“Vira Bismillah” diyen Hepimizin Odası Hareketi, Türk denizciliğinin yarınları için yapmak istediklerini bir bir sıraladı. Manifestonun tüm başlıklarına değinmeyeceğim lakin, (Tamer Kıran’ın tüm konuşmasına BURADAN ulaşabilirsiniz) hem konuşmanın geneli hem de bazı alt başlıkların, Türk denizciliği için olmazsa olmaz olduğu kanaatindeyim. Ki bence bunların en başında “DTO’nun devletten isteyen değil, devlete rehberlik yapan yapıya bürünmesi” ilk sırada geliyor.
Neden mi? Çünkü geçmişten bugüne istedik istedik ama bir türlü olmadı. Mesela şu istemekten hiç ama hiç vazgeçmediğimiz, bir türlü de istediğimiz gibi olmayan teşvik/destek meselesi. Bu talebin mazisi de 3-5 yıl falan değil. Hemen hemen 10-15 yıl öncesine kadar uzanıyor. Yani istemekten hiç vazgeçmemişiz ama ne hikmetse sadece istemenin yeterli olmadığı gerçeğini de görememişiz. Ayan beyan ortada duran bir gerçek var. O da artık istemenin birkaç adım ötesine gidip, bir şeyler yapmamız gerekiyor. Bu sebeple Tamer Bey’in de dediği gibi “Üyelerden Oda’ya, Oda’dan da devlete giden mekanizma sonlandırılmalı”.
Bunun yerine yine Tamer Bey’in vurguladığı gibi: DTO, bilimsel veri üreten, ulaşabilen ve ulaşılabilir olan, kaynaklarını- ki bu kaynaklar sadece maddi değil, için de tecrübe ve ticari ilişkiler ağı da yer almakta- efektif kullanarak sektörün sorunlarının çözümü için kendine düşen görevi yerine getirmeli. Böylesi bir yapının; hangi veriler ve öngörüler ışığında, neyi, neden istediğini ve istediği şey neticesinde ne kazanımlar elde edileceğini çok daha net ortaya koyacağı bence aşikar. Gelelim bir diğer çağrıya. O çağrı “bir olma, birlik olma” üzerine kuruluydu.
Tamer Bey, konuşmasının başından sonuna kadar DTO’nun, hem elini taşın altına koyabilmesi hem de “Denizcilik Karargahına” dönüşebilmesi için bölünmeye değil, birleşmeye olan ihtiyacını vurguladı. Bu yüzden de Hepimizin Odası Hareketi’nin muhalif bir hareket değil, sektörün ortak hedefine birlikte yürüme gayesini benimsediğini dile getirdi. Bence Türk denizciliğinin ihtiyacı olan sinerji tam da bu! Kendi içimizde rekabet ettiğimiz sürece bırakın dünyayla yarışmayı, halk tabiriyle bir sümüç yol alamayacağız. Evet, kesinlikle “yeni bir bakış açısına” ihtiyacımız var. Hızla değişen dünyaya mevcut pencereden bakmaya devam edersek görebileceğimiz şeyler bugünden farklı olmayacak. Yine kendi yağımızda kavrulup gideceğiz belki ama gelecek nesillere neler bırakabileceğiz işte orası biraz muamma.
Bu ülke topraklarında yetişen gemi adamından kaptanına, armatöründen limancısına, tersanecisinden brokerine kadar herkesin bugün için değil, yarınlar için bir şeyler yapmayı hedeflemesi şart. Bu da ancak ortak hedefe birlikte yürüyebilmekle olacak. Çünkü, Nereye gideceğimizi bilmiyorsak hangi yoldan gittiğimizin de bir önemi yok! Olmazsa olmaz eğitim ve üniversite sanayi işbirliği Tamer Bey’in değindiği hususlardan bir diğeri oldu. Bu konuyu, hep konuşuyoruz, hemen hemen her ortamda dile getiriyoruz ancak henüz başarabilmiş değiliz. Sadece bizim sektörümüz değil Türkiye’deki hiçbir sektör bunu tam anlamıyla yapamadı. Neyse bu konuyu bir kenara bırakıyor ve Tamer Bey’den biraz farklı düşündüğün noktaya geliyorum.
Kendisi konuşmasında “Kendi ayakları üzerinde durabilen bir Piri Reis Üniversitesi yaratma” amaçları olduğuna değindi. Bunda hem fikirim. Hatta geç kalınmış bir adım olarak görüyorum. Biraz daha farklı düşündüğüm husus ise şu; Türkiye’de denizcilik eğitimi veren diğer okullardaki, imkansızlıklar sebebiyle kanaatimce haksızlığa uğrayan ama gönlünde denizci olma arzusu yatan diğer öğrencilerimiz ne olacak?
Şahsım adına şu soruyu soruyorum: Piri Reis Üniversitesi, tek başına bu sektörün gelişimi için yeterli kaynağı/eğitimli işgücünü yaratabilecek mi? Yani bir tek Piri Reis Üniversitesi bize yeter mi ki sürekli eğitim deyince bu kurumu konuşuyoruz… Bugüne kadar ne Türkiye’de ne de dünyada tek bir üniversitenin herhangi bir sanayi kolunun ihtiyacı olan eğitimli kesimi sadece kendi başına yaratabildiğini ne duydum ne de gördüm… Eğer ortada eğitime ayrılabilecek bir kaynak varsa bana kalırsa bu kaynağın tek sahibinin Piri Reis Üniversitesi olması zaten en başından beri yanlıştı. Ya ayırabileceğimiz mevcut kaynağı aktarmaya devam edip Piri Reis Üniversitesi-Denizcilik Sektörü işbirliğini konuşacağız ya da adil olup bu kaynağı diğer eğitim kurumlarına da açıp üniversite-sanayi işbirliğini masaya yatıracağız. Genel olarak yapıcı, daha iyi bir Türkiye ve Türk denizciliği için elini taşın altına koymaya hazır bir yönetimle yola koyulduklarını ve bu yolda neler yapmak istediklerini anlatan Tamer Kıran ve ekibine attıkları adımın sektörümüz ve kendileri adına hayırlı olmasını diliyoruz… Türk denizciliğinin tüm neferlerine ise Latin atasözünü hatırlatıyoruz “Rüzgar ilerletmiyorsa, küreklere asılın” Not: Bir sonraki yazı, aday yönetimin deklare ettikleri manifestoyla omuzlarına aldıkları yük üzerine olacak…
İBRAHİM KOCAMIŞ