Geçtiğimiz haftalarda denizcilik medyasında gözden kaçan ilginç bir haber vardı. Nedense pek yankı bulmadı. İnsan hayatıyla, kalitesiyle ilgili haberler genelde gölgede kalıyor ve ekonomi, piyasalar ağırlıklı haberler ise daha çok okuyucu çekiyor uluslararası medyada. Bu haberde, Pire mahkemesinin 1998 yılında batan Agios Panteleimon adlı kuru yük gemisinin (1972 yapımı, 3,018 dwt) sahiplerinden ikisinin 17 yıl sonra ölüme sebebiyet vermekten mahkumiyetine karar verildiğini yazıyordu. Fiilen de hapis cezalarını bir Yunan adasında çekmeye de başlamışlar, adalet geç de olsa bu sefer biraz tecelli etmiş. Bu olayda, bu eski ve bakımsız gemiyi işleten armatörler gereken bakım onarımı yapmaktansa çareyi bayrak ve klas değiştirmekte aramış, sonunda gemi Honduras bayrağı ve klasında iken Akdeniz’de batmış. Beşi Pakistanlı, ikisi Yunan olmak üzere yedi denizci boğularak can vermiş. İşte bu iki Yunan vatandaşı denizci için mahkeme 17 yıl sonra kesin kararı açıklamış: Bu bir cinayettir, insanlık suçudur. Halen böyle gemiler var, hatta Türk armatörlüklerde de var ve ölüme davetiye şeklinde yüzmeye devam ediyorlar. (Dadder) Deniz Çalışanları Dayanışma Derneği’nin bir yazısında şöyle yazıyordu: Maaşlar geciktiğinde veya geminin işlemesi için gerekli harcamalar yapılmadığında alarm zilleri çalmaya başlıyor. Bir sonraki ay yatar, halledeceğiz gibi vaatlerle oyalanıyorlar. Daha sonra kâbus başlıyor. Evden binlerce kilometre uzakta gemi sorunlarla karşılaşıyor veya yetkililerce denize elverişsizlik nedeniyle tutuklanıyor. Birden işletmeciyle tüm irtibat kesiliyor; belki şirket iflasa sürükleniyor. Kim bilir belki binlerce dolar maaş alacağınız var, eve dönebilecek paranız dahi yok. Yemek, su, yakıt hepsi tükenmeye başlıyor ve giderek anlıyorsunuz ki şirket değil maaşınız, en temel insani ihtiyaçlarınızı bile karşılamayacak. En iyisi beklemek ve paranızı aldıktan sonra eve dönmek. Ancak bu bekleyiş sonsuza kadar da sürebilir. Uluslararası sözleşmelere göre, terk edilme durumunda gemi adamlarının yurtlarına iadesinin ayarlanması ve karşılanması bayrak devletinin sorumluluğu altındadır. Yaşanan birçok vakada görüldüğü gibi gerçekte ise geminin mürettebatı, onların davasını savunan sendikalar ve diğer kurumlar karşılarında herhangi türden bir yardım sağlayacak bir yetkili bulamamaktadır. Yüzlerce kaderlerine terkedilmiş gemi adamı, perişan koşullar altında aylarca, sağdan soldan verilen yemek ve yakıt sayesinde yaşamakta; nasıl hayatta kalacaklarını, bırakın ailelerine bakmayı, onları bir daha görüp göremeyeceklerini düşünmektedirler. Bir daha görüp göremeyecekleri meselesi gerçek bir nokta, zira Agios Panteleimon mürettebatı ve daha birçok mürettebat göremedi. İspanya’da, Afrika’da, İtalya’da terk edilen Türk gemilerinin çalışanlarından bazıları (açıları deşmemek için isim vermek istemiyorum) sevdiklerini bir daha hiç göremediler. İşte bu yazıp çizdiğimiz “piyasa yazıları”nın insanı yüzü, bu gemiler para kazanmıyor, piyasalar inişte dediğimiz şeyin arka sokakları. O arka sokaklarda çoğu kimsenin hayal bile edemeyeceği şeyler dönüyor, çok rezaletler, sefaletler yaşanıyor. Maaşları, emeği çalan hırsız ve gemiye en zaruri bakımları yapmayıp batısına sebep olan katil elbette suçlu. Ama çaresizlikten ama cahillikten bu gemilere binenlerin de bir düşünmesi, araştırması ibret alması lazım. Gemicilerin çok para vaat eden şirketlere kanmadan bir düşünmesi lazım, neden diye. Aynı şekilde katılmadan önce gemi ismini açıklamayanlardan ve diğer şüpheli davranışları sorgulaması lazım. Kolay bir şey de değil, bazısı da biraz da bile bile lades diyor. 3-4 ay iş bekledikten sonra evden ve çevreden de baskı olunca gemiye çıkayım da nasıl olursa olsun, kısmet artık deyiveriyor. Ama sonrasında bir teneke kutu içinde (artık gemilikten çıkıyor) iz bilinmez, dil bilinmez bir yerde kaderine terk edilmek, belki de ölmek. Yaptırım var mı? Yok. Gemiyi haczetmek bir yaptırım değil artık, çünkü zaten satılsa bankaya olan, yakıtçılara, personele, acenteye, kumanyacıya ve daha birçok yere olan borcu kapatacak para bile gelmeyecek o icra satışından. Yani, öyle örnekler var ki, gemiyi çalıştırıp parasını yiyip sonra üzerindeki mürettebatla terk etmek bir kolay kaçış kapısı. Terkedilen gemi yük altında da olabilir, o yüzden kiracıların da bilhassa çok dikkat etmesi gerek. Mallarını taşıttıkları gemiler bir limanda tutuklanıp, terkedilebilir. Onun için kiralayıcıların bu konuda azami hassasiyet göstermesi gerek. Ancak ve ancak bu tarzda iş yapan firmalar yük bulamazlarsa yaptıklarının bir anlamı kalmaz ve dolayısıyla bir arınma sağlanır. Rus ruleti oynayan yük sahipleri ve vicdansız armatörlerin birleşimi ise kayıp hayatlar ve sefalet. Diğer taraftan da öyle armatörler var ki, bir kamarot hastaneye düştüğünde yabancı bir ülkede onu gidip kendisi getirmeye kalkışıyor bir diğeri ayağı kırılanı rahat etsin diye business classla getiriyor, tüm tedavisi, ailesi ve gereksinimleri için hassas düşünüyor, elinden geleni yapıyor. İste bu armatör en iyi kiracılarla çalışmayı, en yüksek navlunları kazanmayı hak ediyor. Can Besev Peninsula Petroleum Business Research & Development Manager cbesev@peninsulapetroleum.com