Güncel

Etik, ahlak ve erdem

Son yıllarda, çeşitli meslek alanlarında ve günlük yaşamın içinde sıkça etik değerlerden söz edildiği görülmektedir. Öyle ki etik sözcüğü, günümüzde çoğu etkinliğimizde ve yaşama dünyamızın hemen her alanında çok yaygın olarak kullanılan bir sözcük olmuştur. Hatta etik sözcüğü o kadar sık kullanılmaya başladı ki adeta beğendiğimiz veya beğenmediğimiz hal ve hareketlere etiktir veya etik değildir yaftası yakıştırılıyor.

Abone Ol

Okullarda, ailede ve eğitimin olduğu her yerde bilgi ve birikimin yanında diğer bir amaçta iyi insan yetiştirmek olmalıdır. Eğer iyi insan yetişmez ise günümüzde şikayet ettiğimiz iyi değerlerden yoksun dünya düzeninin var olması kaçınılmazdır. Bu nedenle her ne anlamda olursa olsun etik-ahlak-erdem üçlüsü belki de günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz sihirli sözcükler olduğu için antik çağlardan bu zamana kadar bu sözcüklerin ne anlam taşıdığı konusuna kısaca değinmekte yarar olduğunu değerlendiriyorum. 

Etik, Ahlak ve Erdem nedir?

Günümüz anlayışına göre etik, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları doğru, yanlış ya da iyi kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran bir felsefe dalıdır.

Türk Dil Kurumu (TDK) tanımlamasına göre ise Etik, Ahlak bilimi, Ahlaki ve çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütününü, Ahlak; bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kurallarını, Erdem; Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçak gönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adıdır. 

Köken olarak antik çağlara uzanan, üzerinde birçok görüş belirtilen ve tartışılan etik-ahlak-erdem üçlüsüne felsefi açıdan düşünürlerin bakış açısı ile kısaca incelersek,

Felsefenin bir alt dalı olarak gelişen, insan davranışlarına ilişkin iyi-kötü değerlendirmelerinin yapıldığı sistemli düşünme etkinliği olan etik, geçmişi eski Yunan’a dayanak kapsamlı bir kavram olduğu anlaşılmaktadır. Yunanca karakter anlamına gelen ethos sözcüğünden gelen etik sözcüğünü kuramsal olarak insan eylemini yönetmesi gereken kuralları ve insan yaşamında peşinden gidilmeye değer iyileri bulmak amacıyla, ahlaksal davranışın sistematik incelemesi olarak tanımlamak mümkündür (Johnson, 1965: 2). Her ne kadar etik, kişi ve kurumlara göre şekil alıp muğlak bir hale dönüşse de binlerce yıldan beri iyi ve doğrunun ne olduğunu sorgulayan bir değerler felsefesidir.

Ethos sözcüğü temelde, bir insanın, bir kişinin karakterini, huyunu ifade eden bir anlam taşımaktadır. Böyle dendiği zaman da o kişinin, o insanın huyu, yapısı, etik karakteri söz konusu edilmektedir. Nitekim Herakleitos, “huy, insan için daimondur (daimon: insan üstü güç). (Kranz, 1984: 68), “bir insanın ethos’u - huyu - onun daimon’udur” (Güçlü vd., 2002 Felsefe Sözlüğü) demiştir. Platon, ethos’a, insan karakterinin bütününün oluşmasında etken olan şey anlamında “alışkanlık” demiştir. Aristoteles de benzer şekilde insan karakterleri veya huyları olarak ethos’un türlerini ele almış ve ayrıntılı şekilde incelemiştir(1)

“Etik” ile “ahlâk” kavramları arasındaki ayırıma dikkat etmenin önemi ilk bakışta anlaşılmayabilir veya açık olmayabilir belki. Hatta böyle bir ayırımın gereksiz olduğu bile düşünülebilir. Ama insan ve yaşamla ilgili soru ve sorunlara bu ayırımı dikkate alarak bakıldığında, söz konusu ayırımın önemi daha açık şekilde anlaşılabilmektedir.

Her şeyden önce bu iki kavramın birbirinden farklı iki var olana işaret ettiğini belirtmek gerekir. Etik terimi yukarıda da değinildiği gibi, bir bilgi alanını adlandırmaktadır. Bu alan, felsefenin ilk ve temel alanlarından birisidir. Ahlâk terimi ise tarihsel ve toplumsal nitelikli bir olguyu adlandırmaktadır. Filozof Prof. Dr. Bedia Akarsu, ahlâkın, “her yanda yaşamımızın içinde” olduğunu ve “günlük yaşayışımızda davranışlarımızın pek çoğunun ahlâkla ilgili eylemler” olduğunu belirterek ahlâkın dış dünyada var olan bir olgu, deney alanına ait bir var olan olduğunu ifade etmektedir (1982: 9). filozof Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ise, ahlâk sözcüğünün bağlamlarından hareketle, ahlâkın “kişilerarası ilişkilerde davranışlara ilişkin geçerli” kılınmış “çeşitli değer yargıları sistemleri” olarak karşımıza çıkan bir olgu olduğunu belirtmektedir (2009: 33). Bu “değer yargıları sistemlerinin geçerliliği”, topluluklara, yere ve zamana göre değişmektedir. Kavramsal içeriği böyle olan ve adına ahlâk denen bu olgu, yaşamda çeşitli ahlâklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yere ve zamana bağlı şekilde çeşitlilik gösteren bu ahlâklar, “bir kısmı değişik ve değişken olan davranış kuralları ve değer yargıları, bir kısmı ise pek değişiklik göstermeyen davranış kuralları ve değer yargılarından” oluşmaktadır (Kuçuradi, 2009: 33). Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise ahlak normları ilk 10 yaşa kadar öğreniliyor demektedir.Etik, felsefenin eski ve temel bir dalı iken ahlâk, yere ve zamana göre değişen ve davranış belirleyen normlardan, ölçülerden oluşmuş çeşitli ahlâklar olarak kendini gösteren bir olgudur. “Ahlâklılık” da ahlâk olgusunda görüldüğü gibi yine normlara ilişkin bir adlandırmadır. Bu normlar da davranışlarımızla ilgilidir. Ancak, “ahlâklılık” normları, ahlâk normlarından farklıdır. Bunlar, yerel değil, genel normlardır. Çünkü herhangi bir bölgeye, bir topluluğa bağlı değildir (Kuçuradi, 2009: 42-43).

Etik tarihinde, “iyi” ya da “mutlu” yaşamın ve “doğru eylemin” bilgi ile olan ilişkisini doğrudan ele alan ilk filozof Sokrates’tir (469-399). Bundan dolayı Sokrates, etiğin kurucusu sayılmaktadır. Sokrates’in bilinen ününü, bu anlamda erdemi, yani bir bilgi edinme işi olarak erdemi araştırmasından dolayı kazandığı söylenebilir. Sokrates, “doğru eylem” için erdemi ve erdemin bilgisini arama işine önem ve öncelik vermiştir. Ona göre insanı doğru olanı yapmaya götüren tek şey bilgidir veya aynı şey demek olan erdemdir; iyi olan da yalnızca budur.

469-399 yılları arasında Atina’da insanların bilgiyle aydınlanabilmelerine yardımcı olmak, kişilerin kendilerindeki “iyi”yi bilme ve onu isteme olanağını onlara gösterebilmek için tüm yaşamı boyunca yılmadan çaba harcayan Sokrates, toplumun mevcut kurallarına karşı çıktığı, “gençliği baştan çıkardığı” ve onların “ahlâkını” bozduğu gerekçesiyle Meletos, Anytos ve Lykon tarafından suçlanmıştır. Mahkemede geleneksel savunma tarzına ve yargıçların beklentilerine uygun davransaydı, az bir cezayla kurtulabilirdi belki. Ama o, istenene boyun eğmedi. Savunmasını kendi bildiği şekilde yaptı, değerlerinden taviz vermedi. Sonuçta ölüm cezasına çarptırıldı. Ama o, Platon’un Sokrates’in Savunması’adlı eseriyle (Apologia) ölümsüzleşti.

Etik kurallar yazılı ve yasalarla belirlenmiş olabilir. Ahlaki kurallar ise yazılı ve yasalarla belirlenmiş değillerdir. Her ikisinin de yaptırımları olabilir, fakat etik kurallarının yaptırımları yasalarca belirlenmiştir. Ayrıca etik kurallara uyulması zorunludur. İnsan yetişmesinde en önemli unsurlardan olan öğretmenlikte hem ahlaki, hem de etik kurallar vardır (2) .

Kısaca yukarıda antik çağlardan günümüze kadar gelen etik ve değerleri tanımlamaya çalıştık. Bu değerler elbette toplum yaşantımızda ve iç hukumuzda da yer bulmaktadır. Ancak, bir çok şeyde olduğu gibi burada da sorun mevzuattan ziyade uygulamada olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Zira, mevzuat açısından oldukça zengin olsak ta belki aldığımız kültür gereği, belki çoğulcu tavır ve davranışa uyarak sürü psikolojisi örneği etik değerlerini uygulamaya geçmekte zorluk çekiyoruz. Hani hep söylenen bir söz vardır. Avrupa’dan aracı ile gelen bir gurbetçi vatandaş Kapıkule sınırına kadar gayet kurallara uyarak araç kullanmaktayken sınırı geçinde adeta kural tanımayan bir canavar kesilmesi gibi.

Kamuda etik kurallar

Kamu görevlilerinin davranışlarında rol oynayan temel etkenlerden biri yasalar diğeri ise etik değerlerdir. Yasalar, kamu görevlilerinin davranışlarını dışsal olarak belirlemekte ve denetlemekte iken etik değerler bu davranışları içsel olarak yönetmekte ve denetlemektedir.

Kamu yönetiminde etik, kamu görevlilerinin karar alırken ve hizmetleri yürütürken uymaları gereken liyakat, tarafsızlık, dürüstlük, nesnellik, saydamlık, hesap verebilirlik, adalet, eşitlik, kamu yararını gözetme, profesyonellik, tutumluluk ve etkinlik, hediye ve rüşvet almama gibi ilke ve değerler bütününden meydana gelmektedir. Bu ilke ve değerleri benimseyen, karar ve işlemlerinde bunları uygulayan yönetime “etik yönetim” diyoruz.

Kamu devletin en önemli organı olduğu için bu konuda yasal düzenlemeler yapılmıştır. Kamu Görevlileri Etik Kurulu, etik Komisyonları, Etik Mevzuatı gibi kamu organlarının tarafsız, adil ve yukarıda tanımlaması yapılan etik yönetimin olması gerektiği şekilde çerçevesinin çizilmesidir.

Bu konuda Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanlığı tarafından Etik Rehberi hazırlamıştır. Bu rehbere göre etik şartları;

Halka Hizmet Bilinci, Hizmet Standartlarına Uyma, Amaç ve Vizyona Bağlılık, Dürüstlük ve Tarafsızlık, Saygınlık ve Güven, Nezaket ve Saygı, Yetkili Makamlara Bildirim, Çıkar Çatışmasından Kaçınma, Görev ve Yetkilerin Menfaat Sağlamak Amacıyla Kullanılmaması, Savurganlıktan Kaçınma, Bağlayıcı Açıklamalar ve Gerçek Dışı Beyan, Yöneticilerin Hesap Verme Sorumluluğu, Mal Bildiriminde Bulunma,

Rehberin ana başlıkları incelendiğinde mevzuat bakımından önemli bir eksiklik olmadığı kanısı uyandırmaktadır. Ancak yukarıdaki rehber maddeleri ile fiili durum karşılaştırıldığı zaman mevzuat ve uygulamalar arasındaki uyuşmazlıklar ve çelişkiler ortaya çıktığı sıklıkla görülmektedir.

Ahlak gibi birçok iyi huylar birçok kişiler tarafından çeşitli yayınlarda ve/veya sözlerde dile getirilmektedir. Örnekleri çoğaltabiliriz. En iyi örnek yaşanmış örnek olacağı düşüncesiyle yaşanmış bir olayı değerlendirmenin yararlı olacağını düşünüyorum. Titanik battığında içinde John Jacop Astor IV ü taşıyordu. Banka hesaplarında belki de 30 titanik yapmaya parası vardı. Titanik’in batışı esnasında ölümcül tehlikeyle karşı karşıya kaldığı halde ahlaki olarak doğru bulduğu şeyi seçti ve iki korkmuş çocuğu kurtarmak için filikadaki yerini bırakarak ölümü tercih etti. Diğer bir örnek, Amerika’nın en büyük mağazalar zinciri olan Macy’s’in ortak sahibi ve aynı zamanda Titanik’te olan milyoner Isıdor Straus şöyle dedi; Asla bir cankurtaran sandalına diğerlerinden önce binmeyeceğim. Eşi Ida Straus’da filikaya binmeyi reddetti ve yerine yeni atanan hizmetçisi Ellen Bird’e verdi. Hayatının son anlarını kocasıyla geçirmeye karar verdi.

Bu zengin bireyler, ahlaki ilkelerden taviz vermek yerine servetlerinden ve hatta hayatlarından ayrılmayı tercih ettiler. Ahlaki değerlerden yana seçimlerini kullanarak asla parayla satın alınamayacak bir değere önem verdiler.

Sonuçta; ele alınmaya çalışılan etik-ahlak ve erdem vb. gibi değerlerin kendi içinde ayrılmaz bir bütün içinde varılacak hedef olduğunu kabul ettiğimiz taktirde rotamızı buna göre belirlememiz gerekecektir. Bu durumda gerek antik çağlardan günümüze kadar gelen felsefi düşünürlerin görüşleri ile toplumun ahlak ve etik anlayışı gerekse günümüzdeki konu ile ilgili hazırlanmış yasal mevzuatların uygulanabilirliği şüphesiz özde insanoğlunun genelde ise ülke ve ülkelerin daha yaşanılabilir dünyada barışçıl, adil ve hoş görülü olması açısından bir değer taşımaktadır. Etik-ahlak ve erdemin kişisel çıkarların önünde ön plana çıkması halinde insanlığa bir deniz feneri olacağı cihetiyle günümüz dünyasının daha mutlu ve huzurlu olacaktır. Eylül 2024.

Yararlanılan kaynaklar.

1. A.Ü. Sosyoloji. Etik ders kitabı. Etik nedir? 1 inci bölüm shf 5.

2. Ahi Evran Üniversitesi. Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi. Füsun Gülderen Alacapınar: 07/01/2018