M.Ö 535-475 yılları arasında Efes’te yaşamış olan Filozof Herakleitos’un günümüze kadar gelen ve zamana meydan okuyup her daim meşhur olmayı başaran sözüdür “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” ...
Ekmeğimizi kazandığımız sektörün, uluslararası bir sektör olması sebebiyle değişime en açık sektörlerden biriyiz. Bir yandan uluslararası düzenlemeleri yakinen takip etmek durumunda kalıyoruz, diğer yandan da kimi zaman gel-git haline dönen ülkemizdeki düzenlemelere sektör ayak uydurmaya çalışıyor. Getirilen tüm düzenlemelerin herkesi memnun etmesini beklemek şüphesiz mümkün değil. Ancak, son zamanlarda yaşanan bazı gelişmeler akıllara şu soruyu getirmiyor değil: Getirilen her düzenleme sektörün yararına mı? Yoksa bazı düzenlemelerde biri ya da birilerinin çıkarları ön planda mı?
Nerden çıktı bu demeyeceğinizi düşünüyorum. En azından çoğunuzun. Çok yakın geçmişte Çanakkale Karanlık Liman Demir Sahası’nda gemilere yakıt ikmalinin ardından Çanakkale Boğazından geçiş üstünlüğü sağlayan bir genelge gündeme ansızın düştü. Çok geçmeden de yapılan hatadan geri dönüldü dönülmesine ama akıllarda birtakım soruları kenarda bıraktı. Böylesi bir uygulamanın yürürlüğe girmesini kenarda bıraktım düşünülmesi bile bence abesle iştigal. Hangi akla hizmet yapıldığı, ayan beyan ortada duran aleni kayırmayı, sektörde yaratacağı haksız rekabeti bilmek için ne denizci olmak gerekli ne de çok zeki!
Şu sıralar gündemimizi meşgul eden bir diğer konu da Kılavuzluk ve Römorkör Hizmetleri Yönetmeliği’nde sürekli yapılan değişiklikler. Sektör, getirilen düzenlemeyle birlikte kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin özel kuruluşlar tarafından verilmesinin önünü açan maddeleri kısık sesle tartışmakta. Konunun uzmanları yeterince eleştirdi ve olabilecek riskleri gündeme taşıdı. Bu sebeple buralara girmeyeceğim. Ancak merak ettiğim hususlar da yok değil. Devletimiz, hangi ihtiyaca veya yetersizliğe istinaden böylesi bir uygulamanın önünü açtı? Jeopolitik, stratejik önemi tartışılamayacak kadar mühim olan Boğazlarımızı, özel kuruluşlara hatta yabancı sermayeli şirketlere teslim etmek kimin ya da kimlerin fikriydi? Boğazlarımızın ne derece önemli olduğunun uluslararası arenadaki yansıması olarak 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden bu yana coğrafi olarak nasıl bir değişim yaşandı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetini artık önemsiz görmeye başladı? Ya da Türkiye Deniz İşletmeleri 83 yıl sonra yaptığı işten sıkıldı da bizim mi haberimiz yok!
Çok uzatmadan aklıma takılan bir noktayı daha dile getirmek istiyorum. Devlet ile Odamız arasındaki diyalog nasıl seyretmektedir merak etmiyor değilim. Devletimizin çıkaracağı kanunda Odamızdan görüş alma zorunluluğu yoktur tabii ki ama Odamız bunların ne kadarından sektörden daha önce haberdardır inanın bilmiyorum. Ancak görünen o ki benim veya sizlerin haberdar olduğu kadar haberdar. Kısacası iş işten geçtikten sonra. Bu noktada bir iletişim eksikliğinden bahsetmek sanırım yanlış olmayacaktır. Diğer taraftan Odamız, yürürlüğe giren düzenleme/düzenlemeler şayet sektörde haksız rekabete yol açıyorsa ya da kamu yararını engelleyecek hükümler içeriyorsa görüş bildirmekte. Lakin, ne derece etki yaratmakta kısmı biraz puslu görünmekte. Tabii ki Odamız, kanun koyucu değil ancak Türk denizcilik sektörünün hemen hemen hepsini bünyesinde barındıran güçlü bir Oda olduğu da aşikar. 48 meslek grubuyla Türkiye genelinde 9 şubesi, 15 temsilciliği bulunan İMEAK DTO, sektörün kalbi durumunda. Doğal olarak sektörün Odasından beklentileri de hayli yüksek!
Kalın sağlıcakla…