Türkiye'de Dünya Ticaret rakamlarına bakıldığında denizyolu ile yapılan taşımacılığı nereye, hangi konuma oturtabiliriz kısaca da olsa bir irdeleyelim.
Ülkemizde dış ticaretin yüzde 91 i denizyolu taşımacılığı ile gerçekleşiyor.
Buna rağmen kesin rakamlar verilemese de dünya üzerinde elleçlenen yükten hanesine geçilen pay miktarı bizlere az da olsa bir fikir verebilir.
2017 de dünya üzerindeki 5000'ni aşkın limanda yekün 11.5 milyar ton yük işlem görmüştür.
Aynı yıl ülkemizde 170 civarındaki kıyı tesisinde 470 milyon ton yük elleçlenmiştir.
Küçük bir karşılaştırmayla, Türkiye'de elleçlenen yük, dünya toplamının sadece yüzde 4 ünü oluşturmaktadır.
Konteyner bazında ise, dünyada elleçlenen 700 milyon TEU' nun, yüzde 1.3 ü ülkemiz limanlarından geçmiştir.
Bu rakamlar yarımada niteliğindeki bir ülkemiz için oldukça düşük parametrelerdir.
Geçen yılın hesaplarında ise yüzde 5.4 lük bir gelişme söz konusu.
Dünya Bankası realitesine göre ise bu rakam yüzde 3.4 seviyelerinde bir grafik çizecek.
Limancılık sektörü nereye gidilirse gidilsin büyük rakamların konuştuğu yatırımlar olarak kabul edilir.
Bir fizibilite raporu hazırlatıp özel bir liman kurdunuz diyelim.
Her şey çok iyi, ticaret marjı yukarılara doğru tırmanmaya başlasa bile sizin bu işten kazancınız ancak 20 sene sonra hanenize yazmaya başlayacak.
Öylesine büyük zaman dilimlerine ihtiyaç duyar liman işletmeciliği.
Türkiye'de deniz sektörü 2008 yılı krizini henüz atlatabilmiş değil.
Tersanecilerin, armatörlüğe soyunmasıyla etkilerini göstermeye başlamıştı bu kriz.
Hala da devam eden bir süreç piyasa ve ülkemiz açısından.
Hiç bir alıcısı yokken, nasılsa satılır anlayışı ile açığa yapılan gemiler ellerinde patlayınca işin işletme tarafına geçildi ama tutmadı. Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Sonuç olarak A'dan Z'ye pek çok meslektaşımız etkilendi bu durumdan. Mesleği bırakanlar bile oldu maalesef. Ya da kademeli olarak yapılan yumuşak küçülme hareketleriyle en az zarar etme çabasına girenler de vardı. Armatörlükten, Brokerliğe, Acenteciliğe v.s gibi.
Denizcilikle yoğrulmuş bir adam karada ne yapar, ne iş tutar?
Bu durumdan da ayrı bir yazı dizisi çıkar demek inanın içimi burkuyor.
Şu kriz dönemini düşündükçe sanki kalbimi bir el sıkıyor.
Sevmiyorum böyle şeyleri işitmeyi de, okumayı da, yazmayı da.
Bir tür inkar mı bu ?
Bir tür kaçış mı ?
Hayır inkar değil, kaçış hiç değil. İnsanların var olana kanaat etmeyip daha fazlası uğruna ayaklarına ve dolayısıyla ayaklarımıza sıkmasını kabullenemiyorum belki.
Bazı hoş olmayan, mazi de kalan yaşanmışlıklar bile azap veriyor ruha.
Yoksa; insanların ne kadar kötüleşeceklerine dair teorik de olsa bilgim var.
Zaman içinde düzelir mi bilmem ama, sektör pek iç açıcı değil bu haliyle.
İşin moral bozucu kısmı yapılan hamlelerde pek hantal.
Tabandan tavana yayılacak bir reçete beklerken büyüklerimizden, her defasında ben bu filmi görmüştüm diyorum nedense !
Bizim kuşak için film belki de çoktan koptu ama, yeni nesil denizcilerin bu işi başaracaklarına dair inanacım var.
İçi doldurulmamış olsa bile bir Denizcilik Bakanlığımız var ya.
Etrafı geliştirilirse, süslenirse neden olmasın.
İsviçre'de deniz yok ama bakanlık kurulalı uzun yıllar oldu. Biz de yeni. İsviçre ile de mukayese götürmez zaten.
Beyaz listedeki Türk gemileri de yavaş yavaş gri listeye düşmeye başladı.
Bunu, süper ligden birinci lige düşmekle aynı oranda bir değer kaybı olarak değerlendirin.
Yabancı limanlarda ülke puanın düşükse gemi tutulur, bağlanır. İlla ki saçma sapan bir eksik çıkartılır karşına.
Zaman içinde bu beyaz gri ve kara listelerden bahsederim.
Önem arz eden bir konu çünkü.
Limancılıkdan başladık konuşmaya ama daha da derinlere daldık.
Sektörde sorunlar fazla, umutlar ise dağları aşıyor.
Denizde yaşam bir tutku.
Bu meslek ise bir yaşam biçimi.
İstiyoruz ki denizcinin de hayatı daha bir önem kazansın.
Kendini değerli hissetsin.
Önü açılsın.
Ne zaman peki ?
Belki;
Yarından da yakın.
Atilla Akbaş
atillaakbas71@gmail.com