“Ölümün kol gezdiği yer Tuzla”, “Tuzla katliamdan farksız: 96. ölüm”, “Tuzla’da şüpheli ölüm”, “Tuzla’da bir işçi daha öldü, artık canınız yanmıyor mu? “Tuzla’da ölüm korkusuna kim dur diyecek” “Tuzla tersaneleri kapatılmalı” gibi başlıklar bizim sektöre hiç yabancı değil! Eskiler ama esasen eskimiş değiller…
Neden mi?
Bu yazıyı yazmadan evvel sadece 2008’li yılların başları aklımdaydı ancak son günlerde Altınova Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan o vahim kazadan sonra fark ettim ki, yıllar geçse de Türk medyasının gözünde denizcilik sektörü tabiri caizse üvey evlat konumundan gram ileriye gidememiş çünkü algısal olarak değişen bir şey yok! Kaza basına yansır yansımaz, aslı astarı araştırılmadan ki, burada tersane sahibi de yöneticileri hatalı olabilir ancak önemli olan olay netliğe kavuşmadan, atılan başlıkların dehşet verici hali. Mesela bir başlık şöyle; “Tersaneler birer mayınlı tarla gibi”. Bir diğeri şu; “Sefine Tersanesinden iş cinayeti açıklaması: ölen işçiyi suçladılar” bence Tersane yetkilileri anında bu olayla ilgili şeffaf bir şekilde bilgi paylaşımı yapmalıydı.
Neyse…
Açıkçası merak ediyorum, ağır sanayi kolları içerisinde iş kazası sebebiyle ölüm bir tek denizcilik sektöründe mi vuku buluyor. Mesela inşaat, maden, kimya… Buralarda hiç mi iş kazası yaşanmıyor ya da yaşanan iş kazaları neden cinayet olarak addedilmiyor?
Neden denizcilik sektörü tu kaka…
İnşaat sektöründe iş kazası sebebiyle kaç kişi ölmüştür diye merak ettim: Güncel veriye ulaşamadım ama Hürriyet’in 2014 yılına ait bir haberinde gördüm ki 2008-2012 yılları arasındaki 5 yıllık süreçte 1754 kişi ölmüş, 1940 kişi de sakat kalmış. Peki, bu beş yıllık süreçte tersanelerde hayatını kaybeden işçi sayısı kaç derseniz… Cevabı vereyim; 95… Şimdi sayı az diye sevinmiyorum sakın yanlış anlaşılmasın ancak yaratılan algı bir tek bana mı garip geliyor inanın bilmiyorum…
Ne oluyor, neden oluyor da denizcilik sektörü basının gözünde “katil” sıfatı alıyor?
Bu sektördeki işverenlerde kadın, erkek, baba, anne, evlat, kardeş… Kısaca insan… Canavar değil! Fakat küresel anlamdaki rekabet tam bir canavar… Ne doymak biliyor ne de durmak. Açıkçası ben bu karalama kampanyasının tamamen planlı, programlı yapıldığına inanıyorum.
Neden mi?
Tersanelerle ilgili hemen hemen her hafta olumsuz bir haberin gündeme taşındığı yıllar 2008-2009-2010’lu yıllardı… Sektör zaten bir krizin içindeyken bir yandan da imaj zedelenmesine maruz kalıyordu. Kısaca çifte kavruluyordu… Güç bela ayakta durmaya çalışan Türk denizcileri psikolojik anlamda tahribata uğratılıyorlardı. Kim veya kimler tarafından sorusunun cevabı şüphesiz ki küresel ticarete yön vermeyi hedefleyen güçlü baskı grupları ve lobi şirketleri… O dönemi şöyle bir hafızalarımızda tazelersek Türkiye’nin savunma sanayi konusundaki hamlelerini ve MİLGEM Projelerinin hayata geçirilmesini direkt hatırlayacağız. ‘Tuzla tersaneler bölgesi gemi inşaya uygun değildir’ başlıklarını daha iyi anlıyoruz şimdi.
Gelelim bugünlere… Yeni ‘canavar’ Aliağa
Gördük ki tersaneler açısından algısal bazda değişen bir şey ne yazık ki yok. Yine “kötüler”, yine “canavarlar”, yine “katiller”… Ama listeye bir kötüsü daha eklendi. O da Aliağa gemi söküm sektörü…
“Bir zehir gemisi daha Türkiye yolunda”
Türkiye, gemi sökümde dünya üçüncüsü… Avrupa Birliği Regülasyonu uyumlu gemi söküm tesisleri listesindeki yerini alan Aliağa, Türkiye ve Avrupa’nın tek organize gemi söküm merkezi konumunda. Yüzlerce kişi bu sektörde çalışıyor ve binlerce kişiye bakıyor. Şüphesiz ki bir ağır sanayi kolu ve tabii ki pek çok riski de beraberinde barındırıyor ancak bu risklerin insan sağlığı ve çevreye olan zararlarını en aza indirmek için IMO ve ILO gibi örgütlerin “yeşil endüstri” olarak tanımladığı kurallar, Basel Sözleşmesi, Hong Kong Sözleşmesi, Avrupa Birliği Gemi Geri Dönüşüm Yönetmeliği gibi uluslararası sözleşmeler ve yönetmelikler ile gemi geri dönüşüm tesislerine sahip ülkelerin kendi kuralları ve yönetmelikleri mevcut. Ve bu yönetmeliklerin dışına çıkmaları imkânsız olan bu sanayi kuruluşların ülke ekonomisine ve bölge istihdamına büyük katkı sunmaktadırlar.
Neden, nasıl oluyor da yer yerinden oynuyor?
Acaba amaç asıl görünenden bambaşka bir gayeye mi sahip: Birileri sektörde oyuncu değişikliği mi istiyor? Veya gemi söküm bölgesiyle ilgili farklı planlar mı mevcut? Ya da Aliağa’daki söküm tesisleri tümden mi ortadan kaldırılmak isteniyor?
Tüm bunlar komplo teorisi gibi gelebilir ama öyle ya da böyle gemi söküm sektörü gündemden düşürülmüyor… Ve bunun da nedeni görünen değil… Asıl nedeni hep beraber er ya da geç öğreneceğiz…