Dünya’nın her yerinde eğitim, üretim için yapılır.
Ülkemiz; tarım toplumsal yapısından sanayileşme alanına doğru bir eksen kayması yaşamış olsa da, aradan geçen uzun yıllar iki farklı kültürü tam anlamıyla birbirine kanalize edemedi.
Sanayilere kalifiye yardımcı eleman yetiştirmek amacıyla kurulan meslek liseleri sayısal olarak her ne kadar etkileyici görünseler de istenilen katkıyı yapamadılar.
Mesleki okulların, ekonominin ve sanayinin gerektirdiği uzmanlık taşıyan öğrencileri yetiştirme konusunda istenilen seviyeyi yakalayamadıkları sanırım tartışma konusu olmaktan çıktı. Kabullenildi.
Geçen yıl itibariyle ülkemizde yapılan bir araştırmada, meslek okulu öğrencilerinin 63 ü yeniden imkan tanınsa bu okulları tercih etmeyeceklerini beyan ettiler.
Burada, önceliği olan ve çözüm bekleyen bir sorun yumağı önümüze düştü.
‘’Ara eleman’’ anlamında ülkemiz acilen bir reforma ihtiyaç duyuyor.
Meslek Liselinin üniversiteye girme yüzdesi neden bu kadar alt seviyede?
Günümüzde neredeyse ışık hızıyla kendini katlayan, otomasyona geçen yeniliklere açık sanayimiz, eski yöntem ve bilgilerle yetişen mezunlara iş vermeyi uygun bulmuyor.
Üç boyutlu yazıcıların devreye sokulduğu bilgi ekonomileri çağındayız.
Bu çağdaki yeni sanayicilik anlayışı; nitelikli, problem aşma yetisine haiz, hızlı ve doğru karar alabilen iş gücünü tercih ediyor.
Bu noktada ise, Meslek Liselerimizin geniş bir kısmının istenilen düzeyde olmadığı gerçeği karşımıza çıkıyor.
Üstelik, mesleki teknik liselerimizin sanayiler ve diğer özel işletmelerle aralarındaki bağ da oldukça zayıf.
Dünya’da, bu konuda en iyi iki örnek olan İsviçre ve Almanya’nın iyi incelenip bizdeki sistemle karşılaştırılmasında fayda var.
Meslek ve Teknik Lisesi Öğretmenlerinin eğitimi, çağdaş hizmet ve sanayi teknolojileri konusunda yeterli bilgi ve donanımı içinde barındırıyormu?
Sanayilerle iç içe mi, yoksa kopuk mu yaşıyorlar?
Sene de bir defa da olsa yurt içi ve yurt dışı fuarlarının takip edilmesi anlamında devletçe destekleniyorlarmı?
Bu gibi, kişinin ufkunu açacak gelişmeler bizdeki okullarda ne durumda?
Bu sorulara olumsuz yanıtlar alıyorsak eğer, işte bu nokta da öğrencilerin öğretmenlerini sorgulamaları başlıyor.
Öğretmenlerinin bilgi ve becerileri konusunda şüphelere kapılıyorlar. Bu da rol model olması gereken bir bireye ve dolayısıyla da kurumuna sekte vuruyor.
Az önce yurtdışındaki örneklerin incelenmesi gerektiğinden bahsetmiştik.
Gelişmiş toplumlarda bu konu çok farklı boyutlara ulaşmış.
Bırakın lisenin sanayiye olan entegrasyonunu, mavi ve beyaz yaka kavramı bile değişmek üzere.
Yeni niteleme şekli ise ‘’Teknik Bilgi İşçisi’’
Bu felsefenin yapılandırma çalışmaları sanayi devi ülkelerde çeyrek asrı çoktan devirdi. Denemeleri yapıldı. Uygulamanın eşiğine gelindi.
Yaşam boyu öğrenme deniyor adına da.
Milli Eğitimin, şuan ki okul tiplerine bağlı eğitim yapısının verimsizliğine ve israfa açık olduğu sonucuna işaret ettiler yıllarca verdikleri mücadelelerde yenilikçiler.
Bu nedenle başta Mesleki Teknik Liseler olmak üzere bütün orta öğretimi kapsayacak bir reform ağının başlatılması önerisi yapıldı gerekli mercilere.
İlgili kanun tasarısıda hazır. Onaylanıp, kademeli olarak hayata geçirecekler.
Ne güzel, ne mutlu onlara.
İyiden, daha iyiye ramak kaldı öyleyse.
Güçlü sanayi devleri, var olan güçlerinin üstüne koymak için çeyrek asırdır araştırıyor, deniyor ve en sonunda bir teşhis koyup, olması gereken budur diyebiliyor.
Yetmiyor hayatına da dahil ediyor.
Gerçekten etkileyici bir mücadele örneği.
Ne diyelim.
Darısı bizim başımıza.
Yeni eğitim ve öğretim heyecanının başladığı şu günlerde, çocuklarımız adına böyle reform tadında heyecanlara da imrenerek bakıyor insan.
Oysa bizim kuşak için TV de kullanılan ‘’O dönemin şanssız çocuklarıydılar’’ söylemi sanki hala kulaklarımda yankılanıyor.
Yunus Emre’nin zikri gibi;
‘’Ben bilmem’’
Bilenler gereğini yapacaktır elbet.
Böyle inanıyorum.
Biz kar suyunu etkili ve yetkili kulaklara kaçırmış olalım, diyelim çekilelim kenara.
Çünkü;
Olan da hayır vardır, oldurulmak istenen de değil...
Atilla Akbaş
atillaakbas71@gmail.com