Bloomberg HT’de yer alan Hande Berktan’ın sunumuyla Reel Ekonomi programının bugünkü konuğu Ataköy Marina ve Yat İşletmeleri A.Ş Genel Müdürü Süheyl Demirtaş ile Med Marine Holding Genel Müdürü Yıldız Bozkurt oldu. Demirtaş ve Bozkurt, Reel Ekonomi programında marina işletmeciliği ile gemi yat ve sanayi hakkındaki verileri paylaştı. Bozkurt, gemi ve yat ihracatı noktasında 2018’i olumlu kapatacağımızı belirtirken, Demirtaş ise haksız rekabete yol açan marina kiralarının cirolar nispetinde alınması gerektiğinin altını çizdi. Demirtaş, özellikle devlet nezdinde marinalara ciro endeksli bir kiralama sisteminin getirilmesi gerektiğinin elzem olduğunu vurguladı.

Marina işletmeciliği hakkında Bloomberg HT’den Hande Berktan’ın sorularını yanıtlayan Ataköy Marina ve Yat İşletmeleri A.Ş Genel Müdürü Süheyl Demirtaş, marina işletmeciliğinde bu yılın ilk 8 aylık tablosuna dair bilgiler verdi. Demirtaş, “2017 ile 2018’i rakamsal bazda kıyaslayacak olursak bu yıl çok daha olumlu geçti. 2017’de bir takım talihsiz olaylar yaşandı.  Bunlar marinacılık sektörünü çok etkiledi.  Ülkede yaşanabilecek en ufak istikrarsızlık, belirsizlik turizm sektörünü etkilediği gibi turisti de ürküten bir durum. 2018’de böyle talihsizlikler yaşamadık bunun da çok olumlu etkisi oldu gerek Ege, Akdeniz ve İstanbul’daki marinalarımızda.

 

ÜLKEMİZDE 2 BİN 500 KİŞİYE BİR TEKNE DÜŞÜYOR

 

Şu anda ülkemizde marinaların bağlama kapasitesi yaklaşık 18 bin. 14 bini dolu, yani yüzde 80’i. İstanbul’a bakarsak da marinalarda bağlama kapasitesi 5 bin 100 tekne iken tekne sayısı ise 3 bin 600’ler civarında. Yani yüzde 72’lik bir oran bu. Biz denizci millet denizci ülkeyiz. Bu, hem sektörün hem de Deniz Ticaret Odamızın da sloganıdır. Bir yarımada ülkesiyiz. Ama bu yarımada durumunu denizle iç içe olma noktasında göremiyoruz. Tabi bunu söylerken bir anda her yerde marina açılsın diye söylemiyorum. Denizle daha iç içe olmaya ihtiyacımız var ancak kontrollü bir büyümeye de ihtiyacımız olduğu ortada. Zaten şu andaki oranlar da bunu gösteriyor. Şu anda mevcut marina ve bağlama kapasitesine baktığımızda ülke genelinde yüzde 80, yani yüzde 20’lik bir artışa ihtiyacımız var mevcut kapasiteyi doldurabilmek için... Bu oran İstanbul’da daha da ciddi bir durumda. Tabi bu veriler kişi başına düşen tekne sayısıyla da bağlantılı elbette. Dünyadaki ilk üçteki Norveç, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde tablo çok daha farklı. Norveç’te 6 kişiye bir tekne düşüyor. Ülkemizde ise 2 bin 500 kişiye bir tekne düşmekte” açıklamasına yer veriyor.

 

“CİRO ENDEKSLİ BİR KİRALAMA SİSTEMİ GETİRİLSİN”

 

Marinaların kapasitesini doldurması için tekne sayılarının artması gerektiğine vurgu yapan Demirtaş, marinaların yurtdışı ile ciddi rekabet içerisinde olan bir sektör olduğunun altını çiziyor.  Ülkemize döviz girdisi açısından da yurtdışından teknelerin gelmesinin elzem olduğunu belirten Demirtaş, “Bu noktada da ciddi rekabet sıkıntılarımız var. Marinalar bulundukları konum gereği kıyı kenar çizgisi dediğimiz hattın deniz tarafını devletten kiralar. Bu her yerde de böyledir. Uzun vadeli, 49 yıla varan vadelerde kiralıktır, devletin tahsisinde olan yerlerdir bunlar. Ülkemizde bu belirlenirken, marinanın bulunduğu bölgedeki emlak değerleri baz alınarak bir metrekare ücreti belirleniyor.  Ancak biz aynı tekneye farklı lokasyonlardaki marinalar olarak teklif veriyoruz. Yani bu durum ciddi bir haksız rekabet yaratıyor. Bu yüzden de farklı bir sistematiğe gidilmesi lazım. Çünkü ciddi bir yatırımdan bahsediyoruz. Bu yatırımların teşvik edilmesi ve yurtdışından marina yatırımları için yabancı yatırımcıların gelmesi açısından da önemli. Bu noktada bizim devletten talebimiz ciro endeksli bir kiralama sisteminin getirilmesi. Yani biz kazanıyorsak ödeyelim ama kazanmıyorsak da sabit bir rakam ödemek bizi çok olumsuz etkileyen bir durumdur. Çünkü bizim ana kalem giderimiz kiralamadır. Ciddi rakamlar ödüyoruz. Bir de marinalar karanın dışında denizde kullandıkları her alanın metrekaresine kira ödüyor. Bu, dünyada örneği olmayan bir uygulamadır. Bizim dünya ile rekabet edebilmemiz için daha kabul edilebilir bir sistematiğe ihtiyacımız var.  Bu da ancak ciroya endeksli bir kiralama olabilir. Devletimizin belirleyeceği bir oranda kazanıyorsak ödeyelim.  Bir de bizim kiralama yaptığımız marina park gibi restoranları kafeleri kapsayan bölgeler var. Oradaki kiracımız da kazancının yüzde 1’ini devlete ödüyor. Yani aynı alan için üç farklı kira ödeniyor. Bu, kesinlikle çözüme ulaştırılması gereken bir konudur” ifadelerine yer verdi.

 

“2018 YILI SONUNDA İHRACATTA BÜYÜK BİR ARTIŞ BEKLİYORUZ”

 

Bu yılın ihracat rakamlarının eylül ayında yüzde 22’lik bir artış göstermesi ve genel ihracatta da yine aynı ayda 14,5 milyar dolara ulaşması üzerine, program sunucusu Hande Berktan’ın bir diğer sorusu, gemi ve yat sanayi ihracat performansı açısından bu yılın ilk 8 ayını nasıl geçirdiğimiz üzerine oldu. Soruyu yanıtlayan Med Marine Holding Genel Müdürü Yıldız Bozkurt, geçen yıllara göre bu yılın ilk 8 ayda verimli bir performans sergilediğini belirtti. Özellikle 2008’de dünyada yaşanan krizin ülkemizi çok fazla etkilediğini de sözlerine ekleyen Bozkurt, “Türkiye’nin 2008 krizi öncesi gemi ve yat ihracatında 3 milyar dolar civarında bir ihracat hacmi vardı. Ancak daha henüz bu seviyelere ulaşabilmiş değiliz.  Geçen yıla baktığımızda ise bu rakam 1,3 milyar dolar.  Ancak bu oran artarak devam etmekte. 2012’de ihracat yaklaşık 800 milyon dolarla en dip noktayı bulmuştu. Ayrıca kurlardaki değişikliğin de ihracat tarafını daha çok etkisi altına alacağını düşünüyorum. 2018 yılı sonunda ihracatta büyük bir artış bekliyoruz” ifadelerine yer verdi.   

 

“TÜRKİYE’DEKİ DENİZCİLİK SEKTÖRÜ YÜZDE 60-65 ORANINDA İTHALATA BAĞIMLI”

 

Gemi ve yat sanayindeki ithal girdi oranı ve enerji maliyetlerindeki artışın denizcilik sektörüne etkisi konusuna da açıklama getiren Bozkurt, “Genel tabloya bakacak olursak, gemi ve yat sanayinde bir kere girdilerin yaklaşık yüzde 65’i ithalattır, yüzde 20’si işgücüdür, yüzde 20’si ise lokal kaynaklardan elde edilen maliyetlerdir.  Dolayısıyla Türkiye’deki denizcilik sektörü yüzde 60-65 oranında ithalata bağımlı bir sektör. Buradan yola çıkarak kurlardaki hareketlilik üreticilerin maliyetlerini oldukça arttırmıştır. Hem gemi inşa sanayinde yat, römorkör imalatçısı, tanker, gemi üreticileri olsun tabi ki ciddi artışlara maruz kalacaktır. Öte yandan TL’nin değer kaybetmesinin ve kur artışının bütün sektörlere olan etkisini şöyle yorumlayabilirim; krediler faiz oranlarındaki artışlardır. Hem kısa vadeli hem de uzun vadeli kredilerde ciddi oranda artışlar yaşandı.  Bu artış oranlarının önemli etkisi var. Hatta gemi inşa sanayi çoğunlukla Avrupa’ya ihraç gerçekleştiren bir sektördür Türkiye’de. Baktığımızda ihracatımızda Norveç en önemli payı tutmaktadır. Yüzde 25 civarında Norveç’e ihracatımız var” dedi.

 

“AVRUPA BİZİM EN ÖNEMLİ ALICIMIZ”

 

Maliye lüks yat ve tekne satışlarını takibe aldı Maliye lüks yat ve tekne satışlarını takibe aldı

Bu yılsonuna doğru tüm bu bağlantıların ve satışların realize olmasıyla beraber, gemi ve yat sanayinde ihracat hacminin artacağını öngören Bozkurt, Türkiye’de gemi sanayi sektörünün 1’e 7 oranında istihdam sağladığını da belirtiyor. Dolayısıyla sadece gemi inşa odaklı değil, yan sanayiyle birlikte bu rakamların gözetilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.  Ayrıca gemi bakım onarımda ciddi cirolara sahip bir ülke olduğumuza da değinen Yıldız Bozkurt, “Yurtdışından gemiler sürekli bizim tersanelerimize gelmekte. Tersanelerin çalışma kapasitelerine ve doluluk oranlarına bakarsak şu anda iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. Elbette 2008 krizi öncesi çok ciddi siparişler alan, yüzde 100 dolulukla çalışan tersanelerimiz vardı. Ancak şu anda gelinen noktayı da iyi görüyorum. Tabi ki burada kıyas noktasında 2008’i baz almamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü o 2008, dünya piyasasında çok ciddi gemi talebi olan bir yıldı ve insanlar o talebe göre gemi üretmeye başladılar. Ve talep bir şekilde aşağı düşünce o gemiler tersanelerin elinde kaldı. Öte yandan Türkiye’nin avantajları da var. Bir kere coğrafi konum olarak Avrupa’ya çok yakınız. Avrupa bizim en önemli alıcımız. Pazarda, Çin, Kore gibi iş gücü maliyeti düşük olan büyük üreticiler de var tabi ki. Ancak kurun bir faydası da işgücündeki rekabetimizde faizleri bir kenara koyacak olursak, iş gücünün TL olarak ödenmesi bir nebze olsun tersanelerin rekabet edebilme gücünü arttırmaktadır. Sonuçta oradaki artış henüz daha gerçekleşmemiştir ama elbette ki artışlar olacaktır.  O artışlar olduğu zamanda yine fiyat anlamında rekabet edebilme gücümüz zayıflayacaktır. Ama halihazırda Avrupa’ya coğrafi yakınlığımız, tersanelerimizin teknolojik ve iş gücü anlamında çok donanımlı olması, iyi iş çıkarabiliyor olmamız diğer rakiplerimize göre bizi bir adım öne taşımakta.  Ve ben bu durumun artarak devam edeceğini düşünüyorum. Özellikle askeri projelerde.  Yat-römorkör ve feribot ihracatında Türkiye geçen yıla göre inanılmaz bir artış yakaladı” diyerek ürün tiplerinde değişkenlik olmakla birlikte Türkiye’nin ihracatının artmaya devam edeceği öngörüsünü de paylaştı.