1937 yılı aralık ayında Karadeniz’i kasıp kavuran Yıldız Karayel fırtınası, İstanbul’da da birçok binada hasar yol açan fırtınaya dönüşmüştü. Bir süredir çok güzel giden havalar, Aralık ayın son haftasında birden bozmuş ve kış mevsiminin en şiddetli devri başlamıştır.
Karada ve denizde birçok kazalar meydana gelmiş, fakat Hisar vapurunun tüm mürettebatı ile batmış olduğu haberi derin üzüntüye neden olmuştur. Ahşap gövdeli Hisar vapuru 25 kişi olan mürettebatı ile batmış ve sadece iki kişi kurtulmuştur. O tarihe kadar pek nadir görülen fırtınaya yenik düşen Hisar vapuru Karadeniz Boğazı önlerinde Şile Riva Deresi civarında Merkep Adası önlerinde karaya gitmiştir. Kömür hamulesi ile Zonguldak’tan İstanbul’a gelmekte olan Hisar vapuru karaya bindirerek parçalanmış ve on dakika içinde bütün mürettebatı ile beraber batmıştır. Geminin 25 kişi olan mürettebatından sadece ikisi kurtulabilmiştir.
Gece geç vakit Zonguldak’tan hareketinden biri süre sonra Yıldız Karayel fırtınasına yakalanmış ve giderek büyüyen dalgalarla mücadele etmiştir. Fakat dalgalar gemiyi aşmaya başlamıştır. Hisar vapuru ahşap bir gemi olması nedeniyle müthiş dalgalarla baş edememiş ve zorlukla Merkep Adası önlerine kadar gelebilmiştir. Fakat bu mevkide büyük bir facia meydana gelmiş ve vapur mevki hatası yüzünden büyük bir gürültü ile kayalıklara çarparak batmıştır. Gemi kayalıklara bindirmesi ile parçalanmış ve mürettebatın kurtulması imkansız hale gelmiştir. Facia Tahlisiye İstasyonu’na haber verilmiş ve Tahlisiye Filikası kaza mevkiine gelinceye kadar geminin 25 mürettebatı dalgalarda kaybolmuştur. Sadece ilk safhada Rize’li Şaban oğlu Seyfullah bir tahta parçasına tutunmuş bir halde çabalarken Tahlisiye Filikası tarafında görülerek kurtarılmıştır.
Hisar Vapuru Süvarisi Rize’li Giritlioğlu İbrahim, II. Kaptan Giritlioğlu Mehmet ve henüz isimleri tespit edilemeyen diğer mürettebatın boğuldukları anlaşılmıştır. Vapur ve hamulesi sigortasızdı.
Kalkavanzâdeler’e ait olan Hisar vapuru hakkında ilk gün daha ayrıntılı bilgiye ulaşılamamıştır. Sirkeci Rıhtımı’nda ise kabaran dalgaların ve fırtınanın etkisi ile kıçtan kara bağlı olan vapurlar biri üstüne sürüklenmişler ve acı imdat düdükleri limanı kaplamıştır. Karadeniz’de eşine ender rastlanabilecek bir fırtına hüküm sürmektedir. Birçok vapur limanlara sığamadığından denizde kalmışlardır. Zonguldak mendireği içindeki soluğanlardan birçok gemi, mavna, duba ve sandal batmıştır ve bazıları karaya oturmuştur. Karadeniz Boğazı civarında olan bazı vapurların Boğaz’a giremedikleri ve travers yaptıkları bildirilmiştir. Umur Yeri’nde Şükrü Kaptan’a ait Tuna römorkörü karaya düşerek parçalanmıştır. Haydarpaşa Mendireği içinde olan bazı mavnalar batmıştır. Buğday yüklü 267 Numaralı bir çektirme de mendirek içinde batmıştır. Battığı mevki vapurların seyir yolu üzerinde bulunmaktadır. Liman İdaresi’ne ait beş mavnada ağır hasar meydana gelmiştir. Saadet isimli vapur Kapıdağ Limanına sığınmıştır. Şehirde birçok tramvay teli kopmuş ve camilerin kurşun çatıları koparak etrafa dağılmıştır.
Sinop ve Kurtuluş vapurlarının Karadeniz Ereğlisi’nde karaya sürüklendiğine dair gelen ilk haberlere rağmen, başka gemilerden bazıları Bozhane önünde ve diğerleri daha ileri sahillerde karaya sürüklenmiş ve yarı batık hale gelmişlerdir. Salı akşamı patlak veren fırtına gece yarısından sonra tam bir felakete dönüşmüş ve yoğun kar tipisi ile felaket daha da artmıştır. Ertesi akşama doğru kar tipisi azalmışsa da, Yıldız Karayel fırtınası durmamıştır. Hisar vapuru faciası acısı daha çok yeni iken facia kurbanlarının yanına yenileri eklenmiştir. Karadeniz sahillerinde korunaklı limanlar olmadığından gemiler ve diğer küçük deniz araçları her fırtına sonunda karaya sürüklenmekte, batmakta ve parçalanmaktadırlar. Sinop vapuru da burada da daha evvel batmış bir gemi enkazı bulunduğundan bu enkaza bindirmiş iki numaralı ambarından yara almıştır. Sinop mürettebatı Tahlisiye İstasyonu mürettebatı vasıtasıyla kurtarılmışsa da gemi batacak duruma gelmiştir. Vapur Şilepçilik Türk Anonim Şirketi’ne aittir.
Kurtuluş vapuru da limandan çıkmak istemiş fakat o da Bozhane önünde karaya sürüklenmiştir. Geminin mürettebatı kurtarılmıştır. Kurtuluş evvelce Tavil adını taşıyan vapurdur. 1883 senesinde inşa edilmiştir. Türk Deniz Ticaret Filosu’nun en eski vapurudur. Halen 46 yaşındadır. Mustafa Taviloğlu’na aittir.
Kaza haberi gelince Deniz Ticaret Müdürlüğü telgrafla derhal bilgi istemiş ve şu cevap gelmiştir; “Fırtınanın şiddetinden Sinop ve Kurtuluş vapurları karaya düştüler. Ayrıca beş çektirme de karaya düşmüştür. Fırtına devam etmektedir.”
Karadeniz Ereğlisi’nde kömür yüklemek için demirde yatmakta olan Sinop ve Kurtuluş vapurları fırtına patlak verince çaresiz demir alarak limandan açılmak istemişlerdir. Fakat liman dahilinde bir süre bocalayan ve durmadan imdat isteyen Sinop vapuru sürüklenerek Tahlisiye İstasyonu önünde karaya oturmuştur. Sinop Vapuru’ndan kurtulan bir gemici ifadesinde süvarinin “Bismillah fundo-demir at” komutası verdiğini, demirlenmesine rağmen geminin sürüklenerek bir gemi leşi üzerine düştüğünü ve anında parçalanarak battığını söylemiştir
Hisar Vapuru faciası hakkında Riva Tahlisiye İstasyonu Amirliği şu şekilde rapor vermiştir; Zonguldak’tan kömür hamulesi ile hareket eden Hisar Vapuru 21 Aralık 1937 günü Karadeniz Boğazı’na yaklaşmakta iken o sırada esen çok kuvvetli Yıldız Karayel fırtınası, ve sis ve şiddetli yağmurlar nedeniyle Saat 13.50’de Riva-Can Filikası İstasyonu önünde sahile bin metre kadar mesafede olan Merkep Adası’na yarım mil mesafeye kadar yaklaşmış ve sis içinde görülen karaltının dürbünle bakıldığında bir gemi olduğunu anlaşılarak karaya bindirmek üzere olduğu görülmüştür. Vakit geçirmeden derhal Riva Can sandalı İstasyonu ve Kelova Roket İstasyonu mürettebatı roketler içeren malzemelerle iki istasyon arasındaki üç kilometrelik yolun ortası ve adanın doğu cihetinden karaya bindireceği tahmin edilen bir istikamete kadar yetişilerek ancak takım fora edilirken, Hisar vapuru ada döküntülerini savuşturamayarak karaya oturun üç büyük dalganın darbeleriyle on dakika içinde tamamen parçalanmış ve mürettebatı denize dökülmüştür.
Gemide müteahhit Hasan Rıza’ya ait 3700 ton kömür bulunuyordu. 1919’da Amerika’da ahşap tekneli olarak yapılan bu vapurun ilk sahibi Kırzâdeler idi.
Vapur o kadar hızlı batmıştır ki, telsizle ancak birkaç saniye kadar imdat isteyebilmiştir. Gemide iki yüz can yeleği, 70’şer kişilik 25 sal, 4 tahlisiye sandalı mevcut olmasına rağmen, mürettebat bu vasıtalardan istifade edecek vakit bulamamıştır. Hisar vapuru bir müddet evvel Köstence ve Varna’dan göçmen naklediyordu. Bu itibarla bilhassa tahlisiye vasıtalarına ehemmiyet verilmiştir. Gelen bilgilere göre tayfadan bir kısmı cankurtaran yeleklerini takmışlarsa da, azgın denize uzun müddet tahammül edememişlerdir.
Karadeniz’de hakim olan fırtına nedeniyle meydana gelen facialara ilave olarak Zonguldak’ta gece geç vakit akıbetinden endişe edilen Şule Vapuru’nun Karadeniz Ereğli’si koyunda olduğu haberi alınmıştır. Hisar Vapuru faciası etrafındaki araştırmalar devam etmektedir. Hadiseye teknik bakımdan Deniz Ticaret Müdürlüğü el koymuştur. Diğer taraftan Tahlisiye Umum Müdürlüğü de Merkep Adası üzerindeki incelemelerine devam etmektedir.
Birer birer hepsi can verdi
Araştırmaların hızlandırılmasına neden olan; adada son defa sağ olarak bulunan İsmail Temel’in kendisi ile beraber dört kişinin daha ayni noktaya düştüklerini ve birer birer can verdiklerini söylemiş olmasıdır. Baygınlıktan kurtulan İsmail Temel şöyle anlatmıştır; Ben kayalığa çıktığımda oraya çıkmış olan dört arkadaşım daha vardı. Bunlar II. Kaptanımız Mehmet Giritlioğlu, Serdümen Necati, Ateşçi İsmail, Yağcı Recep Ali idi. Hepimiz bitkin halde idik. Fakat ateşçi İsmail ölüm halinde bulunuyordu. Aradan iki saat geçti ve öldü.
O gece titremeler arasında zavallı Serdümen Necati’nin can verdiğini gördük. O zaman donmamak için birbirimize sokulmayı akıl etmemiştik. Üzerimizde sadece bir gömlek vardı. Kucak kucağa gelerek birimizi ısıtmaya çalıştık. Bir ayağı kırılmış olan Mehmet Kaptan müthiş acı çekiyordu. Sabah şafak sökerken artık hiç konuşamaz hale gelmişti. Öğleden sonra da Allah’a kavuştu. Recep Ali dayanıklı görünüyordu. Fakat açlık ve soğuk onun da direnme gücünü yok etti. O gün akşama doğru ağzından kan boşaldı. Yere yuvarlandı. Onu yaşatmak için çok uğraştım. Bir arkadaşa ihtiyacım vardı. O ölürse benim de çok yaşayamayacağımı hissediyordum. Fakat tüm çabam bir işe yaramadı. O da can verdi.
Ben tek başıma kalmıştım. Donarak öleceğimi hissediyordum. İçimden şu geceyi atlatsam yarın gelir kurtarırlar diyordum. O geceyi dolaşarak, gemi enkazından kalan ahşap parçaları kaldırarak geçirdim. Fakat artık takatim kalmamıştı. Yığıldım kaldım. Neyse ki biraz sonra beni kurtardılar.
Hisar Vapuru benim yaşadığım ikinci vapur faciasıdır. Bundan evvel Riva yakınlarında bir kaza geçirmiş ve yüzerek karaya çıkmıştım. Babam İsmail, Liman İdaresi mavnacılarındandır. Fakat ailemizin hiçbir ferdi deninizde boğulmamıştır. Babamın Riva’ya gelmekte olduğunu söylediler. Savcı Hisar vapuru Zonguldak’tan denize açıldığından denize elverişli olup olmadığı hakkında incelemeler yapmaktadır. Zira Hisar Vapuru’nun sefere çıkmadan evvel denize elverişli olup olmadığı resmen incelenmeli idi. Bu muayenenin ciddi şekilde yapılıp yapılmadığı hakkında Savcı tahkikat yaptırmaktadır.
Gemiden kurtulmuş iki gemiciden biri olan Seyfullah, süvarinin kendini kaybetmekte olan herkesi susturduğunu “Ya hep batarız ya da hep beraber kurtuluruz. Gemicinin namusu böyle temizlenir” dediğini söyleyerek şunları anlatmıştır; Kaptan biraz sonra bütün mürettebatı davlumbaza topladı. Tahlisiye yelekleri giyildi. O sırada bir dalga darbesiyle gemi iki parçaya ayrıldı. Ardından ikinci üçüncü dalgalar baş ve kıç tarafı denize gömdü. Hepimiz denize döküldük. Ben artık hiçbir arkadaşımı göremiyordum. Dalgaların uğultusu her şeye hakimdi. Adanın anafor sularına kapılmış, sürükleniyordum. O sırada elime bir tahta parçası geçti.. Bir süre bu tahtaya sarılarak yüzdüm. Fakat biraz sonra elimden kaçırdım. Sahildeki kumluklara düşmek istiyordum. Hep bunu istiyordum.. Bir ara kendimi kaybetmek üzere olduğumu hissettim. Denize atılalı yarım saat kadar olmuştu. Gözümün önünden köyüm, karım, çocuğum geçiyordu. Nasıl oldu bilemem bir el beni uykudan uyandırdı. Talih beni yine hayata kavuşturdu. Sağ kaldığı görülen ateşçi Sadullah Kavak Tahlisiye İstasyonu’nda tedavi altındadır. Kendisi dün sabah saat on bire kadar baygın bir halde yatmıştır. Seyfullah’ı getirmek üzere Kalkavan firması dün Dursun Kaptan’ı Kavak Tahlisiye İstasyonu’na göndermiş, fakat Dursun Kaptan taşan dereleri geçememiş ve geri dönmüştür.
Seyfullah henüz 27 yaşındadır ve evlidir. 6 yaşında bir çocuğu vardır. Kazazede denizci İstanbul’a nakledilecektir. Kendisine geldiğinde şunları anlatmıştır; Gemimiz Kefken Adası üzerinde feci bir havaya yakalandı. Saat sekiz civarında idi. Müthiş bir denizle saatlerden beri boğuşuyorduk. Saat on ikiye doğru Karaburun üzerine kuvvetle esen şiddetli yıldız karayel rüzgarı ve yağmurlu sis nedeni ile Boğaz girişini aramakta iken, saat 13.30’da mıntıkamız Riva Can Filikası İstasyonu önünde sahile bin metre kadar yaklaşmış olduğumuz fark edilmiş ve sis içinde vapur olduğu nöbetçi ve mevki memur ve mürettebat tarafından karaya bindireceği muhakkak olduğu tahmin edilen kazazede vapur için hemen ilk hazırlıklar yapılmış. Boğaz girişi civarında mevcut olan Fener İşaret Gemisi’nin kaldırılmış olması nedeniyle Tahlisiye Müdürlüğü sorulara muhatap olmuştur. Zira Hisar Vapuru’nun mevkiini bulamamış olmasının bu Fener İşaret Gemisi’nin kaldırılmış olmasından ileri geldiği ısrarla ileri sürülmüş ve bunun ciddi kazalara yol açacağı daha önce ihtar edilmişti. Tan Gazetesi’nde Ankara kaynaklı olarak “Hisar Faciası’nda Tahlisiye İdaresi’nin kabahati var mı?” başlıklı bir haber yayınlanmıştır. Haberde şöyle denilmektedir; Boğaz açıklarında Hisar Vapuru’nun batması ile neticelenen facia hakkında İstanbul’da hazırlanan soruşturma raporu İktisat Vekaleti’ne gelmiş, incelenmeye başlamıştır. Rapor üzerinde yapılan incelemede Tahlisiye İdaresi’nin kusurlu olup olmadığı da göz önünde tutulmaktadır”
Tahlisiye İdaresi Karadeniz Boğazı dışında Riva açıklarındaki Fener İşaret Gemisi/Fener Dubası’nın kaldırmış olmasından dolayı denizciler tarafından defalarla eleştirilmiştir.
Vapur sahibinin yaptığı açıklama
Vapur armatörü olan Kalkavanoğulları’ndan Hüseyin Kaptan şu açıklamayı yapmıştır; Hisar vapuru 3430 tonluktur.1915 senesinde inşa edilmiş olan vapur ahşaptır. Amerikalılar tarafından yapılmıştır. Biz vapuru Kırzâdeler’den 60 bin liraya satın almıştık. Şimdi vapur piyasası yüksek olduğundan 150,000 lira kadar kıymeti vardı. Vapurda 22 kişi vardı. Fakat son seferde bu vapur Romanya’ya gidecek olan diğer vapurumuzla tayfalarını değiştirdiği için hepsinin ismi henüz bilinmemektedir. Bildiklerimiz: Süvari Giritli İbrahim, II. Kaptan onun amcazadesi Giritli Mehmed Kaptan, III. Kaptan ve telsiz memuru bizim akrabalarımızdan Hüseyin’dir. Cankurtaran İdaresi, havanın biraz yatışmasından istifade ederek cankurtaran filikaları ile denizde araştırma yaptırmış, fakat hiçbir canlıya rastlanılmamış ve tüm çabalar boşuna oluştur.
Sinop Limanı’na sığınan gemiler
Fırtına nedeniyle Güneysu, İzmir, Samsun ve Yılmaz vapurları ile bir Yunan şilebi Sinop Limanına sığınmıştır. Mersin’e giderken Fenike’ye uğrak yapan Erzurum vapuru 12, Dumlupınar Vapuru 79 saat gecikmeyle gelebilmişlerdir.
Ateşçi Seyfullah ve Serdümen Temel İsmail.
Kaynak:Tan Gazetesi.
Kazazede denizci neler anlatıyor
Faciadan sağ olarak ve mucize gibi kurtulmuş olan Serdümen Temel İsmail ile Ateşçi Rize’li Şabanoğlu Seyfullah dün Kalkavan Vapuru Süvarisi Orhan Kaptan tarafından motorla Sarıyer’e ve oradan da otomobil ile Galata’daki Kalkavanzâdeler yazıhanesine getirilmişlerdir. Kazadan sonra tam iki gün iki gece fırtına içinde kayalar arasında ve deniz ortasında çıplak ve aç yaşayan Temel İsmail gemi parçalandıktan sonra nasıl kurtulduğunu tekrar şöyle anlatmıştır; Davlumbaz bozulmaya başladığı sırada puntel demirleri ile birlikte denize yuvarlandım. Arkadaşlarımın ne olduğunu bilmiyorum. Dakikalarca dalgalarla boğuştum. Sonra dalgalar beni adaya attı. Vakit gündüzdü. Dağılmış kalasların arasından adaya çıktım ve tepeye kadar yürüdüm. Arkama baktım ki, gemiden sahile ulaşabilenler oraya buraya koşuşturuyorlar. Onların yanına indim. İlk çıkan İsmail idi. Sonra sırası ile Necati, Recep ve Mehmet Kaptan geldi. Hep beraber buluştuk. Necati karaya çıkarken iki arkadaşın daha adaya çıktığını söylemişti, fakat bunları göremedik.
Üzerimde işbaşı ceketi, mintan, gömlek ve ayağımda donum vardı. Tahtalardan bir mahfaza yaptık, taşların arasına sığındık. Fakat İsmail bir saat sonra can verdi. Peşinden Necati ile Recep de biraz sonra gözlerini yumdular. Biz Mehmet Kaptan ile kaldık. Sabaha kadar Mehmet Kaptan ile konuştuk, dertleştik. Ertesi sabah Mehmet Kaptan’a “Adanın bu tarafından bizi görmezler, öteki tarafına gidelim dedim. Öbür tarafa geçtik ve sazlar içinde siper olacak bir yer bulduk. Burada Mehmet Kaptan uyuklamaya başladı. Takati giderek azalıyordu. Kendisini konuşturmaya çalıştıysam da o sırada benim de vücudum uyuşmaya başladı.
Mehmet Kaptan’a “Biraz uyusam iyi olacak. Ama belki donarım” dedim. Bu sözümden sonra dalmışım. Uyandığımda Mehmet Kaptan’ın dili tutulmuştu. Bundan sonra çok yaşamadı. Kucağımda can verdi. O ölünce beni sinir bastı. Deniz ortasında yalnız kalmıştım. İki gündür soğuk, açlık kuvvetimi kesiyordu. Ölünün yanından kalktım, yine öbür tarafa geçtim. Bu sırada tahlisiye sandalı gelmiş, bağırmışlar, çağırmışlar, gitmek üzereyken beni görmüşler ve dua etmiş, sevinçten ağlamışlardır.
Hisar Vapuru Faciasında kurtulan Serdümen Temel İsmail.
Temel bu arada; “Öldürmeyecek Allah öldürmez ki!.. Yoksam ben bile kendimden umudu kesmiştim. “diye söylenmiş ve ilk önüne çıkan fukaraya sadaka vermiştir.
Kaza kurbanlarının ailelerine verilmek üzere iane toplanmasına devam edilmektedir. Dün de 1500 lira bağışlanmıştır. Yakında toplanacak paranın 5000 lirayı bulacağı umut edilmektedir.
Hisar Vapuru Faciası etrafında Beykoz Savcılığı tarafından yapılmakta olan tahkikat bir iki güne kadar tamamlanacaktır. Savcılık bugüne kadar Hisar Vapuru’nun fennî vaziyeti (Denize Elverişlilik) durumu hakkında Deniz Ticaret Müdürlüğü’nden ve Tahlisiye Teşkilatı’nın kaza sonrası aldığı tedbirler üzerinde de Tahlisiye Umum Müdürlüğü’nden gerekli resmî raporları almıştır. Savcılık ayrıca Seyfullah ve Temel İsmail’den kaza hakkında birkaç defa ve uzun uzadıya açıklama almış ve ayrıca ele geçen cesetleri muayene ettirerek bunların boğularak mı, yoksa donmak veya ezilmek sureti ile öldüklerini tespit ettirmiştir. Bu inceleme neticesinde facianın gizli kalmış her tarafı aydınlatılmış olacaktır.
Hisar Vapuru Faciası hakkında muhtelif gazetelerde öyküleştirilerek yazılmış yazılar yer almıştır. Bunlardan birinde şöyle anlatılmaktadır; “Tarih 21 Aralık1937’yi gösterirken kömür yüklü Hisar gemisi de azgın dalgalara baş vura vura İstanbul Boğazına doğru ilerlemeye çalışıyordu. Sadece azgın dalgalar olsa iyi! Müthiş fırtına ortalığı kasıp kavuruyor, soğuk rüzgar, kamçı gibi insanın suratına çarpıyordu. Giritlioğlu İbrahim Kaptan ile diğer mürettebat var güçleriyle bir şeyler yapabilmenin uğraşını veriyorlardı. Gemi Eşek Adası’nın açığına kadar gelebilmişti. Boğaz’a ulaşabilmesi için sadece iki üç millik bir mesafe vardı. Normal seyirle on beş yirmi dakikalık bir yol. Ama fırtına ve azgın dalgalar Hisar’ın ilerlemesine meydan vermediği gibi, güçsüz gemi yavaş yavaş kıyıya doğru sürükleniyordu. Kıyıda kumluk yer vardı ama oraya varabilmek ellerinde değildi. Zira gemi kumandadan çıkmıştı, sanki birileri yönetiyordu gemiyi! İbrahim Kaptan bütün dikkatini gemi üzerine çevirmiş, tayfalarına son talimatları verirken, Hisar hırçın dalgaların altında ezildikçe eziliyordu. Ama nafile! Yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Gecenin kör karanlığında gemi yavaş yavaş Eşek Adasına ulaşıyor ve kayalara çarptığı anda gök gürültüsü gibi bir sesle paramparça oluyordu. Karayel yapacağını yapmış ve gemiyi önüne katarak kayalıklara sürüklemiş ve cehennemin içine atmıştı! Yirmi beş deniz adamı, gecenin koyu karanlığında, denizle, dalgalarla, tipiyle, soğukla yaşam savaşı veriyordu. Eşek Adası kıyılarında can pazarı vardı. Canını kurtaran kaptan olacaktı ama, kim bu cehennemden çıkabilecekti ki? Koyu karanlık gecenin sabahında yani 22 Aralık 1937 günü saat 10.30 sularında Hisar gemisinin sağlam kalan bazı bölümleri de darmadağın oluyor ve deniz tahta parçaları ve insan cesetleriyle doluyordu. Karayel fırtınasının yarattığı cehennemde yirmi dört deniz adamı can verirken, bir kişi kurtuluyordu. Bir gemici her nasılsa, kıyıya çıkabiliyor ve kendini ölüm kuyusundan kurtarabiliyordu. Ya diğerleri; onlar son nefeslerini veriyorlardı. Deniz adamlarının her biri sağlam adamlardı ama fırtına ve dalganın şakası olmuyordu ki! Kayıp denizcilerin cesetleri birkaç gün içinde toplanıyordu. Maalesef hiç biri boğularak ölmemiş, donarak can vermişlerdi. Olay günlerce konuşuldu, İstanbul basınını meşgul etti. Gemi kaptanı Giritlioğlu İbrahim Kaptan Rumeli Fenerli idi. Sayılan ve sevilen bir kaptandı. İbrahim Kaptanın acısına dayanamayan Rumeli Feneri Köyü Bakkalı Mehmet Dayı, sevdiği insan için ‘Hisar Destanı’nı yazdı.” Zonguldak’ta karaya oturan Tavilzâde vapuru
Karadeniz Ereğlisi’nde de Tavilzâde ve Sinop vapurlarının vaziyeti giderek fenalaşmaktadır. Gemi Kurtarma Şirketi ile henüz bir anlaşma yapılamamıştır. Her iki vapurun idareleri, hariçten tulumba ve diğer aletleri tedarik etmişler, gemilerini kendileri kurtarmak için işe girişmişlerdir. Her iki geminin de ambarları tamamıyla su ile dolmuştur. Özellikle Sinop vapurunun kurtarılması çok zor olacaktır. Mete vapuru fırtınadan güçlükle kurtulmuştur.
İki ceset daha bulundu
Hisar vapuru faciası etrafındaki inceleme birkaç koldan devam etmektedir. Tahlisiye Umum Müdürlüğü kazaya ve kurtarma koşullarına ait resmî raporunu İktisat Vekaleti’ne göndermiştir. Beykoz Savcılığı da adli tahkikatı bitirmek üzeredir. Kazadan sağ kurtulmuş olan Serdümen Temel İsmail ve Ateşçi Seyfullah’ın sağlıkları düzelmektedir. Tahlisiye İdaresi ile Hisar Vapurunun sahibi Kalkavanzadeler tarafından Merkep Adası’nda araştırmalar devam etmektedir. Dün de Harun Kaptan’ın idaresinde bir motor olay civarında dolaşmış ve kaza kurbanlarından iki kişinin cesedini bulmuştur. Bunlardan birinin lostromo Kâşif’e ait olduğu tespit edilmiştir. Her iki ceset de hükümet doktoru tarafından muayene edilmiştir. Facia kurbanı gemicilerin cesetleri zaman zaman kıyılara vurmuş ve 13 Ocak 1938 tarihinde beş gemicinin daha cesedi Şile sahillerinde bulunmuştur. Ancak kimlere ait olduğu teşhis edilememiş ve Şile’de defnedilmişlerdir.
Hisar Vapuru’nun öyküsü
Kırzâde Şevki Bey, Amerika’da inşa edildikten sonra Pire’deki gemi piyasasına düşmüş olan 1915 yapısı 2925 GRT ve 3430 DWT’lik “Diana” isimli vapuru 1924 yılında satın almış ve “Kırzâde” adını vermiştir. Kırzâde, bir yıl sonra Kalkavanzâde Rıza Kaptan ve Oğlu Vapurculuk Müessesesi tarafından satın alınmış ve “Hisar” adı verilmiştir.
Hisar Vapurunun Romanya’dan göçmen seferleri Hisar vapuru da Romanya’dan yapılmakta olan göçmen taşıma seferlerinde yer almıştır. Gazetelerde yer alan haberlerde şöyle denilmektedir; “Köstence - Romanya’dan gelecek göçmenler için 30 bin sayısı biraz abartılıdır. Geçen yıldan mülklerini satarak göçe koşan ve geçen temmuz ayında memleketimiz için yola çıkan göçmen sayısı altı bindir. Son baharda göç için hazırlanan 18 bin göçmen önemli bir göç grubunu teşkil etmektedir.
İlk göçmen kafilesini alan Nazım vapuru 1028 kişiyle Çanakkale’ye, bundan sonra sırasıyla Hisar 1026 göçmenle Tekirdağ’a, Bursa 765 göçmenle Lapseki’ye, Adana 627 soydaşla Gelibolu’ya ve Nazım vapuru müteakip seferinde 1570 kişiyle Maydos’a gitmiştir.727 kişiden ibaren olan son yaz kafilesini Hisar vapuru Tekirdağ’a götürecektir.”
5 Mayıs 1936 tarihli bir haberde Romanya’dan göçmen akımının devam ettiği ve 1600 kişilik ilk göçmen kafilesini getiren Hisar vapurunun Kavaklar’da demirlediği belirtilmektedir. Hisar vapuru ayni gün karantina için Tuzla’ya gidecektir. Birkaç güne kadar ikinci gemi olan Nazım vapuru da Köstence’ye gidecektir. Böylelikle bir ay içinde taşınması beklenen 6000 soydaşımızın nakil işleri diğer gemilerin seferleriyle ay sonuna kadar tamamlanmış olacaktır. 1936 Eylül ayı ikinci haftasında Köstence ve Varna’dan göçmen nakliyatına yeniden başlanılmıştır. Her iki limandan nakledilecek on beş bin göçmeni getirmek üzere gemiler sevk edilmektedir. Bu iş için ilk Hisar vapuru Köstence’ye gönderilmiştir
Kasım ayında şiddetli soğuklar bastırmış ve Karadeniz’e giriş yapmakta olan Hisar vapuru Adacıklar mevkiinde çok zor anlar yaşamıştır. On saat azgın denize mukavemetten sonra Zonguldak’a varabilmiştir.
Yüksek Denizcilik Okulu’nu kuran bahriyeli Hamit Naci vefat etti
Hisar Vapuru faciası haberleri yanında 23 Aralık günü gazetelerde ünlü bahriyeli subay Hamit Naci’nin vefat haberi yer almıştır. Cumhuriyet Gazetesi’nde haberde şöyle denilmektedir; 1909 senesinde kişisel teşebbüsüyle kurduğu ve 18 sene başında bulunduğu Kaptan ve Çarkçı Mektebi’nde ticaret filomuza birçok güzide kaptanlar ve makine zabitleri yetiştirmiş olan merhum, bu mektebin 1928 yılında devlete geçmesi üzerine esasen yaşı da ilerlemiş olduğundan artık istirahate çekilmişti.
Merhumun deniz topçuluğuna ve Deniz Hukuku’na dair birçok kıymetli eserleri de vardır. Türk denizciliğin kalbinde derin bir acı bırakarak hayattan uzaklaşan Hamit Naci’ye mağfiret ile ailesi ile bütün onu sevenlere taziyetlerimizi sunarız.
Cenaze bugün saat 13,15’de Heybeliada’daki evinden kaldırılarak Heybeliada Mezarlığı’nda defnedilecektir. Deniz Ticaret Mektebi’nin bânisi ve Deniz Harb Okulu’nun eski mezunlarından Hamit Naci’nin cenazesi 23 Aralık 1939 günü Heybeliada’da düzenlenen merasimle kaldırılmıştır. Cenaze, önde Deniz Harb Okulu Bandosu ve muhtelif denizcilik kurumalarından gelen çelenkler bulunduğu halde Deniz Harb Okulu önünden Heybeliada Mezarlığı’na çıkarılmış ve orada hazırlanan kabre tevdi edilmiştir. Merasime merhumun dostları ile Deniz Harb Okulu komutanı ve zabitlerle, zabit namzetlerinden ve öğretmenlerle, subaylardan ve halktan kalabalık bir halk kitlesi katılmıştır.
Deniz Ticaret Filosunun ihmal edilmiş olması eleştiriliyor
1932 yılından itibaren özel sektör Türk deniz ticaret şirketlerinin ve sahip oldukları vapurların geri plana itilmesi ve daha da ileri gidilerek yok bahasına satın alınması ile başlayan süreç ileriki yıllarda daha da eleştiriye maruz kalacaktır.
Hurdaya çıkması gereken vapurlar çalıştırılmaya devam ederken, İstanbul Liman İdaresi olmayan İstanbul Limanı nedeniyle şamandıralara bağlatılan gemilerden yük tahliye etmek veya yükleme yapmakta kullanılan mavnalara olan ihtiyacını karşılamak için bir heyet Yunanistan’a mavna satın almaya gitmiştir. Bir tarafta devlet tersaneciliği, liman işletmeciliği dahi ağır basarken, limanların yoksunluğundan dolayı mavnalar dahi yurtdışından satın alınmaktadır. Gazetelerde yer alan haberlere göre, İktisat Vekaleti memleketin en faal limanı İstanbul Limanı’nda yükleme ve boşaltma işlemlerinin zorlukla karşılaşmaması için evvelce bir heyetin Pire Limanı’nda muayene ettiği sac gövdeli mavnaların satın alınmasını uygun bulmuştur. Bu karar üzerine Liman İdaresi Müdür Muavini Hamit Saraçoğlu başkanlığındaki bir heyet Yunanistan’a gitmiştir. Heyet Pire Liman’ındaki sac gövdeli mavnalardan 24 mavnayı satın alacaktır. Heyette Liman Fen Heyeti Şefi Kâmil ve Atölye Baş ustası Yusuf da yer almaktadır. Pazarlık Pire’de Pazar günü yapılacak toplantı sırasında yapılacaktır!
Cumhuriyet Gazetesi’nde “İnsanlık Borcu” başlığıyla
Başlatılan Hisar Faciası kurbanlarına yardım duyurusu haberi
Hisar Vapuru kurbanları için “İnsanlık borcu” başlığı altında yardımlar başlatılmıştır. Basında Cumhuriyet Gazetesi de bir yardım kampanyası başlatmış ve büyük ilgi görmüştür.
Her taraftan yardımlar başlamıştır. Yurttaşlarımızın bu büyük insaniyetini şükranla karşıladıktan sonra bu husustaki teşebbüsleri ve ilk yardımları yayınlıyoruz denilmektedir.
Türk Armatörleri Birliği Yardım Komitesi kurdu
Türk Armatörleri Birliği Başkanı Hakkı Denizaşan başkanlığında teşekkül eden Yardım komitesi İstanbul Vilayeti’ne bir dilekçe ile müracaat ederek iane- yardım toplamak için resmen müsaade talep etmiştir.
İlk yardım İstanbul Üniversitesi’nde gelmiştir. Maddeten değil, fakat manen zengin olan rektör, bir kısım profesörlerin katılı ile Hukuk ve İktisat Fakültesi öğrencilerinin de katılımı suretiyle ilk hamlede 62 liralık bir yardım temin ettikleri gibi, 13,332 numaralı Yılbaşı Tayyare Piyango biletini de bu hayırlı yardım için ayırdıklarını bildirmişlerdir. Yabancı kaynaklardan Kaptan Robinson vasıtasıyla 15 lira gönderilmiştir.
Hisar Vapuru Faciası Yardım komitesi İstanbul Deniz Ticaret Müdür Muavini Refik, armatör Hakkı Denizaşan, armatör Barzilay, Kalkavanoğlu İbrahim, Dursun Eşref, firması başkanı Kınalıoğlu, Bay Mehmed, Ford Türkiye umum Acenteliği mümessillerinden Mehmed Doğan ve motorcülerimizden Mehmet Pırlant’tan ibarettir. Galata, Kefeli Hüseyin Han’ı ikinci katta Tuva limited şirketi veznesi yardım merkezi olmuştur. İlk yardımı yapan İstanbul Üniversitesi’nden sonra, Hayri Sönmezer,Kaptan Robinson, Kohenka, Taggin, Christiansen, Hjellotlansen, Gina Galich, Spiro ve Sadi Bahar yardımları komiteye ulaşmıştır. 31 Aralık 1937 tarihli haberde ölen gemicilerin çocuklarına yardım için başlatılan yardım kampanyasında Hakkı Denizaşan’ın riyasetinde 806 lira toplanmıştır.
Cumhuriyet Gazetesi’nin sürdürdüğü bu kampanyada kurulmuş olan komiteye verilen ve Cumhuriyet Gazetesi’ne gönderilen para yardımı 4145 lira 88 kuruş olmuştur. Dördüncü Liste’de para yardımı yapanlar; Brezilya Kahvesi Türk AŞ., İlancılık Koll. Şti., Eti Vapuru sahibi Yakup Uzuner, İş Ltd., Armatör Hantal Tayyar Kaptan, Barzilay Benjamin Şirketi müdürü Süleyman Remzi Duygu, Antares vapuru zabitanı ve mürettebatı, Vapur Simsarı ve Acentesi Kastaldi Ltd., Kalkavan Vapuru Süvarisi Orhan Ürse, Mehmed Cerrahoğlu, Armatör Abdi Vehbi, Kalkavan vapuru zabitanı ve mürettebatı, Kömürcü Hıran Patosyan, Kömür Tüccarı Ahmed Nemli, Eti Vapuru Süvarisi Burhan, Manifaturacı Feredyan ve Ortakları, Beyoğlu 3.cü Okul Beşinci sınıf öğrencileri, Piyade Atış Mektebinde Teğmen Salim, Beyoğlu 3.cü Okul Üçüncü sınıf öğrencileri, Kaptan Mehmet Ali. Hisar kurbanlarına 1938 yılında da yardım kampanyası devam etmiş ve geminin kayalıklarda parçalanmış haldeki fotoğrafları yayınlanmıştır. Bu olay iki sene vicdanlardaki üzüntüyü hep canlı tutmuştur. Yardım kampanyası sadece para yardımıyla kalmamış 28 Aralık 1938 Perşembe günü Devlet Konservatuarı’ndan Profesör Seyfettin Asal’ın talebesi Müfit Hasan İmşir Saray Sineması’nda Saat 18.00’de Mozart, Handel, Corelli, Kreisler’den parçaların yer aldığı bir konser vermiş ve genç kemancı konserin hasılatını Hisar Vapuru kurbanlarının ailelerine terk etmiştir. 27 Ocak 1938 günü de Arnavutköy Camisi’nde kurbanların ruhlarına ithafen Mevlit okutulmuştur. Yine Deniz Ticaret Mektebi Mezunlar Cemiyeti azaları 2 Şubat 1938 günü Azapkapı’daki merkezlerinde Hisar Faciası kurbanları için fevkalade toplantı düzenlemişler ve Deniz Ticareti Mektebi mezunlarının nerede olurlarla olsunlar bulunarak kendilerinden yardım istenmesine ve bu yardıma henüz mektepte okuyanların da iştirak etmesine karar verilmiştir.
Ali Rıza Seyfioğlu’nun Hisar Vapuru kurbanları için yazdığı şiir:
Gemiciye
Herkes sıcak yurdunda ocağının başında
Eşi, çocukları ile sevişirken, gülerken,
Sen bizden uzaklarda, ölümler savaşında,
Düşman, azgın tabiat, silahın yırtık yelken!
Ömrün bitmez fırtına, tükenmez bir aylık,
Bir kuru ekmek için her gün kasırga, deniz,
Sen soğuktan donarken bizim evimiz ılık,
Sen çıplak can verirken biz o yüzden zenginiz,
Soğuk ıslak kefenin karlı buzlu karayel,
Ölüm marşını çalar uğuldayan dalgalar,
Kara gök kubbesinden uzanır bir demir el,
Keskin kayalıklarda mezarını hazırlar,
Eğer cemaatlerin fertlere borcu varsa,
En büyük alacaklı bizden, gemici sensin,
Altınla yazmak için tarih bir gün sorarsa,
Bize can vermek için can veren sensin,
Artık coşkun denize bir kinim var,
Nekadar tatlı esse rüzgara gönlüm kırık,
Şu inleyen genç kadın, şu babasız çocuklar,
Aramızda dolaşan birer acı hıçkırık,
Lâkin. Herkes gemici, yaşamak bir fırtına,
Kaya, ölüm, savaş var yoluna hepimizi,
Geride kalanları ısmarlayıp vatana,
Yürümek borcumuzdur üstünde büyük iz’in.
24 Aralık 1937 Caddebostan - Ali Rıza Seyfi. 12
Hisar Vapuru davası Ağırceza Mahkemesi’nde başladı
Hisar Vapuru’nda ölüme sebebiyet verenler aleyhine 24 Ocak 1939 günü Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava başlamıştır. Dava edilenler vapurun zamanında teknik muayenesini yaptırmayı ihmal edenler, denize elverişli olmayan vapurun denize çıkmasına meydan verdikleri iddiası ile hazırlanmış raporlara istinaden sanık sıfatıyla mahkemeye alınmışlardır. Sorguları başlayanlar Deniz Ticaret Müdürlüğü Kazan Uzmanı Ahmet, Makine Uzmanı Hidayet, o zamanki Liman Başkanı Hayrettin’dir. Sanıklar ifadelerinde Hisar Vapuru kaptanının hatalı olduğunu söylemişlerdir. Mahkeme devam edecektir.
Deniz Ticaret Filomuzun durumu
Karadeniz’de barınaklı bir liman yoktur. Her fırtınada gemiler çaresizlik içinde karaya sürüklenmekte, batmaktadırlar.
Deniz Ticaret filomuzun hali için buna birkaç kelime ilave edersek, acınacak bir mazara arz etmektedir! Son fırtınanın ortaya koyduğu facialar - bilinmez kaçınca defa olarak - bu acıklı hali ortaya koydu. Bu faciadan bir ders çıkabiliriz umarım.
Son Hisar Vapuru faciasının tek nedeni geminin köhneliği gösteriliyor. Ne yazık.. Beş yüz tane yapılıp ancak dünya denizlerinde beş tanesi kalan bu ahşap teknelere beş senelik sefer müddeti konulmuş iken on sekiz yaşına gelmiş olmalarına rağmen hâlâ Türk sularında işleyebiliyor.
Bizde denizcilik için hiçbir şey yapılmasaydı bile, on beş yaşından büyük gemilerin alınmaması için karar vardır ki bunu minnetle kaydetmeliyiz. Yalnız bu kararın eldeki çürük gemiler batıncaya kadar kullanılacak şeklinde yorumlamaya meydan vermemek lazımdır. Her biri ayrı bir kıymet olan ve şüphesiz bu memlekette daha hizmeti dokunabilecek yirmi vatan evladı bu yüzden Karadeniz’in sularına gömülüyor.
1883 senesinde inşa olunan bir hurda tekne- hem de Tayyar ismini alarak- sularımızda dolaşıyor. Karadeniz’in suları bile tahammül edemez iken biz oturduğu kumluktan kurtarmaya çalışıyoruz. Çok iyi biliyoruz ki Devlet Denizyolları’nın elindeki vapurların üçte biri işe yaramaz haldedir. Bundan beş sene evvel satın alınan İdare’nin en büyük vapurlarından birine Liman Fen Heyeti sefer müsaadesi vermek istememiştir.
Elde vapur yoktur! Yeni vapurlar gelinceye ve devlet yeni şilepler ısmarlayıncaya kadar eskilerin kullanılması bir zorunluluktur. Bütün vapurları bağlayarak kabotaj hizmetleri geri bırakmak, veya yabancı bayraklı gemilere bırakmak hiç kimsenin aklından geçemez.
Yoktan var edilen bu memlekette, ilerleyiş hareketinde, bütün vasıtalardan istifade edilecektir. Fakat yüzde yüz tehlikeli olan bir maceraya, yine yüzde yüz ihtiyaç hasıl olmadıkça sebebiyet vermek günahtır. F.G.
Osman Öndeş (Araştırma makalesi)