Dünya’da denizlerdeki kirliliklerin sorun olup gündem oluşturmaya başlamasının üstünden neredeyse yarım asır geçti.
Bu kirliliklere sebep olan faktörlerin bir kısmı gemi kaynaklıdır. Denize salınımı yapılan balast suları, sintineler, petrol ve türevlerinin oluşturduğu kimyasallar ve katı atıklar kirliliğin yaşanmasında etkin rol oynamışlardır.
Denizyolu taşımacılığının hızla büyümesiyle, petrol taşımacılığı da tankerlerle sağlanmaya başlandı. Bu da, deniz trafiğinin artmasına sebep oldu. Deniz araçlarının su yüzeyinde artan sayısı, istenmeyen kazalara da kapı araladı.
Deniz trafiği çeşitlendi. Büyüdü. Boyut değiştirdi. Artan ticari hacmin getirdiği zenginlik, başka bir şekilde denizleri ve çevreyi zehirledi.
Kirlilik öyle büyüdü ki; önlemler alınması şart oldu. Kanunlarla çevrelendi. Her geçen gün de genişletildi.
Deniz temizleme organizasyonları yayıldı. Güçlendi.
Bu gün gelinen periyot ta deniz kirliliğinin iki temel unsuru çıkıyor karşımıza.
*Karasal kökenli denize akan kirlilikler. Bunlar 80 gibi yüksek bir paya sahiptirler.
*Gemilerden kaynaklanan kirlilikler ise, 20 oranda etki yaparlar.
Karasal kaynaklı olarak zihinlere kazınan ilk büyük çevre felaketi 1986 yılında Ukrayna’da meydana gelen Çernobil Nükleer Felaketidir.
Enerji üretim tesisinin kötü etkileri halen bölgeyi belli bir ölçekte tehdit eder durumda.
Karasal anlamda yeryüzünde benzer patlamalara rastlansa da, en büyüğü olan Çernobil’in izleri hala o bölgedeki insanlar üzerinde görülmektedir.
Denizlerde cereyan eden felaketlerin başında ise petrol tankeri kazaları arasında en önemlisi sayılan 1989 da Alaska’da yaşanan Exxon Waldez adlı tankerin kayalıklara çarpmasını örneklendirebiliriz.
Kaza sonucu denize 140 000 varil petrol akmış ve suları temizlemek için 2 milyon usd harcanmıştır. Ancak, zarar telafi edilemediği gibi, denizin aradan geçen 30 yıla karşın tam olarak ayrıştırılması ve eski temiz haline getirilmesi de mümkün olamamıştır.
Benzer vaka da, Meksika Körfezi’nde gerçekleşen kazadır ve başlı başına bir felakettir.
Deep Water Horizon petrol sızıntısı olarak bilinir. Yanılmıyorsam 2010 da, British Petroleum’a (BP) ait açık deniz petrol platformunda meydana gelen bir patlama idi. Bu kaza da 11 kişi ölmüş, pek çok kişi yaralanmıştı. Çıkan yangın 36 saat sonra ancak söndürülebilmişti. Çevreye yaklaşık 6.0 milyon varil petrol döküntüsü yayılmıştı. Kazanın etkisi Meksika Körfezi’yle sınırlı kalmamış, Louisiana ve Mississipi de de balıkçılık ve turizmi büyük ölçüde kötü etkilemişti.
Dünya’da bu anlamda irili ufaklı felaketler yaşandı.
Ülkemize döndüğümüzde ise, benim çocukluk dönemlerime rast gelen 1979 da İstanbul Boğazı’nda 93 000 ton petrol taşıyan Rumen Tankeri Independenta ile kuru yük gemisi Evrialy çarpışması var hafızamda.
Hatta Rumen tankeri haftalarca yanmaya devam etmişti. Ne var ki o dönemin teknolojisi denizden devir daim yöntemiyle su alıp fışkırtmak suretiyle söndürme çalışması yapabilecek kudretteydi. Deniz yüzeyi tankerden yayılan petrol ile kaplıydı. Dolayısıyla püskürtülen petrol bulanmış su ateşi daha da hararetlendiriyordu. Bu kazada 42 gemicinin öldüğü haberi gazetelerde günlerce yazılıp çizildi. Kritikleri yapıldı. Giden canların yanı sıra gemi boğaza büyük oran da ekolojik zarar vermişti. 93 000 ton petrolün 30 000’ i yanarken, kalan kısmı denize yayılarak 6 km lik bir yoğun kirlilik tabakası oluşturmuş, temizleme çalışmaları çok uzun zaman almış, yurt dışından yardım istenmişti.
Independenta boğaz faciası beynimde yer etmiş unutamadığım acı bir İstanbul anısı olarak kalmıştı. Hatta geminin yanmadan kurtarılan, söndürülen kısmı karaya oturmuş bir şekilde yıllarca boğazı işgal etmişti. Sonra parça parça söküldü diye hatırlıyorum.
Bende Independenta’nın yeri bir başka. Çok şeyler unutuldu gitti ama o kazayı, o gemiyi 8 yaşın dünyaya bakışı ile olsa gerek hiç unutmadım. İşin enteresan yanı Denizcilik mesleğine karar verdim ve belli bir hizmetten sonra Deniz Petrol Kirliliği işi yaptım. Alınan eğitimler ve kazanılan deneyimler neticesinde Acil Durum Uzmanı ve Limanlar Bölge Koordinatörü olarak görev yaptım. Nereden nereye.
Diyeceğim o ki; artık ülkemiz bu alanda belli bir kondisyon yetisine ulaştı. Denizlerin ve çevrenin önemini idrak edildi.
Artık belediyelerde deniz kirliliğiyle alakalı çalışmalara ortak oldular.
Deniz süpürge gemileri harıl harıl tarıyor denizleri. Bu bilinç çıkan kanunlarla desteklendi. Eğitimli kişiler bu mecrada yer aldılar. Artık deniz kirliliği ile ilgili güvenliği sağlanmayan liman kalmadı neredeyse. Zaman zaman istenmeyen deniz kazaları olsa da Acil Durum Ekipleri anında müdahale ediyorlar. Usulünce topluyorlar döküntüyü. Arzum; bu tür sakıncalı ve istenmeyen hadiselerin mümkün olduğunca azalmasından yana elbette.
Çünkü tabiat geri kazanımı olmayan bir değer. Elimizdeyken kıymet bilelim. Başka, yaşanası bir gezegene henüz sahip değil insanoğlu.
Deniz-Liman-Petrol/Lojistik Yönetim Uzmanı
Capt.& Shipbroker Atilla Akbaş
atillaakbas71@gmail.com