İskenderun Denizcilik Genel Koordinatörü Gemi Makinaları İşletme Mühendisi Ahmet Hamza ile bir araya geldik. Bilindiği üzere kendisi Türkiye Denizcilik Federasyonu’nun da Başkan Yardımcılığını yürütüyor. Bu sebeple sohbetimizin bir kısmı ticari hayatı içerirken, diğer tarafı sivil toplum kuruluşu kısmını kapsıyor. Kendisi bu iki yönlülüğü şu güzel cümleyle bize özetliyor: “İki pabucum var. Biri, şirketimin genel koordinatörüyüm ve burada şirket menfaatine ekonomik koşulları göz önünde bulundurmalıyım. Diğeri de Federasyonda Başkan Yardımcısıyım ve burada da Türk denizciliğini gözetmek durumundayım. Bu esasen bir tezat”
-Biraz sizi tanıyalım mı?
1985’te İTÜ Denizcilik Fakültesi Makine Bölümünden mezun oldum. Sonrasında bir dönem hepimizin okulu olan D:B Deniz Nakliyatı gemilerinde ve armatör gemilerinde çalışarak baş mühendisliğe kadar yükseldim. Bu dönemlerde bir süre yurt dışında yaşadım. Avustralya’nın Sydney kentinde iki yıl kaldım. Ülke özlemi, eş dost ve aile özlemi baş gösterince ülkeye geri döndüm. Geri döndükten sonra bir süre daha denizde çalıştım. 1993’te oğlum dünyaya geldi. Onu ve ailemi bırakıp sefere gitmek istemedim ve denizi bırakmaya karar verdim.
Açıkçası çok farklı bir sektörde iş bularak karaya geçtim. Bu biraz tesadüf oldu. Gemide çalışırken otellerde Teknik Müdürlük yapan bir arkadaşıma karaya geçmeyi düşündüğümü söylemiştim. O da bana Çırağan Sarayı’nda Teknik Müdür Yardımcılığı pozisyonuna denizci kökenli birini aradıklarını söyledi ve bana bir görüşme ayarladı. Görüşme olumlu geçince işe alındım ve kısa bir süre içinde Çırağan Sarayında Teknik Müdür Yardımcısı olarak göreve başladım. 5 sene kadar da bu görevi üstlendim. Ardından dünyada önemli yer tutan markaların başka otellerinde inşaat dönemleride dahil olmak üzere Teknik Müdür olarak çalıştım. 30 sene kadar bu sektörde hizmet verdim. Turizm sektöründe çalıtığım son dönemlerde genel müdürlüğe kadar yükseldim. Ardından da denizciliğe geri döndüm.
Otelcilik yaptığım dönemlerde denizden uzak kalsamda denizcilikten uzak kalmadım. Denizcilikle ilgili sivil toplum kuruluşlarında çeşitli görevlerde bulundum. ITÜ Denizcilik Fakültesi (YDO) Mezunlar Derneği DEFAMED’in Yönetim Kurulu Üyeliği, Başkan Yardımcılığı ve Genel Sekreterlik yaptım. Türkiye Denizcilik Federasyonunun kuruluş çalışmalarına katıldım. Uzun bir dönem kurucu Genel Sekreterliğini yaptım. Denizcilik ile alakalı bir iş yapmıyorken sektörün sivil toplum kuruluşunda görev almak beni denizciliğin içinde tutuyor ve bende bu sektöre bir şekilde hizmet etmekten keyif alıyordum.
-Peki, İskenderun Denizcilik’in kuruluş hikayesi nasıl oldu?
İskenderun Denizcilik, çok yeni bir şirket, 5-6 yıllık bir geçmişi var. Mazman ailesine ait gemilerin teknik işletimini yapıyoruz. 29 bin tondan 53 bin tona kadar değişik ebatlarda 8 tane gemimiz var. Bunların ticari operasyonları Amerika’da kurulu Mühendis İbrahim Mazman’a ait Medbrokorage firması tarafından yapılıyor. İskenderun Gemi İşletmeciliği, sadece gemilerin personel donatımı, teknik bakımları, liman operasyonları gibi teknik işlerini yürütüyor.
-Gemi yönetimi konusunda nasıl bir iş akdine sahipsiniz?
Biz İskenderun Denizcilik olarak gemilerin teknik operasyonlarını buradan yürütmekteyiz. Bu hizmetleri vermek için gemi armatörleri ile yapılmış işletme sözleşmemiz bulunuyor. Şu an işletmemiz kapsamında 3 tane 53-56 bin dwt civarı, 5 tane de 28-33 bin dwt civarında toplamda yaklaşık 320 bin dwt tonajımız var. Bu ropörtajımız yayınlandığında inşallah yaklaşık 50 bin dwt luk kızımız M/V Toros M de filomuza katılmış olacaktır.
Türkiye Denizcilik Federasyonu’nun yeni yönetimi seçildi. Siz de Başkan Yardımcısı seçildiniz. Tekrardan hayırlı olsun diyor ve yeni dönem çalışmalarını sormak istiyoruz?
Mart ayında yapmış olduğumuz 5. Olağan Genel Kurulumuzda ilk defa karşı bir grup yönetime talip oldu. Genel kurul delegelerimiz bizim listemize teveccüh gösterip bizi yeniden yönetime seçti. Ben federasyonun kuruluş çalışmalarından beri bütün yönetimlerde genel sekreter olarak görev almış biriyim. Bugüne kadar Genel Sekreterlik görevini en iyi şekilde yürütmek için çaba gösterdim. Bu dönem bu görevden yoğun iş tempom yüzünden yeterince vakit ayıramayacağımı düşünerek affımı istemek zorunda kaldım. Yönetim kurulu üyelerimiz sağ olsunlar oybirliğiyle Başkan Yardımcılığı görevine getirdiler. Görevden hiçbir zaman kaçmadım ve kaçamazdım. Bunu söylememin nedeni bir pozisyon beklentisi içerisinde hiçbir zaman olmamam. Gelelim sorunuzun çalışmalarımız kısmına. Her sene Eylül ayında yaptığımız çalıştayımızın çalışmaları başladı ve devam ediyor. Ramazan ayıyla ilgili bir takım çalışmalar yaptık. Yakında 1 Temmuz Kabotaj Bayramı var. Bununla alakalı ön çalışma komisyonlarımızı kurduk. Geçen sene ilk defa Valilikten izin alarak 1 Temmuz’da Taksim Atatürk Anıtına çelenk koymuştuk. Bu sene de bunla ilgili talebimizi yaptık. Diğer taraftan sektörümüzün faaliyetleri hiçbir zaman bitmiyor. Onlara iştirak etmeye devam ediyoruz.
-Yerli motorla ilgili bir çalışmanız olmuştu. Bu süreç nasıl ilerliyor?
Evet, bunu genel kurulumuzda duyurmuştuk. Geçtiğimiz dönemde başlayan bir çalışmaydı bu. Çok uzun görüşmeler neticesinde Başkanımızında 5. Olağan genel Kurulumuzda açıkladığı gibi, Istanbul Pendik Tersanesinde bulunan faaliyeti sona ermiş Sulzer Motor Fabrikası veya Tülomsaş Motor Fabrikasında anlaşmanın paydaşlarıyla birlikte tüm teknolojik iyileştirme çalışmaları yapılarak yerli gemi motoru üretmek için Çinli bir firmayla ön protokol anlaşmasını yaptık. Yakında bu anlaşmanın taraflarını ve detaylarını açıklayacağız. Projenin bir tarafında Türkiye Denizcilik Federasyonu ile birlikte Türk denizciliğinin önemli kuruluş ve sivil toplum örgütleri var. Diğer tarafında da Çin devletine uzanan kuruluşlar var. Sonuçta Türkiye’nin ilk yerli motoru olacak. Müsaade ederseniz şimdilik bu kadar bilgi vereyim. Gelişmelerle ilgili yakında kamuoyu daha detaylı bilgilendirilecektir.
Bir tarafta yerli, milli derken diğer taraftan Türk Bayrağından çıkış söz konusu….
Türkiye’de denizcilik zor zanaat. Dünya denizlerinde Türk Bayrağı kan kaybediyor. Bizim gemilerimizin tamamı Panama bayraklı iken sahipleri, işletmesi, operatörleri Türk. Ticari kuruluşlar yani bizler hem ekonomik olması, hem de diğer ülke denizlerinde kolaylık sağlaması sebebiyle yabancı bayrağı tercih ediyoruz. Önemli olan bizi buraya yönelten sebeplerin iyi belirlenmesi, üzerine düşünülmesi, çözüm üretilmesi. Sonuçta Türk filosu kan kaybediyor. Bu kayıp tek taraflı bir çözümle durdurulamaz gibi görünüyor. Bu sorunu çözmek için içinde Denizci Kuruluşların, Deniz Ticaret Oda’sının, Türkiye Denizcilik Federasyonunun, Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığının ve Denizcilik İdaresinin bir arada olacağı bir yapıda ortak akılla çözümler araştırılmalı ve bulunmalıdır.
Bir diğer sorun da Türk personel kullanılmaması. Birçok Türk armatörü yabancı personelle çalışıyor. Burada da en büyük etken maliyet. Yabancı personel kullanmanın maliyeti daha düşük. Tabii gerçek maliyet kısmı da düşünülmelidir. Gerçek maliyetten kasıt, personelin gemideyken yapabildikleri ve yapamadıklarından kaynaklanan ek işletme maliyetlerinide içeren maliyettir. Öte yandan Türk deniz adamının mevcut sigorta kanunlarından kaynaklanan ve dönüp dolaşıp armatöre fatura edilen problemler de var. Bu problemler çözülmedikten sonra bu geriye gidişat durdurulamayacaktır. Etrafıma bakıyorum, neredeyse yarı yarıya maaşları tercih edecek şekilde Türk gemi adamlarının fiyatları düşmeye başladı. Bu belki biz armatörler için iyi görünüyor olabilir ama Türk denizciliği için iyi değil. İki pabucum var. Biri, şirketimin genel koordinatörüyüm ve burada ekonomik koşulları göz önünde bulundurmalıyım. Diğeri de Türkiye Denizcilik Federasyonunda Başkan Yardımcısıyım ve burada da Türk denizciliğini gözetmek durumundayım. Bu esasen bir tezat. Çözümü, kendi şirketimde de Türk denizcilerine kısmı olarak yer açarak bulmaya çalıştım. Başka türlü bir çözümü bireysel olarak bulabilmem de pek mümkün değil. Çünkü bu sorun ülkemizin sorunu. Bizim son çalıştayımızın konularından biri de buydu. Türkiye, yurt dışına denizci ihraç edebilecek bir ülke olmalı. Ama sadece üst yönetimi ihraç edebiliyoruz. Kaptan, ikinci kaptan, baş mühendis vb. Burada da en büyük sorun kaliteli personel ve dil sorunu. Dil sorunuyla ilgili çözümler bulunmalı. Kaliteli eleman yetiştirmek için eğitim sistemimiz yeniden gözden geçirilmeli. Yatılı sisteme geçilip üst düzey disiplinli eğitim verilmeli. Her üniversite denizcilik bölümü açmaya çalışıyor. Daha doğru düzgün mevcut okullara yetecek eğitmenimiz yok. “Ben yaptım, oldu” anlayışı bizi bir yere götürmeyecek. Türk denizciliği iyiye gitmiyor. Görüyorsunuz işte kan kaybediyoruz ve bunun da ne kadar farkındayız.
Biraz da dünya ekonomisini ve bu ekonominin denizciliğe yansımasını konuşalım mı? Son dönemdeki ticaret savaşlarıyla, vergi artırımları, ambargolarla ilgili görüşünüz nedir?
İran’la biz çalışmıyoruz ama yaşanan gelişmeler kuşkusuz Türk denizciliğini etkiliyor. Ambargoyu önemsemeyip İran’la çalışmaya devam eden şirketler/ülkeler şu anda avantajlı. Çünkü oradaki navlun bedelleri hayli yüksek. Korkmayıp, gidiyorlar. Bir şekilde bu ticareti yapıyorlar. Amerikanın Çinle ekonomik savaşı önemli bir başka etken. Dünya ekonomisinde yaşanan diğer gelişmelerin de denizciliği ve Türk denizciliğini etkilediği kesin. Netice itibarıyla ticaretin taşımasını yapan bir sektör denizcilik. Bu ticarette olası her değişiklik şüphesiz dünya ve Türk denizcilerini olumlu veya olumsuz etkileyecektir.
Bir de tabii çevreci önlemler. IMO’nun aldığı birçok karar var. Mesela Scrubber….
Bu konuyla ilgili bir önlem aldığımızı söyleyemeyeceğim. 2020’den itibaren düşük sülfürlü yakıt veya scrubber kullanımı zorunluluğu başlayacak. Biz de bu zorunluluğa uyacak ve gerekli düzenlemeleri yapacağız. Fakat merak ediyorum, bu kararları nasıl alıyorlar, kimler alıyor? Dünyada tüketilen yakıtın 3-5’inin sahibi olan denizcilik sektörü neden ön planda. 5 ile mi dünya kirliliğini durduracağız. Madem dünyayı kirletmek istemiyoruz, yakıt kullanımının tümünü değiştirelim. Keza karadaki fabrikaları, arabaları ve diğer çevreyi kirleten hususları neden görmüyorlar. Maalesef bu kararları alan platformlarda yeterince güçlü değiliz.
İbrahim KOCAMIŞ
7DENİZ – ÖZEL