Ülkemizi bugünlerde yasa boğan ölümlerle sonuçlanan maden kazasında ve daha önceleri meydana gelen iş kazalarında hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabırlar versin diliyorum. Kamuoyunda derin etki yaratan bu tür kaza ve olaylarda olduğu gibi bu sefer de yine tepkileri azaltmak ve bir suçlu bulmak amacıyla asıl sorun göz ardı edilmekte.
Bu kültürümüzde yer edinmeye başlayan kötü bir uygulama haline geldi. Politikacılar suç işlediğinde partiyi tamamen kapatmak, taraftar kötü tezahürat yaptığında kulübü cezalandırıp stadyumu kapatmak, kusurlu yayın yapan tek bir program hatta küfürlü bir tek cümle için tüm televizyon veya gazete yayınını durdurmak, alkollu araç kullanırken yakalandığında şoförü serbest bırakıp aracı ve ehliyeti bağlamak gibi traji komik uygulamalar bizim kanunlarımızda gördügümüz uygulamalardan sadece birkaçı. Tüm bunlar hayatımızın her alanındaki (Yasama, Yürütme, Yargı, Spor, Sanat, Siyaset, Basın) kanun yapıcılar, idareciler tarafından kolaya kaçmak, hayata uygun uzun vadeli yönetmelikler, kanunlar hazırlamak yerine kamuoyunun anlık beklentilerine cevap verecek çareler üretmektir. Suç işleyen bireyi ayıklayıp cezalandırmak yerine yerleşik bir hedef olan kurumu, tüzel kişiliği, nesneyi cezalandırması devletin gücü değil acizliği olur.
Şimdilerde kanunlarda yapılacak değişikler ile taşeron kurumlar kısıtlanacak hatta çoğu iş alanı için yasaklanacak şekilde kanun teklifleri hazırlanıyor. Taşeron şirketler veya çalışanları değil tüm riskli sektörlerde sorun iş güvenliği yasaları ve çalışanların bu konulardaki yeterli eğitim almamasıdır. Yeterli iş güvenliği eğitimi almış her bir çalışan o iş yeri ortamı için sürekli bir denetleyici durumunda olur ve kazaları öncül önleyici etkidir. Taşeron şirketlerin iş güvenliğini sekteye uğrattığı veya gözardı ettiği şu günlerde tartışılıyor. Kanunlarımız basit şekilde iş güvenliği kurallarının çalışılan ortamda taşeron ya da asıl çalışan gözardı edilmeksizin ortamda bulunan herkese uygulandığı taktirde güvenli çalışma ortamı yaratılır. Yurtdışında birçok büyük şirketin merkezini ziyaret ederken dahi kısa bir video izletilmekte, güvenlik konusunda bilgiler verilmekte ve ziyaretçilerin dahi bu minimum güvenlik kurallarına uyulması istenmektedir. Kaldıki riskli ortamlarda görev alacak olan aracı bir şirketin güvenliğe asgari önem vermesi ve uyması zorunlu tutulması taşeron sorununun önündedir.
Devletin görevi kural koymak, üst denetim yapmak ve cezalandırmak ile sınırlı kalmalıdır. Aksi takdirde her büyük üzücü kaza sonrası hedef saptırıp iş güvenliğinin genel kurallarını göz ardı ederiz. Denizcilikte de bu böyledir aslında. Gemi üzerindeki herbir denizci, dışarıdan gemiye geçici çalışmalar için günü birlik gelen her çalışan kurum ve şahıs bir taşerondur gerçekte. Dünyada en tehlikeli meslekler arasında sayılan madencilik ve denizcilik kıyaslandığında denizcilikte daha fazla kaza olmasına rağmen daha az can kaybı yaşanmaktadır. Buna ragmen daha az duyduğumuz madencilik kazalarında daha fazla hayat kaybı meydana geliyor. Bunda denizcilikteki sadece ulusal değil uluslararası iş güvenliği ve çalışma standartları kurallarının çok yakından denetlenmesidir. Denizcilik sektöründe çalışan her denizci ileri derece iş güvenliği eğitimlerinden geçerken, aynı gemilere hizmet veren yerel tersanelerdeki çalışan şirketler ve taşeronlar denetimlerin ve iş güvenliği eğitimlerinin yeterli olmamasından dolayı tersanelerden sık sık kaza haberleri almaktayız. Halbulki aynı gemiler uluslararası sularda Türk mürettebat ile iş kazasına maruz kalmadan tüm yılı tamamlayabilirken, ilk tersane ziyaretinde kazalarla karşılaşıyorlar.
Gemiler uluslararası sularda dolaştığından ve denetlendiğinden dolayı iş güvenliği, çalışanların egitimi ve ekipmanı konusunda en ufak bir eksikliğe müsade edilmemektedir. Bu basit örnek bize artık dünya standartlarında bir ulusal iş güvenliği kültürü oluşturmamızı, “idare et abi” zihniyetinin sürdürülemeyeceğini gösteriyor. Çalışanlarımıza iyi eğitim sağladığımızda son derece başarılı olduklarını ve dünya standartlarında iş verimi alacağımızı göreceğiz. Bu konuda sadece toplu sözleşmeler veya seçimlerin yapıldığı dönemlerde kendini gösteren sendikacılık anlayışında değişmesi ve sendikaların asıl görevlerinden birinin de iş ve işçi güvenliği denetimi, eğitimi olmalıdır. Sürekli üretim ve uluslararası rekabetin ilk adımı üretimi arttırmak değil iş güvenliğini sağlamaktır. İş güvenliğinin tüm kurumlar, şahıslar, yan kuruluşlar, geçici işçi veya taşeron şirketler için aynı standartlarda zorunlu tutulmaması durumunda bugün yapılan yanlış saptamalar ve kazaların sadece taşeron şirketler sebebiyle olduğu tespiti bizi yanıltacak sorunları bir sonraki üzücü habere dek öteleyecektir. Yine yapılan yanlış saptamalardan birisi de iş güvenliği denetimlerinin özel şirketler veya çalışanlar tarafından yapılmasının güvenlik zafiyetine yol açtığı ve bu kurum/kişilerin ücret aldıkları şirketleri denetleyemeyecekleri söylenmektedir.
Dunyanın hiç bir ülkesinde devlet hem kural koyup, hem denetleme, eğitme, uygulama, cezalandırma mekanizmalarını tek elden yürütemez ve bunun gereği yoktur da... Aslında hayatımızın her alanında taşeron kurumlar tarafından güvenlik için denetleniyoruz zaten; arabalarımızın düzenli yapılan muayeneleri bağımsız şirketler tarafından bizim ödediğimiz ücret karşılığında yapılmakta. Bu denetimlerden araçların güvensiz şekilde trafiğe uygun raporu alması mümkün değildir. Böyle bir durumda denetleyen şirket ve denetimi yapan sahıs birinci derecede kusurlu ve suçlu durumda olur ve mesleki ehliyetlerini kaybederler. Ayrıca cezai işlemle karşılaşırlar. Denizcilik sektöründeki güvenlik incelemeleri (vetting inspection) yine bağımsız şirketler tarafından yapılmakta, ancak ücreti gemi sahibi tarafından ödenmektedir. Bu inceleme raporları gemi kiralayan uluslararası şirketler tarafından kabul görmekte, güvenilirliğinden şüphe edilmemekte ve gemiler bu raporlara istinaden sefere cıkıp, yük bulabilmektedirler. Bu örnekler bize gösteriyor ki iş güvenliği konusunda sadece madencilik, denizcilik değil tüm meslek gurupları için genel minimum kurallar ve denetleme mekanizmaları oluşturulmalıdır.
Kalıcı bir iş güvenliği kültürü ancak bu şekilde oluşturulabilir. Yıllar önce 1998 yılında çalıştığım gemiye ilk ISM (Uluslararası Güvenlik Yönetimi) uygulamaları başladığında tüm mürettebat bunun kendilerine ekstra çalışma yükü getirecegini keza gemi sahipleri de bu uygulamaların işleri yavaşlatacağını düşünmüştü. Çoğu zaman evrakların tamamlanması için gelişi güzel yapılan ISM çalışmaları ve evrakları daha sonra karşılarına iş kazaları ve seferlerde gecikmeler olarak geri döndu. ISM’deki temel kural; yapılan her işlemin kaydının tutulması ve işlemlerin kuralına göre yapılmasıdır. Çalışanlarımıza minimum iş güvenliği kuralları egitimini vermek ve iş güvenligi denetim kurumlarının oluşturulması ekonomi çarklarının daha güvenli ve sekteye uğramadan dönmesini sağlayacaktır. Hepinize sağlıklı, güvenli yarınlar diliyorum.
Kapt. Kubilay ULUCAN ATCOM Denizcilik Sektörü Başkanı kubilayulucan@hotmail.com