Kimse kaybetmedi! Kazanan “Hepimiz” olduk
Öncelikle DTO Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Kıran’ı, DTO Meclis Başkanı Salih Zeki Çakır’ı ve Yönetim Kurulunda yer alan diğer Üyeleri tebrik ediyoruz. Dileriz, ilerledikleri yolda muvaffak olurlar. Allah utandırmasın! Diğer taraftan Türk denizcilik sektörünün gelişimi için yeri gelip gecesini gündüzüne katan, eminiz ki çoğu zaman da özel zamanından kısan Metin Kalkavan’ın, 15 yıllık Başkanlık süresince gösterdiği tüm özveri, çaba ve emeğin, saygı, şükran ve teşekkürü fazlasıyla hak ettiğini bildiğimizi söylemek istiyorum.
Ve kendisine Türk denizciliği adına can-ı gönülden teşekkür ediyorum. Her şey için sağ ol ve var ol Metin Başkan. İşte tam da bu yüzden seçimin kaybedeni olduğunu düşünmüyorum. (Tabii Ali Deniz Eraydın’ı kenarda tutuyorum. Bu konuda yazacaklarım var ama yazının ilerleyen satırlarında) En başta “Metin Kalkavan ile çok uzun süre çalıştım ve ondan çok fazla şey öğrendim” diye açık açık söyleyebilecek kadar dürüst ve mütevazı bir insan bugün DTO Başkanı. O kişi aynı zamanda “Bu akşamdan itibaren mavi ve beyaz renkleri kaldırıyoruz. Bundan sonra tek renk var, denizciliğin rengi diyelim ona. İnanıyorum ki Metin Bey benim en büyük yardımcım olacaktır” diyecek kadar da “bir” olmak isteyen, siyaseti koltuk sahibi olmaktan öte gören, en önemlisi de deneyim ve tecrübeye saygı duyan biri.
Dileriz, DTO Başkanı Tamer Kıran’dan gelen bu çağrıya, DTO’ya 15 yıl kaptanlık eden Metin Kalkavan da eşlik eder. Eşlik etsin ki bu seçim sürecinde yaşanan ve Odamıza hiç mi hiç yakışmayan ithamlar, karalamalar, kavgalar artık bitsin. Artık bırakalım birbirimizi asılsız ve ipsiz sapsız cümlelerle itham etmeyi. Yok yere birbirimizden uzaklaşmak Türk denizciliğine hiçbir şey kazandırmadı, kazandırmaz da... Bilakis bizden çok şey götürdü, götürecekte. Lütfen bundan sonraki cümleleri sadece denizcilik sektörümüz adına söylemediğimi ve üstünüze alınmamanız gerektiğini bir kenarda tutun. (Sektörümüzde çok başarılı şirketlerin olduğunu biliyorum ama laflarım sektörün/ülkenin geneli adına) Türkiye Cumhuriyeti’nin, denizcilik, makine, sanayi, gıda, tarım … fark etmez tüm sektörleri adına konuşuyorum, birbirimizle yarışmaktan dünya yarışını kaybetmiş durumda değil miyiz? Ülkemize katma değer sağlayan hamlemiz ne yazık ki çok değil. Üretmiyoruz! Üretemiyoruz.
Çünkü, kendimizle boğuşmaktan dünyanın gerisinde kaldık. Birbirimizle yarışmaktan öteye gidemediğimiz için dünya şirketleri ile aramızdaki mesafeyi her geçen gün daha da açtık. En büyük kusurumuz “Fesatlığımız”. Ortak paydada buluşmak yerine, şahsi kazançları daha ön planda tuttuk. Uluslararası bir iş yapıyoruz ama kendimize, bizimle aynı topraklarda varlığını sürdüren firmaları rakip biçiyoruz. Kafamızı bir türlü ülke sınırlarından öteye çeviremiyoruz. Peki, bu daha nereye kadar böyle devam edecek? Çok değil. Eminim ki sizler geleceğin nasıl şekilleneceğini benden çok daha iyi biliyorsunuz. Bu yüzden bırakalım artık “Bu FETÖCÜ”, “Bu BİZDEN değil”, “Bu RAKİP” demeyi. Şimdi bir olma zamanı. Ya tek vücut olacak ve Türk denizciliğini dünya sahnesinde bir yere taşıyacağız ya da birbirimizi kemirip yok etmeye devam edeceğiz. Gelelim seçimin tek kaybedeni olmayı başaran Ali Deniz Eraydın’a. Kendisi, DTO’da sekiz ay süren yangını çıkaran, hatta fitili ateşleyen ilk kişi oldu. Kendisine (isminden dolayı) Hz. Ali’nin bir sözünü hatırlatmak istiyorum “Niyeti kötü olanın, attığı ok kendine döner”. E öyle de oldu. Kendi kaybetti. Kazananlar, asılsız yere itham edilenler oldu. Onlar başardılar çünkü “Hepimizin görevi Türk’ün denizcilik ülküsünü başarmaktır” diyen gurup bir aradaydı. Tamer Kıran’ın duruşu, hiçbir polemiğe girmeyişi sektörün bölünmesini engelleyen önemli bir faktördü. Burada Salih Zeki Çakır’ın attığı adımları da es geçmemek gerekiyor.
Değişime olan ihtiyacı en bariz şekilde gündeme getiren ilk oydu. Bir önceki seçimi kaybetmiş olsa bile bugün kazanılan başarının temellerinde kendisinin yadsınamaz payı var. Bariz olan bir konu da Tamer Kıran ve ekibinin omuzlarındaki yük. Hedefler belli, yol haritası da çizildi. Ulaşmak istediğimiz yeri biliyoruz ama orası sadece Tamer Kıran ve ekibine oy verenlerin yolu değil. O nokta Deniz Ticaret Odası’na üye her bireyin, her şirketin erişeceği yer. Bu yüzden, o yükü birlikte omuzlamalıyız. Omuzlamalıyız ki bir olduğumuzu, Türk Denizcisi olduğumuzu gösterebilelim. Omuzlamalıyız ki başarısızlıktan mutlu olmayı yeğlemek yerine “Başardık” diyebilmenin gururunu yaşayalım. Bu siyaset falan değil. Bu, en bariz şekilde Türk denizciliğinin geleceği. Ve bu geleceğin başkanın kim olduğuyla, kimin kazandığıyla yakından ya da uzaktan hiçbir alakası yok.
Bu BİZ’iz. Daha ötesi yok. Seçim sürecinde yaşanan ve bir daha olmasını asla istemediğimiz şu “Ben senden üstünüm”, “Ben senden daha büyük bir gücüm”, “Ben senden köklüyüm”… gibi dünya sahnesinde hiçbir anlamı olmayan abuk sabuk sıfatları atalım artık üstümüzden. Kimin ne olduğunun önemi artık bitti. Artık önemli olan sektörümüze, ülkemize, halkımıza ne kazandırdığımız ya da geleceğimize neler bıraktığımız. Esasen yazacak çok şey var ama her şey bir yazıya sığmaz. O yüzden kısa kesip DTO Başkanı Tamer Kıran ve ekibini kutluyorum. Bu sonucun Türk denizciliği adına bir başarı olduğuna inanıyorum. Tabii ki diyorum ki Türk Denizcileri, sizden çok şey bekliyor. Önce, “bir olma” konusundaki iddianızı sonuna kadar götürmelisiniz. Götürmelisiniz ki peşi sıra gelecek olan tüm vaatleriniz yerini bulsun. Yolunuz da bahtınız da açık olsun. Allah yar ve yardımcınız olsun! Kalın selametle…
İbrahim Kocamış [email protected]