İMEAK Deniz Ticaret Odası (DTO) Mart Ayı Meclis Toplantısı meclis üyeleri, şube başkanları, meslek komite başkanları ve çok sayıda denizcinin katılımıyla gerçekleşti. DTO Merkez Salonu’nda yapılan toplantı Kahramanmaraş’ta meydana gelen 2 büyük depremde hayatını kaybeden on binlerce kişi için 1 dakikalık saygı duruşuyla başladı.
Toplantıda yapılan konuşmaların ardından Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, yaşanan deprem felaketinin ardından bölgede ekonominin durumu ve genel ekonomik görünüm ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Sunumuna dünya ekonomisindeki genel durumu değerlendirerek başlayan Aslanoğlu, toparlama olduğunu ancak kararsız bir büyümeye ilişkin sinyaller verdiğini belirtti. Denizcilik sektöründe inişin kuru yük dışında hemen hemen her alanda devam ettiğinin görüldüğünü aktaran Aslanoğlu, “Hafif de olsa konteynerde yukarı doğru bir hareketlenme var. Kuru yükte Çin’in hareketlenmesiyle karşımıza çıkan bir tablo var. Ama genel olarak düşüş trendi korunuyor. Biraz yataylaşma ve yukarı gitme eğilimini de görüyoruz. Liman uğrak sayılarında bir iniş seyri izleniyor. Genel olarak baktığımızda bu yıl yatay bir seyir izlese de bütün işaretler önümüzdeki yılda yukarı yönlü bir gidişin olacağını gösteriyor. Dünyayla ilgili genel olarak bir yavaşlama var ama bu ne boyutta olacak cevabını tam bilmiyoruz. Hafif bir toparlama eğilimi var. Enflasyon düşüyor ama yavaş düşüyor” dedi.
Depremin hasarları konusunda bilmediğimiz noktalar var
Türkiye ekonomisiyle devam eden Aslanoğlu, geçen sene yavaşlama içinde olan Türkiye’nin yılı iyi bir rakamla bitirdiğini belirterek, “O büyüme depremin ardından ne kadar zarar görecek bunu soruyoruz. Baz etkisiyle bir dezenflasyon yaşıyorduk bu deprem bunu ne kadar azaltır, enflasyon ne kadar etkilenir ona bakacağız. Dünya biraz bilinen bilinmeyenlerle gidiyor, bizde bilinmeyen bilinmeyenler daha fazla. Hem ekonomi politikalarının sonuçlarını kestirmekte zorlanıyoruz hem de depremin hasarları konusunda hala bilmediğimiz noktalar var” diye konuştu.
Tarımsal ürünlere erişimde sıkıntı olabilir
Deprem bölgesinin ekonomik durumu ve deprem sonrası maliyeti ile ilgili istatistiksel bilgiler paylaşan Aslanoğlu, şöyle devam etti: “Bölgenin nüfusu 13,5 milyon. Türkiye toplam nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor. Türkiye’de tahminen 25 milyon hane var. Bunun yüzde 13-14’ü deprem bölgesinde bulunuyor. Depremde 500 binden fazla hane evini kaybetmiş olabilir. Bunun daha fazla olma ihtimali de artıyor. Az hasarlı bile olsa tekrar inşa edilmesi gerekenler de var. Çevre Bakanlığından aldığım bilgilere göre bunun en az 800-900 binlere çıkabileceği yönünde bir beklenti de var. Gayri safi yurt içi hasılada deprem bölgesinin toplam yüzde 9 - 9,5 payı var. Tarım en ağırlıklı sektör, tarım üretiminin yüzde 14’ü bu bölgeden. Sanayinin payı da yüzde 11. Gaziantep sanayide en güçlü olan bölge. Sanayinin hasarı görece biraz daha düşük kalacak ama tarım tarafı, özellikle yeni ekim, tarımsal ürünlere erişim, hayvancılık, bunların yaratacağı etki özellikle enflasyon tarafında daha fazla olabilir.
Deprem bölgesini ortalamaya yaklaştırmaya ihtiyaç var
Kişi başına gelirde Türkiye 9,500 dolar, bu illerimiz ortalamanın altında bir gelire sahip. Akademik çalışmalar ve dünya deneyimleri bu tür doğal afetlerden sonra afetin yaşandığı bölgelerin gelir kaybının uzun süre etkisini gösterdiği ve ortalamanın aşağısına doğru gittiği yani gelir dağılımının olumsuz etkilendiğini gösteriyor. Bölgeler zaten ortalamanın altında olduğu için eğer yeterince ihtimam gösterilmezse daha fazla açılabilir. O açıdan da gelecek tersine göçü başlatmak o bölgelerin cazibesini kaybetmemesini sağlamak daha da önemli oluyor. Ortalamanın altında olan bir yeri daha da aşağıya çekmek değil, ortalamaya yaklaştırmak gibi bir gayrete de ihtiyaç var.
Bölgenin ihracatı 20 milyar doların üzerinde
Bu 11 ilimizin büyümeye katkısı yüzde 11 büyüdüğümüz 2001 yılında yüzde 1 olmuş. Az değil ama 1999’daki Kocaeli’ndeki Marmara depremine göre daha düşük. Ekonomik etkileri de o açıdan daha sınırlı olacak ama 11 puan büyümenin 1 puanı buradan gelmiş. Mesela yüzde 11 büyüdüğümüz yılda İstanbul’un payı yüzde 4 - 4,5 civarında. Bölgenin 20 milyar doların üzerinde ihracatı var. Tekstil, demir – çelik ağırlıklı Gaziantep başta olmak üzere burada büyük katkı sağlıyor. İthalat, yüzde 8’i geçiyor. İthalat 24 milyar dolar. Nette dış açık veriyor bölge ama çok çok büyük bir açığı yok. Fakat bir açık söz konusu. Yatırımcı oranının ise yaklaşık yüzde 10’u bu bölgeden. Büyük bir rakam.”
55 ila 70 milyar dolar arası minimum maliyet çıkacak
Deprem felaketlerinin ülke ekonomilerine etkilerini de değerlendiren Aslanoğlu, “Bir doğrudan etkileri yani fiziksel yıkımdan kaynaklanan bir maliyet var. Birde dolaylı etkileri var. Bunlar ise iş gücü kaybı, iş günü kaybı, katma değer kaybı gibi. 40 – 50 milyar dolarlık bir konut altyapı maliyet var gibi görünüyor. Buradaki varsayım 550 bin konut. Muhtemelen 550 binde kalmayacak iki katına doğru çıkabilecek o yüzden bu riski barındırıyor. İşyeri, fabrika, makine, teçhizat, otomobil, yani sigorta riski olarak otomobillerde çok kayıp var. 4 – 5 milyar civarında bir kayıp gözüküyor. 5 – 7 milyar dolar civarında bir kayıp çıkabilir. Yani özetle 45 ile yaklaşık 55 – 60 milyar dolar arası doğrudan bir servet etkisi doğabilir. Riskler yukarı yönlü. Bir de dünya deneyimleri ve Türkiye deneyimi bu doğrudan maliyetin yaklaşık üçte biri kadar dolaylı bir etkinin olacağını söylüyor bize. Katma değer kaybı, iş gücü kaybı gibi. Ama ben bunun Türkiye’de deprem bölgesinin ekonomideki payını da dikkate alarak toplamda yüzde 20’ler civarında kalacağından hareketle 8 – 10 milyar dolarlık bir etki olabileceğini ve 55 ila 70 milyar dolar arasında bir minimum maliyet çıkacağını düşünüyorum. Türkiye ekonomisi yüzde 5 civarında bir büyümeyle depreme yakalandı. Bunu 1,5 – 2 puan aşağıya çekebilecek bir etki olacağını düşünüyorum. 4 – 5 büyüyeceğimiz bir çeyreği 2 -3’e inerek kapatabiliriz. Tabi büyümeyi ciddi destekleyen politikaların da etkisiyle. Yılın tamamı seçim sonrası politikalara bağlı olacak” ifadelerini kullandı.
‘Toplum olarak tasarrufa ihtiyacımız var’
Aslanoğlu, şöyle devam etti; “Enflasyona bu tür doğal afetlerde genelde hangi noktada yakalanıyorsa ülke onun üzerine o oranın yüzde 15 -20’si kadar bir ilave geliyor. Biz baz etkisiyle 45-50’lere doğru gidecektik. Bunun yüzde 15-20’si yaklaşık 5-10 puan yukarı doğru atabilecek bir etki. Yani biz tekrar 55-60 civarında bir yerlerde kalabiliriz. Sonrası yine ekonomi politikalarının nasıl şekilleneceğine bağlı. Dış açığımızı arttırıcı bir süreçteyiz. İhracattaki rekabet gücümüzün azalması, kurdan kaynaklanan nedenler, dış açık demek, ülkenin tasarruf yatırım açığı da demek. Bir ülke tasarrufundan daha çok yatırım yapıyorsa cari açık verir. Yatırımların içinde konut yani inşaat da var. Cari fazla vermek, kur riskini azaltmak istiyorsak, Türkiye’nin tasarruf edip gereksiz yatırımları azaltması gerekiyor. Biz Türkiye’de konutu çok fazla yatırım aracı olarak kullanıyoruz. Bunu esas barınma amacıyla kullanmamız, binamız, güvenliğimiz, buna odaklanmamız gerekiyor. Makine teçhizat yatırımı yapalım ve tasarrufta bulunalım. Fakat sorun şu. Mevcut negatif reel faiz ortamımızda tasarruf edecek bir durum çok yok. Yatırım araçlarının geçen yıl ki reel getirisi baştan aşağı eksi. Bir tek borsa artıda getirmiş. O nedenle bizim tüketimi değil, tasarrufu teşvik eden politikalara ihtiyacımız var. Aksi taktirde cari açık ve onun makro ekonomik riskleri artacak. Özetle toplum olarak tasarrufa çok ihtiyacımız var. Kaynaklarımızı iyi kullanmaya ihtiyacımız var. Politikalarımızın da böyle şekillenmeye ihtiyacımız var.”
7DENİZ