İlk ayını geride bıraktığımız 2018 yılı denizcilere umut vadetmeye devam ediyor. Ama her ümitle beraber korku da var. Hatta bazıları korkunun üstüne gitme psikolojisiyle dost meclislerinde kriz çıkacağını, birilerinin kriz beklediğini söylemekte, ki onları anlamak ve hak vermek çok kolay. Bu yazımda hem piyasadan bahsedeceğim hem de böyle bir dost meclisinde ortaya çıkan fikirleri sizinle paylaşacağım. Genel olarak, Şubat ayında Çin yeni yılı ve şu ana kadar kısmen iyi seyreden hava koşulları gibi mevsimsel etkileri hariç tutarsak, beklentiler iyi.
Denizciliğin mevsimselliğini bilen herkes zaten bu ilk ayların nasıl geçtiğini tahmin edebileceğinden, öngörülerde de ciddi bir değişiklik yok. Sadece yukarıdaki sözde “iyi hava koşulları” koster piyasası için ne anlama gelebilir ve gerçekten iyi bir havadan bahsedebiliyor muyuz, bununla ilgili biraz düşünelim. Bir “kış” vardı…N’oldu ona? Hepinizin bildiği gibi bölgemizdeki tahıl hareketleri Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’ın hasadı, Türkiye’deki rekolte verimi ve ithalat potansiyeli, yine Türkiye’nin un ve makarna gibi ürünlerinin ihraç pazarlarındaki durum ve Mısır’ın ithalat potansiyeli gibi ana değişkenlerle belirleniyor. Bu coğrafyayı biraz daha genişletirsek, Romanya ve Bulgaristan’dan yağlı tohumlar, Fransa’nın buğday ve arpa üretimi ile Akdeniz havzasının talebi de önemli bir rol oynuyor.
Tarım uzmanı değilim ama bildiğim kadarıyla tahıllar, özellikle buğday, latifeli bir anlatımla “prensiplerine bağlı” ekinlerdir. Bol su almaları gereken zamanda su eksik kalırsa, kışın erken yahut aşırı soğukla karşılaşırsa veya dozunda soğuğa maruz kalmazsa ve son olarak kuraklık istedikleri dönemde yağış olursa, buğday hasadında çeşitli ve yer yer ciddi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Türkiye’de bir kuraklık söz konusu olduğundan rekoltede düşüş beklenebilir. Bizim her sene 21-22 milyon buğday hasadına ihtiyacımız var. Rusya ve Ukrayna bu havalardan olumlu etkilendiği için hasat tahminleri iyi. Rusya bu sene 145 milyon ton tahıl üretip 45 milyon tonunu ihraç etmeyi bekliyordu. Rusya’da en son açıklamaya göre kış ekinlerinin yüzde 95’i iyi durumda ve hava buğdaya yarayabilir. Burada “şimdilik” demekte fayda var çünkü ben şahsen bu durumun Nisan’a gelindiğinde başka bir hal aldığına birkaç kez tanık oldum.
Geç ve apansız gelen dondurucu hava, bahar ayında aşırı yağış gibi etkileri şu anda öngöremeyiz. Gelecek sene de 145 milyon ton hasat bekleyebilir miyiz? Göreceğiz. Ukrayna’da 62-63 civarlarından biraz düşüş var, o da bu seneki kayıpların bir sonucu olarak daha az buğday ekilmesine bağlı, belki bir sonraki sene yani 2019-2020 de 65’lerin üzerine çıkar. Batıya geçersek, Fransa ve İngiltere’de durumlar iyi. Baltık bölgesinde ise sonbahar-kış döneminde aşırı yağış olduğundan ekimler tamamlanamamış gözüküyor. Buna karşılık hava koşullarının iyi seyretmesi ekilebilmiş alanlara iyi yansıyor. ABD’de ise tam tersi soğuk hava olumsuz bir etkiye sahip olduğundan buğdayı olumsuz etkilemekte. Bu sene 300 milyon ton üretime karşılık yüzde 18’lik bir ihracat kaybı vardı. Eğer durum iyiyse bu da telafi edilebilir.
Yukarıdakiler doğruysa, özetle bu bölgedeki dökme hareketlerine de olumlu bir yansıması olabilir. İki ay sonra bu konuyla ilgili nihai durum daha iyi ortaya çıkacak. Korumacılığın bize yarayan tarafı… Bir de çelikteki son haberlerden bahsedeyim onu da yakından izlemek lazım. Bene 2018’de koster armatörleri birkaç senedir görmedikleri miktarda çelik yükü görecekler. Halihazırda çelik yüklerine ve kiracılarına odaklanmış çok sayıda armatörü tabii ki dışarıda tutuyorum, ama onlar da zaten bu sene bol miktarda tahıl yükü gördüler. Çelikte ülkemiz ve bölgemiz için güzel gelişmeler var. Avrupa Birliği’nin çelik ithalatı düşüş gösteriyor ama Türkiye’den, Mısır’da ve Hindistan’dan ithalatı tam tersi istikamette ciddi artışlara sahne oluyor. 2017 senesinde bu üç ülkeden ithal edilen çelik miktarı 4,3 milyon tondan 7,5 milyon tona çıkmış durumda. Türkiye ihracatını 1 milyon ton, Hindistan 1,5 milyon ton arttırmış, kalan da Mısır’ın ihracatı ki bu bir önceki sene 100 bin ton bile değil. Çin’de Rusya’dan ve Ukrayna’dan ithalatların düştüğünü ve bunun ticari korumacılığın bir ürünü olduğunu daha önce de aktarmıştık, ama tekrar edeyim: anti-damping vergileri sayesinde AB başta Çin ve Rusya olmak üzere çelik ithalatını kontrol altına aldı. Piyasa nasıl seyrediyor? Son olarak kısaca bu ayın koster piyasasından bahsedip yazıma ufak bir ek yapalım.
Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de genel olarak düşüşler zaten bekleniyordu. Havalar genel olarak sert denemeyecek seviyede ve zaman kayıpları daha çok Ocak ayının başında görüldü. Şimdi ise mevsim normallerinin üzerinde bir ılımanlıkta seyreden havalar daha az geminin hava durumu kaynaklı gecikmeler yaşamasına sebep olduğundan, yük akışları da biraz daralınca navlunlarda baskı altına girdi. Batı Akdeniz, Kuzeybatı Avrupa ve Baltık’ta durum tam tersi. Orada da havalar mevsimin üzerinde ve bu durum zaten Noel’den önce iyi olan piyasada yük akışlarını hızlandırıcı etki yaptı. Özellikle Avrupa’dan Akdeniz’e inişler kuvvetli seyrediyor. Bazı işler navlun olarak ortalama gözüküyor, ama onlarda da kiracılar çok hızlı yükleme/tahliye vererek rekabetçi olabiliyorlar. Gemisine güvenenlerin Batı Akdeniz ve Hamburg-Le Havre menziline yöneldiği görülüyor. Kriz beklentileri ve koster piyasası İktisatçı değilim, naçizane deniz ekonomisi öğrencisiyim.
O yüzden dünya ekonomisi hakkında yorum yapmak bana düşmez ama özellikle ekonomi basınında bazen kriz beklentilerinden bahsediliyor, bu gibi yayınları takip eden piyasayla yakından ilgili denizciler de doğal olarak tereddüde düşüyor. Geçen gün bu konuda beyin fırtınası yaptığımız değerli ve çok genç bir armatör beyefendi, sağ olsun, yorumlarımı beğendiğini ve büyük oranda tatmin edici bulduğunu söyledi, kendi yorumlarını da ekledi. Ben de bunu herkesle paylaşayım dedim. Katılmayanlar olabilir, hatta umarım katılmayanlar olur ve yorumlarını bana iletirler, belki gelecek ay sizlerin yorumlarıyla konuyu bir daha gündeme getiririz. Çoğu yorum, okuyanların bunun gerisine de hakim olduğunu varsayarak yapıldığı için ben elimden geldiği kadar ve anladığım kadarıyla beklentilerin altında yatan sebepleri, kendimce ne kadar ciddi tehditler olduklarını ve yine kendi yorumumla ortaya çıkacak riskleri kısaca anlatmak istiyorum.
Kriz beklentilerinin dayandığı iki nokta var: Birincisi ABD’de sermaye piyasalarının tarihin en uzun yukarı yönlü rallilerinden birisini yaptığı gerçeği, ikincisi ise Çin’deki toplam borçlanmanın GSYH’ya oranı. ABD ile ilgili türlü türlü kaynaktan pek çok grafik, çizim hatta karikatür bulunabilir çünkü çok göz önünde bir konu. Dikkatli incelerseniz en iyimser piyasa oyuncularını bile korkutacak bir “balon” oluşmaya başladığı fikrine siz de katılırsınız. 2009’daki önlemleri takiben ABD borsası 2017 sonunda yüzde 150 artmış durumda. Daha önceki en büyük ralli 1991-2002 rallisi ve bu raddeye gelen başka bir zaman serisi yok. Ama burada benim dikkatimi şu çekiyor: bu bir “piyasa” balonu ve gözümüzün önünde. Bir önceki kriz bir sistem kriziydi, çok ortada değildi, sadece konuya çok iyi vakıf olanlar ilk sinyalleri alabildiler ve piyasa araçlarından değil daha temelden kaynaklı bir sorun vardı. Bunun sonucu olarak bankalar ve finansal sistem batma noktasına geldi ve birbirine bağlı olan sistemler, küresel şoklar yarattı. Netice olarak ABD’de bir piyasa düzeltmesi olabilir, hatta kriz de diyebilirsiniz buna.
Ama bu durum eğer bankacılık sistemine tesir etmeyecek bir kriz olursa, ticareti geçen seferki gibi etkilemeyebilir. Bu da kısıtlı bir etki yapar. Ayrıca artık ABD doların aşırı kuvvetlenmesini de frenlemeye çalışıyor. Bir kriz durumunda doların değerinin düşmesi işine bile gelebilir. Ayrıca bir kriz halinde şu anda rafa kaldırmaya çalıştığı ticaret anlaşmaları farklı şekilde tekrar gündeme gelecektir. Avrupa Birliği, hepimizin malumu kuvvetli biçimde toparlanıyor. Bu toparlanma yeni bir sistem hatasıyla akamete uğramazsa kendi mecrasında devam edecektir. O da hemen ABD’ye yakınlaşıp ihracatını arttırmak isteyecektir. Gelelim Orta Doğu’ya, ABD artık bir petrol ihracatçısı, bir kriz durumunda ilk şok atlatıldıktan sonra acaba petrol fiyatlarını düşürmek mi ister artmasını mı ister? Bu durumda 70 dolar üstü bir petrol fiyatı yıllık ortalamayı teşkil ederse Orta Doğu ve Rusya ekonomileri nasıl bir dengeye oturur? Kuzey ve Batı Afrika’da bir şeylerin yüksek petrol fiyatına bağlı olduğu bir dünyada ben toparlanmanın çabuk olacağı kanaatindeyim. Çin’deki bir sıkıntı denizciler olarak bizi ABD’den daha kötü etkileyebilir.
Şu an ülkedeki toplam borç, toplam yurt içi hasılanın yüzde 300’üne ulaştı. Kıyamet senaryosu, ABD’de başlayan bir krizin bir şekilde Çin’de bir krizi tetiklemesi olabilir. Bu nasıl olacaktır? Çin’de bildiğiniz gibi gölge bankacılıktan mustarip, hatta ülkede yaratılan borcun üçte ikisinin bankacılık sistemi dışından yürüdüğü söyleniyor. Bu sistem, kabaca, yatırımcıların yatırdığı paranın banka gibi hareket eden ama banka olmayan şirketlerce alternatif borç arayanlara yönlendirilmesi şeklinde çalışıyor. Çok daha kompleks hale gelebileceğini ve bu işi yapanların her bir birimlik yatırımcı katkısından birkaç birimlik kredi üretip yararlandıklarını düşünmek zor değil.
Bir kriz, eğer yeterince toz kaldırırsa, Çin’in bu yüksek borçluluk oranı da göz önüne alındığında yatırımcıları bu gölge bankaların kapısında kuyruğa dizer, gölge bankacılık sistemi aynen 1929’da ABD’de yaşandığı üzere genel bir borç krizine sebep verebilir. Nur topu gibi bir 2008 krizi bu sefer Çin’de doğabilir. İşte bu tehlikeli, evet, ama başta da söylediğimiz gibi yapısal bir kriz olduğu için tehlikeli. Bu korkuları anlamak mümkün. Büyük tonaj işletmecilerinin bunları ciddi biçimde düşünmesi de mantıklı. Ben koster açısından baktığım için bölgedeki ticaretin, ekonomiden ziyade son 10 yılda jeopolitik sıkıntılardan çok ciddi darbeler aldığını değerlendiriyorum ve son olarak şunun altını çizmek istiyorum: ticarete ve sisteme zarar verecek yapısal, yani banka batıran devletleri iflas noktasına getiren bir kriz olmadıkça balonların patlaması koster ticaretimizi ciddi biçimde etkilemeyecektir.
ENGİN KOÇAK ISTFIX ANALİSTİ / engin@7deniz.net Kaynak: 7DENİZ