3. Kalyonların Akdeniz’de, Osmanlı Donanması’nda Kullanımı ve Yaşanan Güçlükler
XVII. yüzyıldaki durum artık kalyonların kadırgalara karşı üstünlüğünü ortaya koymaktadır. Kuzey Avrupa’da (Hollanda, İngiltere) XVII. yüzyılda deniz teknolojisi değişime uğrayıp, kalyonlar deniz savaşlarında kullanılırken, Akdeniz’de ise Girit savaşında Venediklilerin Osmanlı gemilerine karşı yaptığı Çanakkale Boğazı ablukasında da kalyonlar önemli bir rol oynamışlardır. Okyanuslar ve Kuzey Avrupa ülkelerinde gelişen savaşan gemisi olarak kalyonun, özellikle Girit savaşında hem Venedikliler hem de Osmanlılar tarafından kullanıldığı görülmektedir.
Tıpkı Osmanlılar gibi Venedik tersaneleri de Girit savaşının başlarında bu gemi tipini inşa etmeyi bilmiyorlardı. Bu nedenle her iki devlette İngiliz, Hollanda ve Fransız kalyonlarını kiralamaya başlamışlardır. Aynı zamanda, her iki devlet de kalyonlardan oluşan bir donanma edinmek ve bunlara mürettebat yetiştirmek üzere çaba sarf etmiştir. Venedik kalyon filosunun çekirdeğini, Hollanda’dan alınan 12 gemi oluşturmuştur. Venedik ancak Girit savaşı sonunda tamamen Venedik üretimi kalyon inşa edebilmiştir.
Osmanlı Donanması’nda ise Girit Savaşı’nın başından beri mevcudiyetini sürdüren Garp Ocakları kalyonları, savaşın idaresinde temel bir rol oynamışlardır. Bu da Osmanlı kadırgalarına vazgeçilmez tam bir destekdir. Bunlar Kaptan-ı Derya nazarında, Hristiyanlardan bazen zorla kiralanan kalyonlara göre daha değerliydi ve Osmanlı yöneticilerini söz konusu gemi tipine alıştırmaya başlamışlardır.
a. Osmanlı Donanması’nda Kalyon Kullanımında Yaşanan Sorunlar
Kalyon inşaatı, 1648 yılı divan toplantısında Sadrazam Sofu Mehmed Paşa ile Kaptan-ı Derya Voynuk Ahmed Paşa tarafından dile getirilip savunulmuştur. Bu kişiler, Osmanlı Donanması’nın bu tip gemilerle donatılması gerektiğine inanmışlar, fakat şeyhülislam başta olmak üzere karşı çıkan ümeranın muhalefetiyle karşılaşmışlardır.
Osmanlılarda harp gemisi olarak ilk kalyon inşaası 1644 senesinde başlamış olup, bu kalyonun inşası için lüzumlu kereste, demir, zift, üstüpü, katran, yağ, yelken bezi, lengurte ve benzeri malzeme masrafları ile inşaası sırasında çalışan sanatkarlara verilecek ücretlerin tamamına 756.330 akçe harcanmıştır. XVII. yüzyıl başlarında bir kadırganın maliyetine ise 236.500 akçe harcanmıştır. Normal bir kadırga’da 100 savaşçı ile birlikte 196 kürekçi ve alatçı, dümenci gibi gemi personeli ile birlikte 328 kişi bulunurken, bir kalyonun mürettebatı ise büyüklüklerine göre 418-1001 arasında değişmekteydi.
Kara Çelebizade de, kalyon ve kadırgalar arasında mukayese yaparken ise, bir kalyonun üç-dört kadırga maliyetine denk olduğunu, rüzgar müsait olmadığı zaman ise, her birini çekmek için birkaç kadırga gerektiğini ve bu durumun kadırgaların atıl kalmasına sebep olduğunu ileri sürmüştür.
Osmanlı Donanması’nın, Venedik ablukası sebebiyle Çanakkale Boğazı’ndan çıkamaması üzerine 1650’de Sinop, Samsun, Bartın ve Varna gibi Karadeniz tersanelerine 30 parça kalyon inşaası emredilmiştir. Ancak bu kalyon inşa süreci o kadar kolay yürümemiş, 40 metre boyundaki bir kalyon ilk denemede batmıştır. Bu tip gemiye pek alışık olmayan Osmanlılar Venediklilere karşı kalyonlarını etkin bir şekilde kullanabilmek için, topçu gemi personelini Trablusgarp gemilerinde eğitime gönderilmişdir.
1654’de donanmanın önüne yerleştirilen Osmanlı kalyonları, Venedik ablukasını yarmayı başarmış, fakat 1656 felaketi , Osmanlı yöneticilerinin cesaretini kırmıştır. Padişah IV. Mehmed 1662 yılında, Selanik Koyu’nda bir Cezayir, iki Tunus ve yedi Trablusgarp kalyonunun manevrasını seyretmek fırsatını bulmuş, fakat sultanın hayranlığı hiçbir somut sonuca ulaşmamıştır. Çünkü bu tip gemilerin yararına inanmayıp, kadırga inşa edilmesini isteyen Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın muhalefetiyle karşılaşılmıştır.
b. Osmanlı Donanması’nda Kalyon Düzenine Geçişte Geri Adım Atılması
Fazıl Ahmet Paşa 1662 yılında, kalyon kullanılması ayrı bir maharet istediği, kalyonlarda vazifeli gemicilerin ise bu mahareti henüz kazanamamış olmaları sebebiyle büyük başarılar elde edilemediği için kalyonların kaldırılarak tekrar kadırgaya dönülmesini istemiş ve 80 kadırgadan meydana gelen bir donanma vücuda getirmeye çalışmıştır.
Fazıl Ahmed Paşa’nın yerine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 1676’da Sadrazam olmuştur. 1682’de, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın sadareti esnasında, tezgaha yeniden bir kalyon koyulabilmiştir. Donanmasını modernleştirmekte kararlı olan Osmanlı Devleti, kalyon inşaatı bilgisini öğrenip hakim olmak için çaba göstermiştir. Daha önce de olduğu gibi, bir savaş sırasında Garp Ocakları’nın kalyonlarına güvenebilirlerdi fakat bu destek tatminkar olmaktan uzaktı. Bu kalyonların tam gerekli oldukları anda gelip gelemeyecekleri meçhul olduğu gibi sayıları az, ateş güçleri de Venedik dahil diğer Avrupa Deniz Kuvvetlerindeki muadillerine göre daha mütevaziydi. Merzifonlu, on parça kalyon inşası sorumluluğunu İbrahim Paşa’ya vermiş, bu savaş gemileri 1684’de hazır olmuştur.
1685-1699 yılları arasında kalyon inşaasına hız verilmiş, kalyonculuk gelişmiş ve bu dönemde yapılan savaşlarda denizde galibiyet sağlandığı halde, karadaki mağlubiyetler Karlofça andlaşmasıyla (1699) neticelenmiştir. XVII. asrın sonunda, kadırga inşasının adeta durduğu ve kadırgaların yerini kalyonlara terkettiği görülmektedir.
c. Osmanlı Devleti’nde 1071 Bahriye Kanunnamesi ve Kalyona Düzenine Geçişe Etkisi
Kalyonculuğun geliştirilmesi ve Osmanlı denizciliğine düzen vermek amacıyla yapılan en önemli düzenleme, 1113 (1701) tarihli Bahriye kanunnamesidir. Bu kanunarneye göre kalyon sayısı 40'a tamamlandığı halde bile eskilerin yerine birer ikişer yenilerini yapmak için kereste hazırlanması şart koşulmuştur.
Bahriye Kanunnamesi, Osmanlı Donanması’nda büyük bir reform gerçekleşirmek üzere kaleme alınmıştır. Hedefi, deniz kuvvetinin esas unsurları olan gemi ve gemicilerdir. Böylelikle 1701’den itibaren Osmanlı Donanması’nın esas gücünü yelkenli ve yüksek bordalı tekneler olan kalyonlar oluşturacaktır.
Bu dönemden itibaren bütün XVIII. yüzyıl boyunca Osmanlı denizciliği kalyonun gelişmesi istikametinde bir seyir takip etmiş ve denizlerde yeniden varlık gösterilmeye başlanılmıştır. Kadırgalar, diğer devletlerdeki örneklerine paralel olarak yüzyılın ortalarından itibaren sahneden çekilmişlerdir.
d. Osmanlı Devleti’nde Kalyon Düzenine Geçiş Sonrası Yaşananlar
XVIII. yüzyılın ilk çeyreği henüz geçilmeden Venedik’e karşı Mora Yarımadası’nda, 1717 ve 1718’de Matapan burnundaki savaşlarda elde edilen başarılarla donanmadaki yeni yapılanma test edilmiş, Pasarofça Antlaşmasıyla Mora’nın Venedik’ten geri alınması bir bakıma Osmanlı’nın denizlerdeki üstünlüğünün neticesinde olmuştur.
Kalyon düzenine geçişle birlikte deniz savaşlarında meydana gelen olumlu gelişmelere rağmen, Osmanlı Donanması, 1770 yılında Rus’lara karşı Çeşme’de büyük bir facia yaşanmıştır. Bu facia Osmanlıların İnebahtı Savaşı'ndan sonra denizlerde aldığı ilk büyük yenilgidir. 1770 senesinden itibaren çeşitli seyahatler yapan ve Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yla da görüşen Fransız Comte de Bonneval’in Osmanlı denizciliğinin durumuna dair 1784’te ülkesine gönderdiği raporda, Osmanlı Devleti’nin Çeşme’de donanmasını personelin cehaletinden dolayı kaybettiği, Donanmadaki gemi kaptanlarının seyrüsefer, manevra ve savaş taktiği hakkında bilgilerinin yetersiz olduğu belirtmiştir.
Çeşme Vakası’nın ardından eğitilmiş personele şiddetle ihtiyaç duyulduğundan Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın isteği ile 29 Nisan 1775’te bir Hendesehane açılmıştır. Bu okul Ataullah Efendi’nin Tersane-i Amire eminliği esnasında 5 Kasım 1784’te Tersane Zindanı civarında yaptırılan birkaç odadan müteşekkil yeni binasına taşınmış ve burada sonraki senelerde yerli ve yabancı hocaların ders verdikleri tam teçhizatlı bir deniz mühendislik okuluna dönüşmüştür.
4. Sonuç
Çok sayıda mürettebata, ancak sınırlı taşıma kapasitesine sahip, menzili sınırlı ve Akdeniz’e uygun olmasına rağmen, özellikle denizlerin sert olduğu dönemlerde kullanılamayan kadırgaların, her mevsim kullanım, yüksek taşıma ve dolayısıyle yüksek ateş gücüne sahip, tonaj olarak büyük olmaları sebebiyle kadırgaları rahatlıkla biçebilecek kalyonlar karşısında XVII. yüzyıl ikinci yarısından itibaren savaş kazanma imkanının kalmadığı görülmektedir.
Ancak kalyonların sadece rüzgar gücü ile hareket edebilmeleri ise bunları yöneten başta gemi kaptanları olmak üzere, filo komutanları ve personelinin daha tecrübeli ve denizcilik konusunda daha bilgi olmalarını gerektirdiği, bu şekilde personele sahip olunmadığında, Kalyonların avantajdan ziyade bir dezavantaj olduğu da açıktır.
Osmanlı yönetimi 1650’de gemi teknolojisinde değişiklik yaparak kadırgadan kalyon düzenine geçmesi, kalyon taktik ve stratejilerine tam vakıf olmayan kalyon kaptanlarının savaşmak konusundaki çekingenlikleri, donanmadaki diğer gemilerle uyumlu ve müşterek hareket edememeleri, kalyonlar için yetişmiş uzman denizcilerin yetersiz olması göz önüne alındığında kısmen başarılar elde edilmiş olunsa da esas itibariyle ümit edilen kalyon düzenine geçilmesini sağlayamamıştır.
Bu yüzden Osmanlı Donanması’nda 1656’da yeniden eski düzene yani kadırga sistemine geri dönülmesine karar verilmiş ve yaklaşık yirmi yıllık bir dönem için kalyon terk edilmiştir.
Kabul edilmesi gerekir ki, bu tip önemli değişimlerde her zaman olumsuzlukların yaşanması doğaldır. Osmanlı Donanması’nda 1682’de başlayan ikinci dönem kalyon düzeni sırasında yine Venedik Donanması ile Osmanlı Donanması arasında yaşanan deniz savaşlarında Osmanlı galibiyetlerinin sayısı hayli yüksektir. Yaklaşık yirmi yıl süren deniz savaşları tecrübesinden sonra 1701’de uygulamaya koyulan Bahriye kanunnamesi sayesinde Osmanlı Donanması kalyon düzenine geçmeyi başarmıştır.
Kalyonlara geçişi müteakip 1717-1718 yıllarında Mora deniz savaşlarında Venedik’lilere karşı denizde başarılar kazanılmasına rağmen, Osmanlıların İnebahtı Savaşı'ndan sonra denizlerde aldığı ilk büyük yenilgi 1770 yılında Çeşme faciasında Rus’lara karşı yaşanmıştır. Osmanlı Donanması’nın bu yenilgisinde personelin eğitimsiz olması ön plana çıkmıştır.
Bu eğitim ihtiyacı kapsamında 1775’te bir Hendesehane açılmış ve bu eğitim kurumu sonraki senelerde yerli ve yabancı hocaların ders verdikleri tam teçhizatlı bir deniz mühendislik okulu olan “Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûna” dönüşmüştür. Bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi ve Deniz Harp Okulu Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn içinden ayrılarak eğitimlerine devam etmişlerdir.
Kadırgalardan kalyona geçiş sürecini müteakip, yaşanan tecrübeler ile kurulan “Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn” içinden çıkan kurumlardan yetişen deniz ve denizcilik konusunda eğitimli personel bugün de 21. yüzyılın karmaşık ve yüksek teknoloji sahibi gemilerini başarılı ve etkin olarak kullanarak, deniz alaka ve menfaatlerimizi ve mavi vatanımızı korumaya da devam etmektedirler.
Hakan Mehmet KÖKTÜRK
Emekli Deniz Kurmay Kıdemli Albay
Yeniçağ Doktora Programı Öğrenci
KAYNAKÇA
Aydın, Yusuf Alperen, Osmanlı Denizciliği (1770-1775), İstanbul Üniversitesi Doktora Tezi, İstanbul, 2007.
Aydın, Yusuf Alperen, XVIII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı donanması ve Tersane-i Amire’de Lenger ve Yelken Bezi Üretimine Başlanması.
Bostan, İdris, Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersane-i Amire, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1992.
Bostan, İdris, Kalyona Geçişten Neden Vazgeçtiler, Tarih Dergisi - Turkish Journal of History, 71 (2020/1): 223-238.
Bostan, İdris, Osmanlı Araştırmaları (Kadırga'dan Kalyon’a XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı Gemi Teknolojisi'nin Değişimi), (2004).
Braudel, Fernand, Akdeniz Mekan, Tarih, İnsanlar ve Miras, Metis, Eylül, 2018.
Karahan, Ali, Çeşme Vak‘ası Sonrası Osmanlı Donanmasında Kalyonlar (1770-1789), Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı.
Panzac, Daniel, Osmanlı Donanması (1572-1923), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2020,.
Tabakoğlu, Hüseyin Serdar, Akdeniz’de Savaş-Osmanlı-İspanya Mücadelesi, Kronik Kitap, İstanbul, 2020.
Tunçer, Polat, Değişim Yönetimi Sürecinde Değişime Direnme, 2013 OMÜ Eğitim Fakültesi.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Amfibik_harekat.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Karak
https://tr.wikipedia.org/wiki/ Mühendishane-i Bahr-i Hümâyû
https://tr.wikipedia.org/wiki/Pravişte