Mari Deniz Üssü
Fransa’nın mayıs ayı ortalarında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile birlikte, ada güneyinde bulunan Mari’deki deniz üssünün genişletilerek, daimi olarak konuşlanılması yönünde anlaşmaya varması; birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bununla birlikte bir hava üssünden de bahsediliyor. Öncelikle GKRY’nin hemen hemen her resmi görüşmede ya da resmi beyanlarında yer bulan ‘‘sıfır asker-sıfır garanti’’ ısrarının devam ettiği bir dönemde, Fransa ile kapsamlı sayılabilecek bir üs antlaşmasına gitmesi birçok yönden manidar bir durum yaratmaktadır. Fransa’nın bu hamlesi, adadaki iki tarafın görüşmelerinde tartışılan bir kısım konularda önemli bir yaklaşım farklılığını da beraberinde getirecektir. Bu kapsamda; Fransa ve GKRY arasında yapılan anlaşmanın basına yansıyan maddelerine bakıldığında, iki önemli husus göze çarpmaktadır:
‘‘…PESCO iş birliği çerçevesinde Doğu Akdeniz'de operasyonda bulunacak Fransız Deniz Kuvvetlerinin gereksinimleri tamamıyla karşılanacak…’’
‘‘…Fransız Deniz Kuvvetleri, Türkiye'nin Rum sözde parsellerinde faaliyet gösteren Fransız petrol şirketi Total'e yönelik olası müdahalelerini göğüsleyecek…’’
PESCO (Permanent Structured Cooperation-Daimî Yapılandırılmış İş Birliği), Avrupa Birliği (AB)’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikasının (ODGP) unsurlarından biri olan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) çerçevesinde düşünülmüş bir yapıdır. Anlaşma kapsamında bir AB ordusu oluşturulması, şimdilik, öngörülmemekle birlikte; anlaşmaya imza atan 23 ülkeden, AB'nin ortak savunmasına nasıl katkı sağlayabilecekleri konusunda ulusal planlarını hazırlamaları istenmektedir. Buna karşılık AB de 2020'den itibaren oluşturacağı 5 milyar Avroluk bütçeyle PESCO'ya destek vermeyi taahhüt etmektedir. GKRY’deki üssün, büyük gemilerin yanaşabileceği şekilde, 6 ay sonra kullanıma hazır olacağı ifade edildiğine göre, 2020 yılı başından itibaren bahse konu üssün ayrılan bütçeden de pay alabileceği ve AB planlarına uyumlu olduğu anlamı çıkmaktadır. Ancak AB’nin PESCO kapsamında onaylanmış savunma projeleri arasında Mari üssünün olup olmadığı, şimdilik, açık kaynaklarda yer almamaktadır. Diğer yandan, Fransa ve GKRY arasındaki anlaşma maddeleri arasında ise, Fransa'nın üssün kurulma ve geliştirilmesine ekonomik olarak da katkıda bulunması öngörülmektedir.
Ortaya çıkan bu resme göre, PESCO iş birliği kapsamında Fransa’nın Doğu Akdeniz’de harekât yapacağının ifade edilmesi, AB açısından da bir ilki yansıtmaktadır. Diğer yandan, Türk donanmasının GKRY’nin sözde parsellerinde faaliyet gösteren Fransız şirketi Total’e yönelik bir müdahalesi durumunda, Fransa’nın olası bir karşı müdahalesini belirten madde ise biraz zorlama yazılmış gibi görünmektedir. Bu belki, S-400 alımı sonrası ortaya çıkacak duruma bağlı olarak da değişkenlik gösterebilir. Hem PESCO çerçevesinde harekât yapıp hem de NATO üyesi Türkiye’yi karşısına alması mantıklı gözükmemektedir. Üstelik Kıbrıs’taki Garantörlük ve İttifak Antlaşmalarının hilafına Mari’de üs temin etmektedir. Bu takdirde, mesele sadece Kıbrıs sorunu ve enerji güvenliği politikalarıyla ilgili olmayabilir. Bu yönleriyle söz konusu hamle, daha farklı, geniş ve yeni bir uluslararası düzenin hazırlığının bir emaresi olarak değerlendirilebilir. Açık kaynaklardaki bilgiler incelendiğinde, üssün daimî bir harekât üssü niteliğinde olabileceği anlaşılmaktadır. Ancak, bunun kapsamının bir üs mü ya da bir kısım liman kolaylıklarını içeren bir uygulama mı olacağı, elbette bu yılın sonunda daha rahat anlaşılacaktır.
Diğer yandan, GKRY’deki İngiliz üslerinde de bir hareketlenme mevcuttur. İlk etapta 6 adet F35B uçağı Agrotur üssüne konuşlanmıştır. Bir kısım açık kaynaklarda ise sonbahara kadar 121 adet F35B’nin konuşlanacağı ifade ediliyor. Bu sayının doğru olması mümkün gözükmemektedir. Bazı İngiliz kaynaklarında, 138 adet F35B alınacağı, 48’nin parasının ödendiği ve geçen yıl itibarıyla da sadece 15 adedinin ellerinde olduğu bildirilmektedir. İngiltere geçmiş dönemde Fransa’nın Suriye’deki DAEŞ terör hedeflerine operasyon yapması maksadıyla Kıbrıs’taki, ABD’nin de faydalandığı, kendi üslerinden yararlanmasına sıcak bakıyordu. Ancak Fransa’nın, Brexit sonrasındaki İngiltere’nin olası durumundan hareketle AB içerisindeki etkinliğini artırmak istediği değerlendirilebilir. Belki de bu nedenle, İngiltere AB Bakanı Alan Duncan, GKRY’nin iddia ettiği münhasır ekonomik bölgenin tartışmalı olduğuna dair bir açıklama yapma zorunluluğunu hissetmiş olabilir. Kıbrıs meselesi, bu yönüyle, malumu ilamın dışına çıkma istidadı göstermektedir. GKRY’nin salt üs için yer dışında Fransa’ya verebileceği bir şey yok. Bu, eğer gerçek bir üs olacaksa, Fransa’nın bir kısım endüstriyel imkanlarıyla da buraya yerleşebileceği ihtimalini düşündürtmektedir. Tabiatıyla bu da İngiltere’yi rahatsız edecek birçok sonucu ortaya çıkarabilir. İngiltere AB’den çıksa bile Fransa’nın PESCO kapsamında bu bölgede harekât yapması zor olabilir.
Fransa Doğu Akdeniz’de konuşlanmaya neden bu kadar heveskar davranmaktadır? Sadece AB’nin ortak savunması kapsamında düşünülmüş olabilir mi? Bunun için çevresel birtakım gelişmeleri de görmek gerekmektedir. Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti, Fransa ile güvenlik anlaşmalarını yeniden hayata geçirmeye hazırlandığını bildirmiştir. Tunus’ta ise, Fransa’nın yaptığı yatırımlar, ülkedeki yabancı yatırımların yüzde 30’unu oluşturmakta olup, 30 bin Fransız vatandaşı yaşamaktadır. Mısır’da ise Fransa’nın askeri silah ve malzeme satışı üst sıralarda olup, her iki ülke çok yakın ikili askeri ilişkiler içerisindedir. Bu örneklerdeki bir kısım ülkelere gerektiğinde siyasi ve askeri müdahale imkânı ve Kıbrıs adası merkez olmak üzere; Kerpe adası çıkışının kontrolü, Suriye’de olası bir terör koridorunun denizden emniyeti, Süveyş kanalı çıkışına erişim imkân ve kabiliyeti ile birlikte, Türkiye’nin güney limanlarına da menzil olarak yaklaşması kolaylaşmıştır. Bununla birlikte, Fransa’nın ABD politikalarına paralel bir şekilde bölgede yer alması, Yunanistan, GKRY, Mısır ve İsrail’in aralarında oluşturmaya çalıştıkları askeri iş birliğine de katkı sağlayabilecek bir husus olarak gözükmektedir.
Diğer yandan, Fransa; ihtiyacı artan, ancak imkanları daralmaya başlayan bir ülke haline gelmiştir. Dünya ekonomisi kırılgan bir vaziyette olup, artık ülkelere karşı uygulanan siyasi ve ekonomik yaptırımlar bir sonuç vermemektedir. Her bir yaptırım ekonomik daralmayı tetiklemektedir. Sorunlar diyaloglarla ve anlaşmalarla çözülemediği gibi gelişen ekonomilere aktarılan paraların geri dönüşü de sağlanamamaktadır. Siyasi ve ekonomik çözümsüzlük, askeri gücün ön plana çıkmasına neden olmaktadır. Dış pazarların kaybedilmemesi ve yenilerin bulunması gerekmektedir. Netice itibarıyla, Fransa’nın dış ticaret açığı son iki yıldır 63 milyar Avro seviyesine ulaşmıştır. Ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı olarak içeride yaşanan sarı yelekli olayları ve grevler de ülkenin toplam üretimini yüzde 15 geriletmiş ve birçok sektörde düşüş kaydedilmiştir. Gelir seviyesi yüksek olsa da yüksek yaşam maliyeti ve adaletsiz vergi sistemi toplumda huzursuzluğu artırmıştır. 2020 büyüme beklentisi yüzde 1,6’dır. 2018’in mart ayından bu yana Fransa’da ekonomi kötüleşmektedir. Bununla birlikte, bir kısım ülkeler batı tarafından her söyleneni yapmayı da artık reddetmektedirler. İran, Suriye ve Venezuela bunun en tipik örnekleridir. Dolayısıyla, Fransa’nın siyasi ve ekonomik nüfuzunu artırma ve bu sayede imkanlarını genişletme çabaları kapsamında; bölgede kendini askeri gücüyle ifade etme ihtiyacını ortaya çıkarmış gözükmektedir. Hedeflerden sadece biri olduğu görülmekle birlikte; mesele Total’in bir gemisini korumanın ötesinde değerlendirilmelidir. Kucağına düşen bir konuşlanma fırsatı, PESCO soslu sunuluyor olabilir.
Roma İmparatorluğu’nun Akdeniz’de tam hakimiyeti elde etmek maksadıyla; çevre kavimleri kendisine baş eğdirene kadar acımasızca vurduğu bilinmektedir. Ancak bunu yaparken bile hiçbir zaman bölgedeki farklılıkları, aykırılıkları ve kültür çatışmalarını ortadan kaldırmayı başaramamıştır. Fransa ne o eski Roma’dır ne de o güçtedir. Mari deniz üssüne konuşlanması, ülkemizin deniz hak, çıkar, alaka ve menfaatlerine bir tehdit oluşturma ihtimalini gündeme getirse de, farklı ve çok maksada dayanan bir vazife anlayışıyla Türkiye’yi karşısına alması zor gözükmektedir. Kurguladığı harekât maksatlarında AB içindeki ve/veya dışındaki diğer bir kısım aktörlerle de tam bir mutabakat sağlaması şimdilik zor olabilir. Diğer yandan, Cibuti gibi her önüne gelene askeri üs verme gayretinde olan GKRY’de ise bir kısım muhalif milletvekilleri, bu üslenmelerin adanın askersizleştirilmesi fikrine uymadığını şimdiden dile getirmeye başladılar. Tabi bu üs konusunun KKTC tarafında mutlaka bir karşılığının olacağı da aşikardır.
Kaynak: