Her şeyin başı sağlık, sonu da sağlık olsun

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 11 Mart 2020’de yaptığı açıklama ile ülkemizde vakalarının olduğu bilgisine ulaştığımız Covid-19, Dünya Sağlık Örgütü’nün de açıkladığı bir pandemi (küresel salgın) durumudur. Covid-19 hızlı yayılım göstermesi ve nasıl kontrol altına alınabileceği noktasında belirsizliklerin olması sebebiyle tüm dünya üzerinde bir kaygı ve güvensizlik duygusu da yaratmıştır.

 

Aslında tam bu noktada Covid-19’u kitlesel bir travma olarak ele alıp onun karşısında verilen tepkilerin anormal bir duruma karşı verilen normal tepkiler olduğunu bilmek önemli. Yani bazı insanların aşırı panik halinde olmaları, bazı insanların şok halini yaşaması, bazı insanların umursamaz davranışlarının olması, aslında herkesin kendine göre öğrendiği tepkilerdir. Bu farklı davranış biçimlerinin ortak noktası psikolojik olarak bir savunma yaratmaktır. Görülen odur ki, Covid-19 hayatımızın tam olarak merkezinde uzun bir süre kalabilecek bir durumdur. Covid-19 pandemisinin ne zaman biteceğinin bilinmemesi her zaman belirli bir plan içinde yaşayan insanları bu yönüyle de olumsuz yönde etkileyebilir. Neticede hepimizin bir yaşam standardı ve bu standarda bağlı alışkanlıkları vardı. Bir günlük yaşam rutinimiz vardı. Bu süreçte gördük ki tüm rutinler dışında yeni rutinler oluşturmak zorunda kaldık ve eski rutinlere ne zaman dönüleceği de belli değil. Örneğin, bizim gibi bir arada olmayı seven toplumlarda artık mesafeler daha da belirginleşmeye başladı. Çünkü yakın mesafede olmak bize hastalık bulaştırabileceği gibi, sevdiğimiz kişilere bulaştırmamızı da sağlayabilir.  Bu da başlı başına bir kaygı nedeni olabilir. Yine ekonomik olarak belirli bir sistem içerisinde devam eden yaşam standardımız değişti. İşten çıkarılanlar olduğu gibi sürekli tüketen bireyler tüketmeme durumunun olabileceğini ve bu şekilde yaşanabileceğini de gördüler. Bir sürü işin aslında evden de yapılabileceği görülmeye başlandı. Kapitalist sistem bizi metropolde küçük apartman daireleri yaşantılarına zorlarken bahçe ve balkon kültürünün önemi görülmeye başlandı. Yine çocuklar için yalnızlığın zor olduğu,  aslında onlar için okul ve kreşlerin sosyal anlamda önemli bir yer tuttuğu anlaşıldı.

 

Tüm bu durumlar aslında bize; Kim olursak olalım, nerede yaşarsak yaşayalım temelde tüm insanların bir kitlesel travmada verdikleri tepkilerin normal ve yaşamı sürdürmeye yönelik olduğunu gösterdi. Fiziksel mesafeyi artırırken sosyal bir varlık olan biz insanlar için sosyal mesafenin yakınlığının ne kadar önemli olduğunu, özgürce dolaşabilmenin bize gerçekten iyi geldiğini, tüm her şeyin değerini bir gün yitirebileceği ancak gıda ve sağlığın her zaman yaşamımız da olması gerektiğini gösterdi.

 

Bu durum ile baş etmeye çalışırken sosyal mesafemizi azaltıp bizi eve hapse zorlayan bu virüse karşı birliktelik sağlanabilir. Daha önceden yapmaya fırsat bulamadığımız ya da ötelediğimiz durumlara yoğunlaşabiliriz. Uyku düzenimizi bozmamaya önem vermeliyiz çünkü melatonin hormonun iyi bir şekilde salgılanabilmesi de önemli. Yine ev içinde hareketlilik sağlamak, gevşeme ve nefes egzersizleri veya bir hobi edinebilmek önemli olabilir. Tabi bu dediklerim yaşam standartları belli koşullarda değişmiş ve çok fazlasıyla etkilenmemiş insanlar için geçerli olabilir. Eğer işinizi kaybettiyseniz ve ciddi anlam da maddi sıkıntı yaşıyorsanız öncelikle Maslow’un hiyerarşisinde ki temel ihtiyaçların giderilmesi önemli bu noktada. Yine bizim gibi toplumsal dayanışma noktasında başarılı olan toplumlarda destek mekanizmaları zorlama yoluna gidilebilir.

 

Kısacası, bu dönemde temel ihtiyaçlarımızın karşılanması ve duygularımızın aslında normal tepkiler olduğu ve ifade edebilmenin önemli olduğunu her şeyin başının sağlık olduğunu bilmek önemli.