Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Tayfun Timoçin, bugünkü köşesine deniz fenerlerini taşıdı. Deniz fenerlerin “Dünyanın en şirin, en estetik, şirinliklerine ragmen en görkemli yapıları arasında olduğunu belirten Timoçin, aynı zamanda tahmin edilemeyek kadar karakterli olduklarına işaret ediyor.

 

Timoçin’in deniz fenerlerini ele aldığını bugünkü yazısı şöyle:

 

“Bence dünyanın en şirin, en estetik, şirinliklerine rağmen en görkemli yapıları arasındadır deniz fenerleri. Biliyorum ki bu düşüncemde yalnız değilim, pek çok insan için de bu böyle. Tahmin edemeyeceğimiz kadar karakterli yapılardır deniz fenerleri. Zamana meydan okudukları gibi doğaya da meydan okurlar. Bazen dev dalgaların arasında kalmalarına, onlarca metreyi bulan kulelerinin üzerinden aşan dalgaların hırpalamalarına rağmen dimdik durup işlerini yaparlar. Kimseye kulak asmaz, hiçbir akıl çelme çabasına yüz vermezler. Elbette fırtınalarla boğuşmazlar her zaman. Bazen, koca deniz bir göle dönüşüverir. Hani ‘karıncalar su içiyor’ derler ya, öyle olur tıpkı. O dümdüz, ayna gibi suyun üzerine bütün ihtişamı yansır fenerin. Su kuşları önlerinde bata çıka yemek ararken, menevişlenen akşam alacasına yine göz kırpmaya başlar tüm fenerler, birer birer.

 

Karakter dememiz boşuna değil. Hem bahsedilen nitelikleri nedeniyle karakterlidir fenerler, hem de ışıklarından dolayı. Fenerlerin yanıp sönme periyotlarının oluşturduğu yapıya ‘karakter’ denir. “Dünyadaki her fenerin ayrı bir karakteri vardır, hiçbiri bir diğeri gibi yanıp sönmez” diyen olursa inanmayın. Binlerce fenere binlerce farklı karakter verilemez, aksi halde onları anlamaya çalışan denizcilerin beyinleri yanar! Sadece, belirli bölgelerdeki yani birbirlerine yakın fenerlerin karakterleri farklıdır. Diyelim Marmara’da seyrederken sisten, pusulanızın bozulmasından, şundan bundan bir nedenle kayboldunuz; gece de çöktü mü üstüne! Neredesiniz, en küçük bir fikriniz yok. Uzaktan yanıp sönen bir fener gördünüz ve fenerin karakterine, yani yanıp sönme aralıklarına göre onun hangi fener olduğunu, başka deyişle nerede olduğunuzu anlayabilirsiniz. Diyelim beş saniyede bir beyaz ışık çaksın. Hiçbir akıllı idare, tutup birkaç mil öteye başka bir beş saniyede beyaz çakan fener koymaz. Ama mesela Hint Okyanusu’nda bir yerde beş saniyede bir beyaz çakan fener de mutlaka vardır. Marmara’da kaybolup kendisini Hint Okyanusu’na gelmiş sanacak bir denizci olamayacağına göre, farklı bölgelerde aynı fener karakterlerinin olmasının bir ziyanı da olmaz haliyle. 

Fenerlerin yol gösterdikleri doğrudur doğru olmasına ama aslında daha da doğrusunu söylemek mümkündür onlar hakkında. Fenerler, tehlikeleri gösterirler! Eğer gemiler için tehlike oluşturacak bir şey yoksa, fener de yoktur ki. Yani fenerler tehlikenin üzerine oturur, bizim selametimiz için gece gündüz “Benim yaptığımı yapma, sen doğru yoldan git” diye haykırırlar denizcilere.

 

AHIRKAPI’NIN FENERLENMESİ

 

İstanbul’un meşhur Ahırkapı Feneri’ni ele alalım mesela. Hani, denizden İstanbul’a yaklaşırken, Topkapı Sarayı’nın güneyinde, Marmara’ya doğru ihtişamla yükselen o güzelim fenerden söz ediyorum. İlginç bir öyküsü vardır.

 

İlk yapıldığında böyleşmiş Ahırkapı Feneri.

 

Saltanatı sırasında Haliç’in buz tutmasıyla daha belirgin şekilde hafızalara kazınan Padişah III.Osman dönemine gidiyoruz. 1755’te, bir gemi, Mısır’dan İstanbul’a yolcu ve ticaret eşyası getirmektedir. Gemi, Hacı Kaptan isimli birinin kumandası altındadır. Hacı Kaptan, pek bir isim değil anlaşıldığı üzere, görünen o ki bir lakap. Kaptanın hacı olmasından gayrı bir ipucu vermiyor. Olsun. Hava bozmuştur ve Marmara’dan İstanbul’a yaklaşmakta olan gemi, gece karanlığında Kumkapı’da karaya oturur. Olayı duyan III.Osman, bizzat kurtarma operasyonuna tanık olmak için Saray’dan kalkar gider. Kurtarılan denizcilerden biri Padişah’a, “Eğer burada sur üzerinde bir fener yapılıp gece kandiller yakılırsa böyle uzağa giden gemiler ışığı görünce yollarını bulurlar ve kazaya uğramazlar” der. Bunun üzerine III.Osman, derhal yanındaki Sadrazam Yirmisekiz Çelebizade Said Mehmed Paşa’ya (ki 1755’in gördüğü beşinci sadrazamdır) talimatını verir: “Derhal buraya bir fener yapıla!” Ve fener ahşaptan yapılır. Bugün gördüğümüz modern, ahşap olmayan yapı 1857’de Fransız müteahhitler tarafından yapılmıştır. Kulenin yüksekliği 26, denizden yüksekliği 36 metredir.

 

DİLE DÜŞEN HACI KAPTAN

 

Anlaşılan bu Hacı Kaptan, epey bir makaraya alınır sonrasında. Büyük şairimiz Mehmed Âkif de pek neşeli şekilde kullanır bu malzemeyi:
Bocalarken, bakar üstündeki kaptan acemi,
Sarılır bir kayanın boynuna biçare gemi.
Bu nedir, beybaba bittik mi ne olduk? derler;
Kimi evrad okur üfler, kimi yardım bekler.
“Yok canım”, der Hacı Kaptan biriken yolculara:
“Su tükenmiş, haberim yok, buyurun içte kara!”
Mehmed Âkif ERSOY 
(Âsım şiirinden alıntı - 18 Eylül 1919. Kimi kaynaklarda Acemi Kaptan diye isim vermişler bu alıntıya ama Âsım şiirinin tamamı çok ama çok uzundur ve bu alıntı, şiirin çok küçük bir parçasıdır sadece. Fakat bulup hepsini okumanızı öneririm, çok keyiflidir. Evrad: Okunması adet olan dualar.) 

Elbette deniz fenerlerinin yapılmasına sebep olan olayların hepsi böyle eğlenceli değildir. Nice canlar yitmiş, nice büyük felaketler yaşanmıştır tarih boyu. Ama onlara burada girmeyeceğiz, kimsenin canını sıkmayalım bu keyifli cuma günü.

 

UYDURMANIN BÖYLESİ

 

Son zamanlarda internette dolaşan bir yazı var. Üstelik bunu paylaşanlar da “yaşanmış gerçek olaydır”, “Kesinlikle gerçektir”, “Vallahi billahi sahiden olmuş bu” gibi ibareler ekleyerek olaya kefil olmaktadırlar. Hesapta şöyle olmuş:
Bir telsiz görüşmesi…
Telsizdeki ses, karşı tarafı uyarır:
- Burası USS Majesty uçak gemisi (geminin adı uydurulmuş), şu anda 12 mille üzerinize doğru ilerliyoruz. Yol hakkı bizimdir, lütfen rotanızı 10 derece sancağa değiştiriniz.
Karşıdaki ses aldırmaz bir tonla:
- Rotamızı hiçbir yere çeviremeyiz. Siz çevirin.
Amerikan gemisinin telsizindeki ses sinirlenir. Nasıl olur da koskoca Amerikan uçak gemisini umursamazlar!
- Bakın bu işin şakası yok. Derhal rotanızı 10 derece sancağa değiştirin. 12 mille üzerinize geliyoruz. Yoksa çarpışmamız kaçınılmaz.
Karşıdaki ses, umursamazlıkla küçümserlik arasında bir tonla devam etmektedir:
- Çarpışacağımızı hiç sanmıyorum. Siz değiştirin rotanızı. Amma da değerli rotanız varmış. Değiştirin gitsin.
Amerikan gemisinden seslenen denizci çıldırmıştır artık. Bu ne vurdumduymazlık, bu ne saygısızlıktır:
- Bana bak efendi! Ben Amerikan Donanması’ndan Yüzbaşı Con Bilmemne. Amerikan Başkanı adına sana emrediyorum. Derhal rotanı 10 derece sancağa çevir! Yoksa seni uluslararası mahkemeye veririm!
Karşıdaki ses düğümü çözer:
- Sayın yüzbaşı. İstersen başkan ol, umurumda değil. Burası İspanya’nın Atlas Okyanusu’na bakan sahilindeki ufacık bir deniz feneri. Ben de fener bekçisi Alehandro. Şimdi sen şu rotanı değiştiriyor musun, değiştirmiyor musun?
Hiç kuşkunuz olmasın, bu kesinlikle uydurma bir olaydır. Yeryüzünde bir deniz fenerini gemi zannedecek denizci yoktur, olamaz. Olsa bile o adama uçak gemisi emanet etmezler! Birilerinin gözünün önüne komik bir karikatür gelmiş ve bunu bir anlatı olarak sunmak paylaşmak istemiş anlaşılan. Ya da belki bir komedi filmi sahnesidir henüz izlemediğim, bilemiyorum. Ama gerçek olamayacağı çok açık.

 

ERMİŞ DERKEN…

 

Fenerler üzerine yazacak daha çok şey var dostlar. Ama yerim dar. Karakterlerini, hangi fenerin karakterinin ne anlama geldiğini de başka bir yazıda ele alalım. Kalın sağlıcakla.
Küçük bir not: Başlığa aldığım “ermiş” sözcüğünü fenerler için kullanan Attilâ İlhan’dır. “Ermiş deniz fenerlerinden aydınlık dumanlar gelir” der Deniz Kasidesi adlı şiirinde büyük şair. Şiirin tamamını bulup okumak da sizlere kalsın artık.

 

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

PAZAR GÜNÜ SAKİNLİYOR

 

Birkaç gündür esip gürleyen poyraz sahiden hem üşüttü hem de çok gürültü yaptı, deniz ulaşımını aksattı. Yağmurlu hava ile birlikte son derece rahatsız edici bir hali var. Bu birkaç gün boyunca yükseklere kar da yağar gibi görünmekte şu an. Lakin bu güçlü poyraz pazar günü sakinleşecek, deniz ulaşımının pazardan başlayarak haftanın ilk günlerinde de normale döneceğini umuyorum. Poyraz normale dönünce, hava sıcaklıkları da bir-iki derece yükselecektir. Deniz suyu ise 7-8 derece santigrat civarında. Yani epey soğuk. Tüm denizcilere selamet dilerim."

 

Ereğli'de denizde bulunan cesedin kimliği belirlendi Ereğli'de denizde bulunan cesedin kimliği belirlendi

Timoçin'nin yazısına buradan ulaşabilirsiniz

 

Editör: Haber Merkezi