Röportaj

Düşünceden üretime, üretimden sessizliğe: Pendik Motor Fabrikası

Abone Ol

Dönem, Türkiye için zorlukların tabiri caizse her tarafta kol gezdiği 1950'ler. Bir tarafta hızlı yaşanan sosyal ve siyasi gelişmeler, diğer tarafta tüm bunlara göğüs gererek ülkenin kalkınmasını kendine görev atletmiş vatanseverlerin bitmez tükenmez çabaları. İşte, bugünkü imkanların binde birinin olmadığı o dönemlere denk geliyor Pendik Motor Fabrikası'nın hikayesi. Kolay iş değil, o günlerin yokluklar ülkesi Türkiye. Buharlı gemi motoru üretimini bırakıp modern dizel gemi motoru üretebilmek ha deyince olmuyor. İmkanlar kısıtlı bir kere. Malzeme sıkıntısı yaşanıyor ülkede.

Döviz yok en başta! Kısaca neye elinizi atsanız elinizde kalıyor. Ama yılmak yok serde. Bin bir uğraşla o motoru üretiyor Türkiye. İşte, azim, hırs ve vatan sevgisinin neler yaptırdığını Denizder Onursal Başkanı Yüksek Mühendis Ali Can anlatıyor bizlere… Buhar makinesi yerine modern dizel motor üretelim Bugün Denizder'in Onursal Başkanlığı görevini üstlenen Ali Can, 1953 senesinde Haliç Tersanesi'nde stajyerdir. O yıllarda araba vapuru inşaları başlamıştır ülkede. Buhar makinesi üretiliyordur üretilmesine ama geçmişten beri hedeflenen modern dizel motoru üretmektir. Bu inşalarla birlikte dizel motor üretme fikri yeniden gündeme gelmiştir. Tersanenin Müdür Muavini, 1930'lu yıllarda Milli Takımın kalecisi, bir dönem de Futbol Federasyonu Başkanlığı yapan, Ulvi Yenal da çok heveslidir bu işe. 10 tane Sulzer motor montajının Haliç Tersanesi DÖKÜMHANESİNDE ve MAKİNE ATÖLYESİNDE yapılması için Sulzer ile temasa geçilir fakat yönetim kurulu tarafından onaylanmayınca proje rafa kalkar ve sekiz sene boyunca bir daha gündeme gelmez. Pendik Tersanesi'nin 1930'larda başlayan hikayesi Türkiye 1961'de Planlı Döneme geçmiştir. Böylece Sulzer Motor Fabrikası'nın Pendik Tersanesi içine kurulması tekrar gündeme gelir. Fakat 1978 senesine kadar ne Pendik Tersanesi ne de Pendik Sulzer hayata geçirilemez.

Çünkü planda, Denizcilik Bankası, Sulzer ve Dünya Bankası'nın ortak olduğu bir şirket kurulması, kurulacak şirketin beraber işletilmesi hedeflenmiş, işin organize edilmesi de Dünya Bankası'na verilmiştir. 1961'den 1977 sonuna kadar bir Dünya Bankası'na bir Sulzer'e gidilmiş, 16 sene boyunca Dünya Bankası'ndan 'Sulzer ortak olursa bu işte olurum', Sulzer'den de 'Dünya Bankası ortak olursa bu işte yer alırım' cevabı alınmıştır. Hedef dizel motoru yurt dışından almak yerine yerli üretebilmek Ali Can, 1976 sonunda DENİZCİLİK BANKASI T.A.O. Genel Müdür Yardımcısı olunca tabiri caizse o da projeyi kucağında bulur. O zamanlar Sulzer'in mümessili, 27 Mayıs İhtilali'nde Ticaret Bakanı olan Cihat İren'dir. Cihat İren'in yanına giden Ali Can, hikayenin o güne kadar olan serüvenini baştan sona öğrenir. Pes etmez, bu sefer de Cihat İren ile birlikte Sulzer'i ziyaret eder ve yine aynı cevabı alır; Dünya Bankası ortak olursa biz de varız…

Aradan 6-7 ay geçer, müdür değişmiştir, yeni müdür Nezih Nezih Bey'i ziyaret eden Ali Can, 1978 senesinde Nezih Bey'le birlikte bu sefer de Dünya Bankası'nın yolunu tutar. Çok daha fazla güveniyorlardır kendilerine çünkü Denizcilik Bankası ve Deniz Nakliyat'ın ihtiyacı olan 20 gemilik büyük bir portföyleri vardır. Bu gemilerin hepsinin ihtiyacı olan motoru yurt dışından almak yerine bir kısmını yerli sermayeyle üretmek, bir kısmını da yurt dışından temin etmektir hedef. 'Havaya' bir proje değildir, pazar hazırdır, fabrika yapılır yapılmaz üretime geçilebilir. Sık sık başı değişen kurumla kim yola çıkmak ister ki! Dünya Bankası düşünmek için biraz zaman ister. O sıralarda Süleyman Demirel azınlık hükümeti kurmuş, Nezih Nezih Bey görevinden ayrılmıştır. Olacak ya Dünya Bankası da konuyla ilgili bir mühendisini göndermeye karar vermiştir. DENİZCİLİK BANKASI T.A.O. Eski genel müdürlerin fotoğraflarının asılı olduğu toplantı salonunda yapılır görüşme. O kadar fazla fotoğraf asılıdır ki duvarda bu mühendisin ilgisini çeker ve görüşmeden sonra Nezih Nezih Bey'i görmek ister. O zaman işin rengi biraz değişir, çünkü Nezih Bey işten ayrıldığını öğrenmek mühendisin pek hoşuna gitmemiştir. O anla ilgili 'Suratı düştü mühendisin.

Zaten devletle ortaklık kurmak istemiyorlar. Sık sık başı değişen bir kurumla kim yola çıkmak ister ki. Lafı uzatmadı, tekrar temasa geçeriz dedi ve bir daha ne ses ne seda çıkmadı' diyor Ali Can. Zamanında yapılan blöf kapıları bir bir açmaya başlar Bir süre sonra Camialtı Tersanesi'nde sekiz tane 5.500 tonluk gemi inşası dosyası Ali Can'ın önüne gelir. Bunların her birine üç tane 750 beygirlik dizel motor gereklidir. Bu ihaleyi de Polonya firması kazanmıştır. Bunlar ülkeye Polonya ile yapılan kliring (clearing) anlaşmasıyla alınacaktır. 'Polonyalı firma Sulzer lisansı ile üretim yapıyordu. Sulzer ile geçmişe dayanan bir diyalogumuz zaten vardı. Üretim yapmak istediğimizi biliyorlardı. 24 paket dizel motorun bir kısmını Pendik Tersanesi'nde gayet güzel yapabilirdik. Konuyu Genel Müdürümüz Hüsamettin Atabey ile konuştum ve onun da onayıyla Polonya'ya gittim' diyen Ali Can, tüm bu düşüncelerini firma yöneticileriyle paylaşır. Amaç bellidir, motorları komple almak yerine bir kısım parçaları Türkiye'de üretmek, üretilemeyen parçaları kliring anlaşmasıyla temin etmek. Fakat firma yöneticileri bu fikre pek sıcak bakmazlar. Bunun üzerine 'Siz razı olmazsanız, bu ihaleyi kazanan bir Norveç firması daha var. Onlar bu anlaşmamızı kabul ediyorlar. Bu işi onlarla yapacağız' diyerek blöf yapan Ali Can, 'Bunu biz kabul etsek de ana Sulzer kabul etmez' itirazı karşısında Polonyalılarla birlikte Zürih'e gider. Haliç Tersanesi'nde yerli sermaye katkılı üretim 1980'de başlar Sulzer hem Ali Can'ın teklifini hem de Polonyalı firmanın itirazlarını dinler ve sonunda İstanbul'da üretimin yapılacağı yeri kontrol etmek üzere iki mühendis göndermeye karar verir. Şayet gelen mühendisler imalatın yapılacağı yerle ilgili olumlu bir rapor hazırlarlarsa üretimin bir kısmı İstanbul'da olacaktır.

Aradan bir ay geçer sonra Sulzer'in iki mühendisi İstanbul'a gelir, Haliç Tersanesi'ni ziyaret ederler ve Ali Can'a 'Bırakın montajı, siz burada üretim bile yaparsınız' derler, Sulzer'e de olumlu bir rapor iletirler. Polonya firmasıyla yapılan anlaşma yeniden revize edilir ve 1980 yılı başında üretime başlanır. Aşama aşama yerli sermayenin payı artırılır. İlk önce yüzde 38,5 olan yerli üretim katkısı son motorun üretiminde yüzde 60'ın üzerine çıkmıştır. 'Haliç Tersanesi bugün ne yazık ki yok edilmiştir. Şahane bir dökümhanemiz vardır, başında da Türkiye'nin en iyi döküm mühendisi Günnur Dikeç Hanım bulunuyordu. Burada parça üretiminde çok ilerlemiştik çünkü döviz olmadığı için gemilerin birçok parçasını biz üretiyorduk. O ürettiğimiz 18 Sulzer motorun bazıları hala tıkır tıkır çalışıyor' diyerek o günlere geri dönen Ali Can, bu gemi inşa sanayimizin tarihinde gurur duyduğumuz anlardan biridir diyor. Büyük başarıdır Sulzer ana lisansörü olmak Artık Türkiye yerli sermaye katkısı ve montaj işçiliğiyle üretim yapmaya başlamıştır başlamasına ama bu projeler bittikten sonra üretecek herhangi bir şey yoktur. Halbuki hedef büyüktür, amaç Türkiye'de üretimi geçici değil daimi kılmaktır. Tam da bu amaca uygun bir gelişme yaşanır. Pendik Tersanesi bitmek üzereyken Deniz Nakliyat 75 bin tonluk iki gemi siparişi verir. Bunların 14 bin beygirlik birer motora ihtiyacı vardır.

Ali Can, Sulzer'in kapısını tekrar çalar. İstediği şey bellidir, Sulzer'in ana lisansörü olmak. Hak edilmiştir bu, başarı ortadadır, motorlar yapılmış, testler mükemmel çıkmıştır. 'Biz sizden her türlü gemi motoru üretmek için direkt lisans istiyoruz' teklifi elbet kabul edilmiştir ve Türkiye için çok büyük bir üretim kapısı açılmıştır artık. Büyük başarıdır bu… Türkiye, en büyüğü 14 bin beygir olan 99 dizel motor üretir Artık Sulzer'in ana lisansörü olunmuş, her güçte dizel gemi motoru üretmek mümkündür Haliç'te. Lakin küçüktür burası, daha büyük yere ihtiyaç vardır. Sulzer ile birlikte Pendik Motor Fabrikası'nın draftı çizilir, hesaplar yaptırılır ve 1 Temmuz 1982'de temel atılır. Üç sene sonra kullanıma hazırdır fabrika. 1985'ten fabrikanın kapatıldığı 1999 senesine kadar en büyüğü 14 bin beygir olan 99 motor üretilir. Kaybedilen 15 sene Türkiye'de gemilere konulan ilk makine, Haliç Tersanesi'nde İngilizlerden kopya edilerek İzmit isimli gemimize konuşmuştur. İkinci makine tam 80 sene sonra yine kopya edilerek 1954'te üretilmiştir. Bu tarihten 28 sene sonrası ise azmin, hırsın, pes etmemenin beraberinde gelen büyük bir başarıdır, gemi sanayimiz için bir devrimdir ama ne yazık ki 15 yıldır bomboş durmaktadır… Şimdi bir masal oldu Pendik Motor Fabrikası!

Derya Altuntepe - 7DENİZ