AKT Hukuk Bürosu’ndan ve ekibinizden bahseder misiniz?

AKT Hukuk Bürosu olarak bir anlamda Marshall Bayrağı ile beraber büyüdük denilebilir. 2000 yılında büroyu kurduktan sonra başka ortaklarımız oldu. Ancak bundan 13 sene önce büyümeye ve daha kurumsal bir yapıya bürünmeye karar verdiğimizde şimdiki yapıyı oluşturduk. Genel olarak ticaret hukukunun her alanında faaliyet gösteriyoruz fakat uluslararası ticaret, deniz ve sigorta hukuku ağırlıklı olarak ilgilendiğimiz alanlardır.

Yaklaşık 20’ye yakın avukat ve stajyer arkadaşımız var. Son zamanlarda herkesin kendi alanında uzmanlaştığı bir departman yapısı oluşturduk. Büro aslında ikiye ayrılmış durumda. Bir tarafta, her türlü davadan bahsedebileceğimiz uyuşmazlık çözümleri, diğer tarafta kontratlar ve diğer işler var. Kontratlar tarafında, gemi alım-satım sözleşmeleri, gemi inşa ve tamir sözleşmeleri, kredi ve benzeri sözleşmeler bulunuyor. Büronun bir kısmında da deniz hukuku için ayrı bir departmanımız mevcut. Kendi alanında yetkin ve uzman kadrosuyla Türkiye’nin önemli hukuk bürolarından biriyiz.Denizcilik ve hukuk ulusal sınırları olmayan iki alan…

Biz ekip olarak dünyayı takip ediyoruz. Yurt dışındaki sektör konferanslarına muhakkak katılıyoruz. Denizcilikle ilgili her türlü etkinliğe katılmaya mümkün olduğu kadar gayret ediyoruz. Sadece denizcilikte değil, tahkimle ilgili konulara da katılım sağlıyoruz. Ben aynı zamanda İstanbul Tahkim Derneği Yönetim Kurulu’nda da görev alıyorum. Daha çok tahkim, dava ve uyuşmazlık çözümleri konusunda çalıştığım için senede 4-5 kez yurt içine dışındaki konferanslara, bürodaki arkadaşlarımla birlikte katılıyorum. Öyle olunca önemli ölçüde sektörü ve gündemi yakından takip etme şansımız oluyor. Ülkemizdeki gelişmeleri tabii ki yakından takip ediyoruz. Yeni bir icra kanunu hazırlanıyor ve bu metinde ayrı bir deniz icra hukuku kısmı olacağı duyumlarını alıyoruz. Kanımca bu önemli bir eksikti elbette. Bu sebeple sektör açısından güzel bir gelişme. Türkiye’de deniz hukukuyla ilgili katıldığım konferansların bazılarında akademisyenler ve avukat meslektaşlarımızın yanında denizcilik ihtisas mahkemesi hakimlerini de görüyorum. Bu çok güzel bir durum. O hakimlerin güncel gelişmeleri takip etmesi, herkes tarafından arzulanan bir husus olduğunu düşünüyorum. Zira, hukuk sistemi içerisinde, hakimlerin bu etkinliklere katılması ve güncel gelişmeleri yakından takip ederek sektörler iç içe olması bizleri mutlu ediyor.Ülke olarak denizcilik alanında yetişmiş hakim ve savcılarımızın eksikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Denizcilik alanında yetişmiş, uzmanlaşmış hakimlerin olması elbette gerekli. Denizcilikte gelişmiş ülkelerde, devlette çalışan ve sektörle bilgi anlamında sürekli temas halinde olan hukuk adamları var. Devletin, bu konuda sektör özelinde kendini yetiştirmiş, deneyimli hakimleri ve savcıları ilgili davalarda kullanarak bu anlamda işlerin hem adil hem de hızlı yürümesi konusunda katkısı olabilir. Bazı büyük şehirlerdeki mahkemelerde uzmanlaşmış hakim sorunu belli ölçülerde çözülmüşse de daha küçük yerleşim yerlerinde ihtisaslaşma söz konusu olmadığından problemler yaşanmaktadır.

Abdülvahit Şimşek, ISSA Convention’a konuşmacı olarak katıldı Abdülvahit Şimşek, ISSA Convention’a konuşmacı olarak katıldı

Keza, davaların büyük çoğunluğunun uluslararası bir yapıda olduğu denizcilik alanında yabancı dil bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazen zamanın çok önemli olduğu, hızlı karar vermeniz gereken durumlar oluyor. Örneğin ihtiyati haciz başvurularında geminin sefere çıkacağı süre zarfında evrakın tercümelerinin yetişmesi gerekiyor. Denizcilikte ilerlemiş İngiltere, Hollanda ve benzeri yabancı ülkelerde ise böyle bir sorun yaşanmıyor. Zira bu ülkelerde hakimler, davacı tarafından sunulan evrakı derhal inceleyerek, iki saate kabul veya ret kararını verebiliyorlar. Kanunumuzda evrakın Türkçe olması gerekiyor zira hakimin o evrakı inceleyip karar vermesi lazım. Her limanda aynı sorunu yaşamıyoruz ama yaşadığımız yerler ve durumlar oluyor. Bu biraz da deniz ve denizciliği sevmekle alakalı. İlginiz yoksa, o alana karşı bir hevesiniz yoksa zaten her iş insana zor gelir.

Başınızdan geçen enteresan bir olayı anlatır mısınız?

Çok ilginç bir davamız oldu. Karar kesinleşti, bu sebeple anlatabilirim. Hatta yakın zamanda katıldığım bir eğitimde de örnek dava olarak inceledik. Bir gemide mürettebat olarak çalışan kişilerin işçi alacağıyla ilgili davasında işçi alacaklarını temsil ediyorduk. Gerek uluslararası anlaşmalar gerekse Türk hukuku uyarınca teknik bir terim olan “Gemi Alacağı Hakkı” kanuni bir rehin hakkı olmakla cebri icra uygulamasında ipotek hakkının önüne geçmekte ve bir yıllık hak düşürücü süreye tabii. Banka tarafından dosyaya sunulan hukuki mütalaada, ipotek alacaklısı bankanın iddiasını doğrular şekilde, anılan bir yıllık sürenin, gemi adamının gemiden ayrıldığı anda başladığı -gemi tekrar Türkiye’ye gelsin gelmesin- bu tarihten itibaren geçecek bir yılın sonunda öncelikli hakkının düşeceği yönündeydi. Bizim iddiamız ise gemi Türkiye’de değilken fiilen bu hakkın kullanılması mümkün olamayacağından sürenin işlemeyeceği noktasında toplanmaktaydı. İlk derece mahkemesinde banka lehine (Gemi Türkiye’de olmasa dahi sürenin işlemeye devam edeceği yönünde) karar verildi. Bu karar üzerine istinaf mahkemesine yaptığımız başvuru ise kabul edilerek; anılan kararın kaldırılmasına ve (bu davaya konu) gemi alacaklısı hakkının, gemi Türk karasuları dışındayken uygulama imkanı bulunmadığından bu süre zarfında “hak düşürücü süre”nin işlemeyeceği, başka bir deyişle işçilerin öncelikli haklarının devam edeceği yönünde karar verildi. Bu karar Yargıtay’ca onandı ve kesinleşti. Bu karar bankaların gemilere kullandırdığı krediler açısından son derece önemlidir. Zira bu kredilerin teminatı olan gemi ipotekleri açısından, ipotek hakkına karşı öncelikli olan bazı kanuni rehin haklarının, hak düşürücü bir yıllık sürenin kesintiye uğrayarak çok daha uzun bir zamana yayılması sonucu doğmaktadır. Bu ise dünya çapında gemilere kredi veren bankaların ipoteklerinin bu şartlar altında daha sonraki sıraya düşme endişesine sebep olmaktadır. Nitekim bu kararın yurt dışında da yankı uyandırması kaçınılmazıdır.

Biraz da AKT Hukuk Bürosunun Marshall Adaları Bayrağı ile olan işbirlikteliğine değinelim…

Marshall Adaları ile işbirliğine başlayalı 15 sene oldu. Kardeşim, aynı zamanda da AKT’nin Kıdemli Ortağı Avukat Rona Kaspi’nin Yunanistan’daki Marshall Adaları Ofisiyle çok iyi ilişkileri vardı. O tarihte Avrupa Bölgesi’nin Genel Müdürü ile çok yakındılar ve Türkiye’deki armatörlerin büyüme potansiyelini çok iyi öngördüler ve Türkiye piyasasına girmek istediler. Biz de onlara kapımızı açtık ve sektör gelişimine katkıda bulunmak amacıyla her türlü desteği sağlayacağımızı açıkça ilettik. Onlarda bize güvendiler ve bizi özel temsilci olarak atadılar. Bu şekilde büromuzda başlamış olduk. Zaten bu esnada tüm dünyada çok hızlı bir şekilde gelişmekte olan Marshall Adaları bayrağı, o günden sonra Türkiye’de de aynı ivmeyi yakalamaya başladı. Tonaj ve adet olarak son derece büyük ilerleme kaydettiler. İş bu kadar büyüyünce de Türkiye’de ayrı bir uzman ekip kurmaları gerekti ve kendi ofislerini açtılar. Daha da büyümeye devam ettiler bugün dünyadaki 5 bayrak arasında yer alıyorlar. Amerika’dan Avustralya’ya, Hong Kong’a Afrika’ya kadar dünyanın her yerinde yaşanacak herhangi bir olaya müdahale edebilecek bir kadroyla çalışıyorlar.

Sektör mensuplarının Marshall Adaları bayrağına yaklaşımı nasıl oldu?

Marshall Adaları bayrağı, Beyaz Bayrak statüsündedir. Beyaz listedeki bayrağa sahip gemiler, limana girdiklerinde çok farklı muamele görüyorlar elbette. Marshall Adaları Cumhuriyeti Sicil Dairesi 2023’te çok başarılı bir yıl geçirdi. Tamamen müşteri hizmetlerine, filo kalitesine ve güvenliğe odaklanmaya devam etti. Tescilin bu temel unsurlarına odaklı kaldığı için ekibin başarısı en üst seviyeye yükseldi. Dünya çapında, hem Paris Mutabakat Zaptı (Paris MoU) kapsamında şimdiye kadarki en iyi sıralamayı kazanarak hem Amerika Birleşik Devletleri Sahil Güvenliği'nin Qualship 21 programındaki statüyü art arda 19 yıl boyunca koruyarak hem de Tokyo MoU'da en iyi performansı gösteren bayraklardan biri olarak ve ayrıca Avustralya Deniz Güvenliği İdaresi (AMSA) nezdindeki konumunu geliştirmeye muvaffak olmakla dünya çapında Liman Devleti Kontrolü (PSC) otoritelerinden şimdiye kadarki en iyi sıralamayı aldı. Tüm bu başarılar, Liman Devletleri nezdinde son derece büyük itibar sağlıyor ve Marshall bayraklı gemilerin liman giriş ve çıkışlarını kolaylaştırıyor. Bu durum ise armatörlerin Marshall bayrağını tercih etmesinde belirleyici unsurlardan biri oluyor.

Son olarak kıdemli ve tecrübelisiniz, hukukçu olmaya aday gençlere neler önerirsiniz?

Öncelikle üniversitede okurken, başta okudukları alanla ilgili, olmazsa da ilgisiz dahi olsa herhangi bir işte çalışsınlar. Ben üniversitede okurken çalışmanın çok faydasını gördüm. Olmazsa olmazlardan birinin de matematiği çok iyi öğrenmek olduğunu düşünüyorum. Hangi işi yaparsanız yapın, hesabınızı çok iyi yapmanız lazım. Ayrıca lisan öğrenmenin de dünyanın küçük olduğu günümüzde ve özellikle gelecekte son derece önemli olduğu kanaatindeyim. Yabancı lisanın ne zaman, nerede, kime lazım olacağının hiç belli olmadığını tecrübelerimle gördüm. Nitekim liseden mezun olduktan sonra, üniversite hayatım boyunca Türkiye’de avukatlık yapacağım öngörüsüyle bildiğim yabancı dillerin işime yaramayacağını düşünürken, seneler sonra kendi büromu kurduğumda gerek Türk müvekkillerin yabancılarla olan ilişkilerinde gerekse yabancı müvekkillerin hem Türkiye’de hem yurt dışındaki işlerinde sürekli olarak kullanır hale geldim. Yeri geldi Fransız müvekkilimle rahatça konuştum, yeri geldi Afrika’daki bir firma yetkilisiyle hızlıca konuşup derdimi anlattım, oralardaki davalara katıldım. Son olarak önereceğim şey, sevdikleri işi yapmaları ya da yaptıkları işi sevmeleri… 

Avukat Cem Kaspi kimdir?

Saint Joseph Fransız Lisesi’nden mezun olan Cem Kaspi, ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Öğrenciyken bir avukatın yanında çalışmaya başlayan Kaspi, bu esnada iki farklı iş daha yaptı. Bunlardan biri tercüme bürosunda çeviri yapmak, bir diğeri ise turizm şirketi için havaalanından turist karşılamaktı. Bu yoğun çalışma temposunun ona çok şey kattığını söyleyen Kaspi, AKT Hukuk Bürosu’nun kuruluşu ve gelişimini şu şekilde aktarıyor: AKT’yi 2000 yılında Avukat Melih Aji ile birlikte kurduk. İlk kurduğumuzda ismi Aji Hukuk Bürosu idi. Daha sonra kardeşim Avukat Rona Kaspi ortak olarak aramıza katıldı. Bundan sonra birkaç ortağımız daha oldu ve bugün dünyada tanınan, kendi alanında uzman bir büro haline gelmeyi başardık.

Editör: Haber Merkezi