Küresel ısınma, suya ulaşmadaki zorluk, açlık ve enerji yetersizliği gibi sorunlar geleceğimizin en büyük sorunları olarak ele alınıyor. Bütün bu sorunlarla mücadele etmenin yegane yollarından biri olan sürdürülebilir yönetim ve akıllı ekosistem ile ilgili çalışmalar yürüten TULIP Eğitim ve Danışmanlık Kurucu ve Yöneticisi Şafak Özsoy, kaleme aldığı "Çevre ve Ekosistem" yazısında çözüm yollarını irdeliyor.
Şafak Özsoy'un "Çevre ve Ekosistem" isimli yazısı şöyle;
"Dünyanın ormanlık alanları konusunda çıkan raporda* tahminen 795 milyon insan açlık ile mücadele ediyor ve 1,2 milyar insan su sıkıntılı bölgelerde yaşıyor. Aynı zamanda biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem bozulmasının devam etmesi, hatta hızlanması bekleniyor. 2030'a gelindiğinde dünyada yüzde 40 daha fazla suya, yüzde 50 daha fazla yiyeceğe, yüzde 40 daha fazla enerjiye ve yüzde 40 daha fazla keresteye ihtiyaç duyacak. Bu talepleri karşılamanın tek yolu sanki ekosistemlerimizin akıllı ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi. Dünya Ormanlarının Durumu konulu raporda, ormanların biyoçeşitliliği endişe verici olup, ormansızlaşma ve bozulma oranlarına bakıldığında acilen koruma planlarının hazırlanması ve devreye alınması gerekiyor. Dünyanın biyolojik çeşitliliğinin korunması tamamen ormanlarla etkileşim kurma ve kullanma şeklimize bağlıdır.
Ormansızlaşma oranı son otuz yılda azalmasına rağmen, 1990 yılından bu yana diğer arazi kullanımlarına dönüşümle yaklaşık 420 milyon hektar orman kaybolmuştur.
COVID-19 krizi, insanların sağlığının ekosistem sağlığına bağlı olduğunu kabul ederek doğayı korumanın ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmanın önemine odaklandı.
Ormanlar karasal biyoçeşitliğin çoğunluğunu oluşturmaktadır. Kısaca ormanların korunması aslında karasal biyoçeşitliliğinde korunmasını sağlayacaktır.
Ormanlar 60.000 farklı ağaç türü, amfibi türlerin yüzde 80'ini, kuş türlerinin yüzde 75'ini ve dünya'nın memeli türlerinin yüzde 68'ini içerir.*
FAO’nun Küresel Orman Kaynakları Değerlendirmesi 2020, raporunda, son on yıldaki ormansızlaşma oranındaki yavaşlamaya rağmen, tarım ve diğer arazi kullanımlarına dönüşümle her yıl yaklaşık 10 milyon hektarın kaybedildiğini vurgulamaktadır.
Ormansızlaşma ve ormanların bozulması endişe verici oranlarda ve bu bozulma devam ettiğinde, biyoçeşitlilik kaybınında yaşanacağı görülmektedir.
İşimizin Geleceği konulu Mc.Kinsey‘in Ocak 2020’de yayınladığı raporda ise Türkiye’nin 2030’daki iş gücününde tarım, ormancılık, balıkçılık ve avcılık sektörlerinde yüzde 11 oranında azalma olacağı buna karşı sağlık, bakım ve sosyal yardımların bulunduğu sektörde yüzde 39’luk bir artış olacağı açıklanmıştır.
Son on beş yılda, Türkiye’de alan kullanımları ve ormanlık alanların yerleşim ve inşaat projeleriyle kullanıma açılması, madencilik projelerinin artması ile biyoçeşitlilik tehdit alındadır.
Yaşam kalitemizin sürekliliğinin sağlanması ancak sağlıklı bir ekosistem içinde olacağından çevresel sürdürülebilirliğine odaklanma hedefinden uzaklaşmamız gerekiyor.
Çevresel sürdürülebilirlik üç yönlü bir yaklaşımı gerektirir. Öncelikli olarak tüketimi azaltmak durumundayız. İkinci olarak, sınırlı ve kirletici kaynaklara yenilenebilir, çevre dostu alternatifler bulmak zorunluluğudur. Petrol, doğalgaz ve kömüre dayalı enerji arzının 2030’a kadar yenilebilir kaynaklara dönüştürülmesi önemli bir sistematik dönüşümüde beraberinde getirecektir. Bu iki önlem alındıktan sonra kalan emisyonların azaltımı üçüncü odak noktası olabilir. Bu hafifletme genellikle dengeleme olarak adlandırılır ve kalan tüm iklim ve çevresel etkileri etkisiz hale getirme imkanına sahiptir.
Çevre odağında sosyal ve ekonomik gerekliliklerin dengelendiği karar alma tekniklerin yaygınlaşacağı bir on yıl bizi bekleyeceğe benziyor.
Dünya Çevre Gününüz kutlu olsun.
Kaynaklar: “The State of the World’s Forests: Forests, Biodiversity and People”, FAO, 2020 “ İşimizin Geleceği, Dijital Çağda Türkiye’nin Yetenek Dönüşümü, McKinsey, Ocak 2020,
Şafak Özsoy
TULIP Eğitim ve Danışmanlık Kurucusu ve Yöneticisi
Email:[email protected]
7DENİZ - ÖZEL