Su altının büyüleyici çeşitliliği her zaman ilham doludur. Derinlerine indikçe; sessizlik, dinginlik ve ilksele dönme hissi tüm ruhunuzu kaplar. Ancak ne yazık ki plastikler, küresel ısınma derken su altı yaşamı tehlikede. Neyse ki dünyamız adına sorumluluk almaktan çekinmeyen, nefesini 6 dakika tutup, 100 metreden daha derine dalabilen Şahika Ercümen ile sudaki yaşamı savunma görevinden çocukluğuna birçok konuyu konuştuk.
- Çocukluk deneyimlerimizin benlik oluşturmamızdaki rolü muazzam. Çocukluğunda alerjik astım rahatsızlığını yaşayan bir birey olarak sizin de böyle bir süreciniz olduğunu öğrendiğimde “işte gerçek bir güçlenme öyküsü!” dedim. Sizin için bu öykü çocukluğunuzda nasıl başladı?
Astımdan dolayı, bırakın spor yapmayı, evden dışarıya bile çıkamıyordum. Doktorlar spor yapamaz demişlerdi. Her gün sayısız ilaç alıyordum. Bir okul gezisinde su sporları kulübünü ziyarete gittik. Dalıp çıkan sporcuları gördükçe su altını merak etmeye başladım ve denemek istedim. “Suyun altından tek nefesle gidebildiğin kadar git” dediler. Sessiz, yer çekimi olmayan bir dünyaya dalmıştım. Hiç çıkmak istemedim. O kadar uzak bir mesafeye gitmişim ki, oradaki antrenörler mutlaka bu sporu denememi önerdi. Sadece birkaç dakikalığına çok mutlu hissetmiştim… Çünkü doktorlar da ailem de spor yapmama izin vermeyecekti. Gizlice başlayan yolculuğumda takıma seçilip, yarışmalara katılmam gerekince ailemle durumumu paylaştım. Başta “hayır” dediler. Bir şekilde ailemi ikna ettim ve serüven böylece başladı.
- Yakın geçmişe gelirsek, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından Sürdürülebilir Küresel Amaçlar kapsamındaki “Sudaki Yaşamı Savunma” görevi, 2020’de size verildi. İlk olarak size tebrik etmek isterim. Sudaki Yaşam Savunucusu olmanın sorumlulukları neler ve bu görevle yaşamınıza neler eklendi?
Bu çabalarımın, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın hedefleriyle örtüşmesi ve Sudaki Yaşamı Savunma görevinin bana verilmesi, büyük bir onur. Ben de suların ve doğanın korunması projelerinin, yerel ve küresel boyutta sudaki yaşamı koruması için çalışmaya devam ediyorum.
- Denizlerdeki plastik atıkları artışı sonucu oluşan yüzen dev plastik adalar, su altı canlılarının içini dolduran ve insanda da rastlanılan mikroplastikler ile plastiklerle sarmanladık. Siz gündelik yaşantınızda çevresel sürdürülebilirlik adına nasıl bir tüketim döngüsü içindesiniz?
Ne yazık ki son yıllarda yaptığım dalışlarda canlı türlerinden çok plastiklerle karşılaşıyorum. Çoğunuzun su yüzeyinde gördüğü atıklar, denizsel atıkların sadece yüzde 15’ini oluştururken, deniz çöplerinin yüzde 70'i deniz tabanında. Sıfır atık felsefesini benimsemeli ve sürdürülebilir bir yaşam biçimine geçmeliyiz. Kaynaklarımız sınırlı. Tek kullanımlıklar olmamalı artık hayatımızda. Matara, bez çanta olmazsa olmazlardan olmalı. Genel olarak israfa karşı olmalıyız. Bu arada yapılan araştırmalarda insan yaşamayan Kuta Antarktika’da bile mikroplastik atıklara rastlanmış.
- Yoğun bir çalışma sürekliliğiniz olduğunu düşünüyorum. Bu yoğunlukta kendinize zaman ayırdığınızda neler yapıyorsunuz?
Genellikle hiçbir şey yapmamaya zihnimi boşaltmaya çalışıyorum. Bol bol kitap okuyorum. Eğer fiziksel olarak çok yorgun değilsem Kiteboard, dalga sörfü gibi sporlarla ilgileniyorum.
Kaynak: cumhuriyet.com.tr