Salgının yakıcı etkilerini ülkemizde hissettiğimiz şu günlerde, hepimizin kafasında aynı soru: Bundan sonra ne olacak? Yalnızlık ve çaresizlik duygusuyla geçirdiğimiz günlerin ardından normale dönebilirsek aynı hayatı yaşamaya devam edecek miyiz, yoksa ülkemizde ve dünyada bir şeyler değişecek mi? Bilinmezlik denizinde kulaç atarken denizcilerle 5 soru 5 cevap şeklinde karantina sohbetleri yapmaya karar verdik. İşte Ahmet Can Bozkurt’a yönelttiğimiz soruların yanıtları.
Koronavirüs nedeniyle evde kaldığınız günleriniz nasıl geçiyor?
Günlük yaşam anlamında çok zorlandığımı ve sıkıldığımı söyleyemem. İnsanoğlunun bence en önemli özelliği değişen koşullara kolaylıkla ayak uydurabilmesidir. Eve kapandıktan yaklaşık bir hafta sonra “yeni rutinimi ” oluşturmuş oldum. Tüm koşu yarışları ertelenmiş olmasına ve sonbahardan önce yarış olmamasına rağmen her gün mutlaka yine koşu ile güne başlıyorum. Pek tabi ki iki temel farkla; daha önceden olduğu gibi saat 06.00 civarında kalkmama gerek yok, ayrıca açık havada koşmam pek mümkün değil. Antrenmanlarımı koşu bandında yapıyorum ve normal zamana göre daha çok fitness yapma imkanım oluyor. Daha sonra günlük işlerim ile ilgileniyorum. Bunun yanı sıra Siyasal Bilgiler ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğrenciyim. Sınavlara hazırlıklarım devam ediyor. Ve pek tabi ki Netflix ve sosyal medya ile haberlerden uzak durmak mümkün değil. Ancak özellikle sosyal medyada geçirdiğim zamanı gün geçtikçe azaltmaya başladım.
Bir iş insanı olarak bu karantina döneminde işlerinizi nasıl takip ediyorsunuz?
Tüm adliyeler fiilen 30 Nisan tarihine kadar kapalı. Acele işler haricinde adliyelere gitmiyoruz. Bir aydır evden çalışma sistemine geçtik ve kolay adapte olduk. Mali mesuliyet sigortacıları adına takip ettiğimiz işler tüm hızı ile devam ediyor. Sörveyör arkadaşlarımız saha da alınabilecek azami önlemleri alarak çalışıyorlar. Bu sürecin öğrettiği, aslında benim yıllardır savunduğum bir görüş var. İş toplantı ve seyahatlerinin önemli bir kısmı gereksiz ve daha çok insanların işyeri ortamından geçici bir süre de olsa ayrılma amacına hizmet ediyor. Korona sonrası dönemde toplantı ve seyahat sayısının azalacağına eminim. Dijital ortamda toplantıların yapılabileceğini de keşfetmiş olduk hep beraber.
Evlerinden çalışma imkanına sahip olan kişiler olarak kendimizi şanslı görüyorum. Şu süreçte dışarıda çalışmak zorunda olan sağlık çalışanlarından kuryelere, bizim sektörümüzde ise gemi adamlarından diğer tüm emekçilerin hakkı hakikaten ödenmez.
Her gün açıklanan ölüm vakaları ve dünyadaki gelişmelerden nasıl etkileniyorsunuz?
Her ölüm çok acı ve çok önemli. Vakıa sayısı ve ölüm oranları hakkında takip ettiğim yerli ve yabancı birçok ciddi kaynak var. Oralardan aldığım bilgi kafamdaki belirsizliği ortadan kaldırdığı gibi geleceğe yönelik çıkarımlarda bulunmamı sağlıyor kendi namıma. İnsan genel olarak öngörebildiği, bilebildiği, görece ölçebildiği şeylerden daha az endişe duyuyor.
Virüs tehlikesi ortadan kalktıktan sonra insanlar normal hayata dönmekte zorlanır mı, ticari hayat kaldığı yerden devam eder mi?
Virüs tehlikesinin yakın zamanda tamamen ortadan kalkması ve dolayısı ile bizim normal zamana dönmemiz mümkün değil. Kısa ve orta vadede “yeni normali” normal olarak kabul etmek zorundayız. Dolayısı ile insanlar, şirketler ve ticaret zorlanacaktır ve kısa ve orta vadede kaldıkları yerdne devam etmeleri mümkün olmayacaktır. Bunu böyle kabul etmek gerekir.
Bu süreci yaşayan biri olarak, geleceği nasıl görüyorsunuz? Koronadan sonra denizcilik sektöründe nasıl bir gelişme olur? Bir gerileme ya da talep azlığı yaşanır mı?
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” Hakikaten insan unutkandır. Biraz önce dediğim gibi yakın ve orta vadede bu konu hep gündemde kalır ve eğer yeni bir salgın dalgası olmaz ise 2-3 sene içinde insanoğlu bu olaydan hiç ders almamış gibi yine aynı şekilde yaşamın çelişkilerini yaşatmaya devam edebilir. Umarım bu süreçten sonra geriye kalan sağlığa ve bilime daha fazla yatırım, sağlık sektörü özelleşmesinin yavaşlaması, bilimsel düşünmenin ve onun için şart olan laik düşüncenin yükselmesi olur.
İBRAHİM KOCAMIŞ / ÖZEL