kamu kuruluşlarıyla iş birliğini geliştirerek, eğitim çalışmalarıyla daha çok kişiye ulaşmak amacıyla çalışmalarını sürdürüyor. Koruma, eğitim ve farkındalık projelerimizle, üyelerimiz ve gönüllülerimizle ülke çapında denizlerin korunması için faaliyet gösteriyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı protokolleriyle 81 ilimizde çevre eğitimleri veriyor, sıvı atık toplama teknelerimiz ve deniz süpürgelerimizle denizden koruma ve temizlik faaliyetleri yürütüyor, kıyı temizleme etkinlikleriyle toplumsal bilincin artırılmasına katkı sağlıyoruz. Bunun yanında iklim krizi ve güncel çevre problemlerinin çözümünde aktif rol alıyoruz.29 yılda kaydettiğimiz ilerlemeyi özetlemek için gurur kaynağı olan bazı rakamları sizinle paylaşmak isterim:
- Deniz ve çevre eğitimlerimizle 9 milyon kişiye ulaştık.
- Atık toplama teknelerimiz ile 47 milyon litre sıvı atık topladık,
- 2 milyon 770 bin kilogram katı atığın denizlere karışmasını önledik,
- Gönüllü sayımız 11 bine ulaştı,
- TV programları, kamu spotu, yazılı basın ve billboardlarla 53 milyona ulaşıldı.
Tüm bu başarılarımızla gurur duyuyor ancak yetinmiyoruz. Denizler bizim yaşam kaynağımız. Çocuklarımıza mavi bir gelecek bırakmak için daha yapacak çok işimiz var. Bunun için de devletimizle, halkımızla, özel sektörle kol kola yürümeye ve bu mücadeleyi sürdürmeye devam ediyoruz.
İklim krizi bugüne kadar hiç olmadığı kadar yaşamlarımızı etkiler durumda. Bu konudaki görüşlerinizi paylaşır mısınız?
Dünyanın dikkat kesildiği en büyük sorunlardan biri kuşkusuz iklim krizi ve sonuçları. Global bir sorun olarak alarm veren iklim krizi sonucu yaşadığımız felaketler, bu sorunla acilen yüzleşmemiz gerektiğini gösteriyor. Çözüm bulmak için devletler, kamu ve özel sektör, sivil toplum kuruşları ve bireylerin topyekün hareket etmesi zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Maalesef insanlık olarak çevre karnemiz hiç iyi değil. Tüketim alışkanlıklarımız ve tercihlerimiz gezegenimizin sağlığını tehdit ediyor. Son yüzyılda yarattığımız tüketim toplumu ve üret–kullan–at politikamız sebebiyle doğa üzerinde çok yıkıcı etkiler bıraktık. Canlıların doğal yaşam alanlarını işgal ettik. Doğayı bir rakip olarak gördük ve onu alt etmeye çalıştık. Adeta elimizin altında bir gezegen daha varmış gibi yaşıyoruz. Dünyanın sağlayabildiği kaynakların %50’den fazlasını kullanıyoruz. Yönümüzü değiştirmezsek, bu oran büyük bir hızla artacak ve 2030 yılında iki gezegen bile yetmeyecek. Bu düzenin faturasını da ne yazık ki çok ağır biçimde ödüyoruz. Unutmamalıyız, biz doğanın sahibi değil, bir parçasıyız. Doğanın bize ihtiyacı yok ama bizim yaşamak için doğaya ihtiyacımız var. Doğaya hükmedebileceğimiz yanılgısından kurtulur ve hemen harekete geçersek hala iyi şeyler yapma şansımız var.Şu anda görünen tablo kötü olsa da umutsuz olmamak gerekiyor. Birlikte el ele verirsek daha iyi bir dünyada yaşayabilmemiz mümkün. Bunun için de hem bireysel hem de toplumsal olarak çalışmalıyız. Bu kötü gidişatı değiştirmek için önce doğayla ilişkimizde yeni bir başlangıç yapmalıyız. Eski bildiklerimizi unutmalı, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Doğanın sesine kulak verip, yarın için bugünden çalışmaya başlamalıyız. Üret-kullan-at düzenine son vermeliyiz. Doğamız, denizlerimiz sadece bir sektörün ya da bir kesimin değil herkesin gündeminde olmalı. Ortak hedef doğrultusunda ilerlemek gerekiyor. Bu yüzden sektör dışında kişisel olarak da bazı adımlar atmalıyız. Bunu her zaman vurguluyorum. Bizler denizleri kirleten ilk nesil değiliz, fakat onu kurtaracak son nesil olabiliriz. Nefes kaynağımız, yaşam kaynağı denizlerimiz bize görev ve sorumluluk veriyor, onu geleceğe, çocuklarımıza en güzel şekilde bırakmak ortak sorumluluğumuz.
İklim krizinin çözümünde köklü ve kalıcı bir çözüm için nasıl bir yol izlemeliyiz. Ayrıca bu konuda yürütmüş olduğunuz projelerin nasıl bir seyir izlediğini de paylaşır mısınız?
Köklü çözümler için devletimiz, yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları güçlerini birleştirmeli. Bireylerden, ailelere, farklı iş kollarından ve sektörlerden tüm dünyanın etkilendiği bir krizin içerisindeyiz. Belirttiğiniz şekilde iklim krizi sadece belli sektörlerin veya sadece devletin sorumluluğu değildir. İklim krizine karşı mücadele ve ekolojinin korunması hepimizin sorumluluğu.
Bu noktada TURMEPA’nın 29 yıllık geçmişine baktığımızda tabii ki onlarca projemiz var. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki iklim krizinin tırmandığı bu son yıllarda bizim için tüm deneyimimizi bütünsel bir şekilde yansıttığımız ve çok olumlu sonuçlar aldığımız projemiz Sıfır Atık Mavi oldu. Projemizin startını 2019 yılında İstanbul Boğazı’ndan verdik. Devletimiz, yerel yönetimler, halkımız, özel sektör ve en önemlisi de geleceğimiz olan çocuklarımız ve gençlerimizle topyekûn başlattığımız bir proje oldu. İstanbul Boğazı’ndan “Sıfır Atık Mavi Dönüşümü”nü başlatmış olduk. O gün hep beraber bir söz verdik: “Sıfır Atık Mavi” sözü. Bu dönüşüm, denizlerimizi korumak hedefiyle her birimizin birey, kurum ve yerel yönetimler olarak farkındalığımızın artacağı, israfın önleneceği, milli servetimizin geri kazanılacağı, hepimizin çıkması gereken bir yolculuktu. Öyle de oldu. Peki, Sıfır Atık Mavi’yle neleri başardık ve neredeyiz. Her şeyden önce bir ilk olarak Zero Waste-Sıfır Atık’a denizi ekledik. Yani Maviyi. Bu TURMEPA’nın fikriydi, kabul gördü ve ülkemizin geneline yayıldı.Sıfır Atık Mavi o günden bu yana denize attığımız bir taş misali dalga etkisi yaratarak büyüdü ve etkisini artırmaya da devam ediyor. Sadece kıyı illerinden değil; tüm illerimizden göller ve nehirlerde sıfır atık mavi pankartları açıldığını gördük. Kıyı temizleme, dip tarama etkinleri ve farkındalık çalışmalarıyla tüm halkımız, kurumlar ve yerel yönetimler yanımızda oldu. Yine Sıfır Atık Mavi eğitimlerimizle mavi olmadan yeşilin olmayacağını tüm halkımıza yaymak için çalıştık. Bu projenin hayata geçirilmesinin ardından, eğitimle fark yaratmak ve köklü bir değişim sağlamak hedefiyle Millî Eğitim Bakanlığı ile iş birliğimizi geliştirdik. Böylece ülke çapında tüm okullarda, tüm yaş gruplarına ücretsiz “Sıfır Atık Mavi” eğitimleri vermeye başladık. Haziran 2019’dan bu yana 100 bini aşkın öğrenci ve binlerce öğretmene denizlerin önemi, deniz ekosistemi, denizlerimizdeki biyoçeşitlilik, iklim krizi, Sıfır Atık, Sıfır Atık Mavi ve daha iyi bir çevre için bireysel sorumluluklarımız konularında eğitimler verdik. TURMEPA öncülüğünde farklı illerde gerçekleştirilen kıyı ve çevre temizliği etkinliklerinde çocuk, genç ve yetişkin 10 bine yakın gönüllüyle 100 binlerce ton katı atığın denizlerimize karışması önlendi. TURMEPA’nın ısrarı üzerine Bakanlığa deniz kirliliğine karşı alınması gereken önlemleri Sıfır Atık Mavi Kılavuzu’na ayrı bir bölüm açtırdık. Böylece en yüksek mertebede denizlere yönelik ayrı bir bölüm yazıldı. Bunu da TURMEPA olarak biz yaptık. Tüm bu başarılarımız bize çok önemli bir ödül getirdi ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan özel ödüle layık görüldük.
Tüm bu başarılara ulaşmak için de devletimizin, halkımızın ve özel sektörün desteklerini aldık; çünkü tek başına bir kurumun ya da bir kişinin denizleri korumaya ve sürdürülebilir çözümler üretmeye ne maddi ne de manevi gücü yeterli olacaktır. TURMEPA olarak bakanlıklarımız, belediyelerimiz ve çeşitli paydaşlarımızla çok sayıda proje yaptık ve milyonlarca insanın hayatına dokunduk.
Mavi Nefes Projesi
Sıfır Atık Mavi’yi takip eden bir başka projemiz de Mavi Nefes Projesi oldu. Mavi Nefes’le üç yıl önce Marmara’yı kaplayan müsilaja karşı Garanti BBVA ile yola çıktık. Proje, 2021 yılının sonunda hayata geçirildi ve iki deniz süpürgemiz İstanbul Boğazı’nda faaliyete geçti. Adrasan’da geçtiğimiz yaz bir atık alım teknemiz 2.500 ton sıvı atık topladı ve geçtiğimiz haftalarda Van’a yeni bir deniz süpürgemizi daha gönderdik. Projenin etkisinin gelecek yıllara yansıması için eğitim ve farkındalık kısmını oluşturduk. Marmara Denizi’ni çevreleyen yedi ilde İstanbul, Kocaeli, Bursa, Çanakkale, Tekirdağ, Balıkesir ve Yalova’da çevrimiçi eğitim atağı başlattık. Çevre ve deniz koruma, iklim değişikliği hakkında çevrimiçi eğitimler veriyoruz. Hedefimiz bu bölgelerde üç yılda 60.000 öğrenciye ulaşmak. Projenin bir de mobil bir kısmı var: Mavi Nefes Eğitim Otobüsü. Bu otobüs ile de saydığım yedi ili tek tek birer hafta ziyaret ederek çocuklarımıza robotik kodlama ve üretim becerileri atölyesi ile deniz eğitimleri veriyor ve maviliklerimizi korumayı öğretiyoruz. Görüyoruz ki Mavi Nefes’le iklim krizine karşı kurumlarımız, devlet ve STK olarak el ele vermenin en güzel örneğini vermeye devam ediyoruz.Tam bu noktada denizlerimizin korunması için TURMEPA olarak yürüttüğünüz projelere de değinmek isteriz…
TURMEPA olarak biz üç denizimiz ve Van Gölü için yıllardır büyük özveriyle çalışıyoruz, bu doğrultuda çok sayıda ilki hayata geçirdik. Ama bunlardan öyle bir tanesi var ki dünyada eşi benzeri yok. TURMEPA 16 yılı aşkın süredir ülkemizin Güney ve Ege kıyılarında hizmet veren bir filoya sahip. Bu yıl filomuza yeni katılan iki tekne ile birlikte toplam dokuz atık toplama teknesi binlerce yat, motoryat ve tur teknelerinden atık suları topluyor. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz sıvı atık alım hizmetimizle 47 milyon litreden fazla siyah ve gri suyun denizlerimize karışmasını engelledik. Bir sivil toplum kuruluşu olarak elbette teknelerimizi de sponsorlarımızın desteğiyle çalıştırabiliyoruz. Biliyoruz ki bir projenin başarıya ulaşması, sürdürülebilir ve uzun vadeli olmasına bağlı. Tekne sponsorlukları da bunun muazzam bir örneği. Arkas Holding, Sanko Enerji, Tüpraş gibi kurumlar uzun yıllardır teknelerimizi sahiplenerek destek veriyorlar. Bunun gibi örnek projeler denizlerimize nefes oluyor ve milli servetimizi, denizlerimizi koruyor. 1997 yılında Türkiye’ye örnek olması için ilk deniz süpürgesini de getiren bir dernek olarak deniz yüzeyinde temizlik faaliyetlerimizin alanı da günden güne genişliyor. Öte yandan biyoçeşitliliğin korunması için bilimsel projeler geliştirmeye de ağırlık veriyoruz. Deniz dibinde izleme, temizlik ve koruma yönünde üniversitelerimizle el ele vererek geliştirdiğimiz yeni projeleri hedefliyoruz. Böylece tüm su kaynaklarımızı ve denizlerimizi kucaklamaya devam edeceğiz.
Son olarak bir denizci olarak, denizciliği neler bekliyor? Nasıl bir değişimle karşı karşıyayız ve denizciler bu değişime nasıl hazırlanmalı?
Bir denizci olarak denizlere çok şey borçlu olduğumuzun bilincini taşıyorum ve denizlerimizin sağlığı için çalışmayı çok önemsiyorum. Dolayısıyla TURMEPA’da üstlendiğim görevi de çok önemli bir yere koyuyorum. Dünya denizciliğinin çatı kuruluşu olan Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi BIMCO’nun başkanlığını üstlendiğim dönemde de iiki yıl boyunca odak noktam “çevre” oldu. Denizcilik tüm dünya ekonomisini sırtlayan ve domino etkisiyle tüm sektörleri üstlenen bir sektör. Çevre konusunda da birçok sektörden ileri adımlar atmaya devam ediyor. Çünkü iklim krizine karşı mücadelenin en önemli kısımlarından biri de karbon emisyonlarını azaltmak. Paris Anlaşması'nın iklim değişikliği hedeflerine ulaşmada hızlı dekarbonizasyon hayati önem taşıyor ve tabii ki uluslararası denizcilik için de bu geçerli. Denizcilik sektörü için denizlerin ve ekosistemin korunmasına yönelik mücadele hayati öneme sahip. Uluslararası denizyolu taşımacılığı şu anda dünyadaki insan kaynaklı CO2 emisyonlarının yaklaşık %2'sinden sorumlu. Denizciliğin küresel düzenleyicisi Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Paris Anlaşması iklim hedeflerini desteklemek üzere, emisyon azaltımları için mutlak bir hedef belirleyerek bir ilki gerçekleştirdi. Uluslararası denizcilik, küresel iklim krizini ciddiye alan ilk küresel sektör. IMO, uluslararası deniz taşımacılığından kaynaklanan CO2 emisyonlarını 2050 yılına kadar 2008 seviyelerine kıyasla en az %50 azaltma ve karbon yoğunluğunu 2030 yılına kadar %40 azaltma hedefini koydu. 2023 yılı itibariyle yürürlüğe giren EEXI ve CII regülasyonları ile denizciliğin yapılış şekli kökten değişirken 2024 yılında yürürlüğe girecek olan ETS Avrupa Birliği Karbon vergisi ile de bu değişim perçinlenecek. Önümüzde armatörlerin çok dikkat etmesi gereken zamanlar var.
Bu regülasyonlar hedeflerin karşılanması için sektörü zorlarken, asıl sıfır emisyon hedefi için yeşil hidrojen ve amonyak, yakıt hücreleri, piller ve yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen sentetik yakıtlar gibi yeni sıfır karbon teknolojilerini gerektiriyor. Bu teknoloji henüz büyük ticari gemilere, özellikle okyanus ötesi yolculuk yapan ve şu anda fosil yakıtlara bağımlı olanlara uygulanabilecek bir biçimde mevcut değil. Ama görüyoruz ki önümüzdeki 20 yılda bütün yakıt tipleri değişecek. Fosil yakıtlar artık olmayacak. Belki bir köprü olarak gaz, hibrit modeller gelecek. Hatta 30 yılda bu çözümler o kadar gelişecek ki, gemiler gittikleri limanda hangi yakıt varsa onu kullanacaklar. Kısacası bizi çok ama çok büyük bir değişim bekliyor. İş dünyasının aktif bir ferdi ve çevre bilinci yüksek bir birey olarak diyorum ki tek bir gerçek var. Sadece denizcilik, A ya da B sektörü değil tüm gücümüzle iklim krizine karşı mücadeleyi odağımızda tutmamız şart. Yarın çok geç olmadan Paris İklim Anlaşması'nın gerekliliklerini tüm sektörler olarak yerine getirmek zorundayız. Denizcilik sektörünü değişimi kucaklayan ve gerekli adımlara atan lider bir sektör olarak görüyorum ve tüm sektörlere örnek olmasını diliyorum.
Kaynak: 7DENİZ DERGİSİ