Denizcilik sektöründe 20 yılı aşkın süredir varım. Gördüğüm net gerçeklerin başında gelir bu sektörün kendini ifade etmedeki feryadı dünlere düş olup gitti, yarınlara ise hayâl etmeye takati kalmadı. Bence bu biraz sektörden biraz da idareyi elinde tutanların ne yazık ki denizciliği bilmemesinden kaynaklanıyor. Geçmişten günümüze çıkan sıkıntıları şöyle bir düşündüğümde aklıma ilk gelenler şunlar; tersaneci sözleşme sürelerinin uzatılmasını ister, karşı taraf ise dinler dinlemesine ama kendini anlatıp anlatamadığını bilemez çünkü son ana kadar sözleşmesi yenilenecek mi yoksa yenilenmeyecek mi emin olamaz. Halbuki sebep ayan beyan ortadır; yatırım yapacaktır ve bu yatırımı yapabilmek içinde orada uzun süre daha var olacağını garanti altına alma arzusundadır. Veya yurt dışına gemi ihracatı yapılacaktır, ülkeye döviz kazandıracaktır ama teminat mektubu krizini bir türlü aşamaz, cebelleşir durur, milyon dolarlık projeler başka ülkelere gider. Bu sıkıntı çözülür mü çözülmez mi belli olmaz. Kosterci, ‘gemiler yaşlandı rekabet edemiyoruz, devlet desteğine ihtiyacımız var’ der ama ortaya konan paket, bir türlü yaraya derman olmaz. İdare yaptık ama kullanmadınız, sektör de kapsayıcı bir paket olmadı deyip durur. Konu ya kapanır ya da askıya alınır.
İdarenin isteklerine sektörün de cevap vermediği durumlar yok değil tabii. İdare haklı olarak der ki, ‘geçin Türk Bayrağına, Türk armatörünün yeri Türk Bayrağı çatısıdır.’ Bu sefer armatör der ki, “Amenna, bizim arzumuz da bu ama yapın bir kolaylık, dünyadaki uygulamalara geçin netice itibarıyla dünyayla rekabet ediyoruz ve ne yazık ki bu rekabette eziliyoruz.” Amma velakin bu da bir çözüme ulaşamaz, diğerleri gibi kalır ortada. Çünkü ne kolaylık gelir ne teşvik ne mektup ne cevap… Anlayacağınız burada birbirini anlayamayan ya da anlamak istemeyen iki taraf var. Ne yazık ki bu iki taraf sebebiyle hem ülkemiz kaybediyor hem de Türk denizcileri… Bence bu anlaşılamama durumu “Çevre Cezaları” için de geçerli… Hatta bu sorun hepsinden daha kaotik çünkü bir tarafta dünyanın yaşanılabilir kalması için bu cezalar olmazsa olmaz… Hatta bence verilen cezaların caydırıcılığı tartışmaya da açık. İklim değişikliği politikalarının net sıfır hedefi etrafında şekillenmeye başladığı ayan beyan ortada. Bu gezegende yaşamak istiyorsak onun dengesini bozma lüksümüz de kalmadı. Bu bireysel olarak her birimiz, sektörler bazında da her bir işletme için geçerli. Karadenizlilerin güzel bir sözü vardır; horona giren … sallar. Bu işi yapmak istiyorsanız, bunun cezasını da göğüsleyecek, kasti yapmaya hiç yeltenmeyecek, dikkatsizlik sebebiyle olabilecek kazaları da minimuma indirmek için çaba sarf edeceksiniz.
Ancak Liza Denizcilik’in durumu farklı…
Olay 8 Temmuz gecesinde Limaş-Yalova Limanı’nda gerçekleşiyor. Liza Denizcilik’e ait Liza E gemisinden, 500 litre Styrene Monomer maddesi boşaltma başladıktan 10 dk sonra operasyonel bir eleman hatasından tanktan taşar ve denize dökülür. Bunun üzerine gemi ivedilikle boşaltmayı durdurur ve limana konuyu bildirir. Bu noktada devletçe atanmış ve tanınmış acil müdehale firması Mare Deniz Temizlik Şirketi ile irtibata geçiliyor ve Mare’den gelen yetkililer vakit kaybetmeden olayın gerçekleştiği alanı bariyerlerle çevreliyor. 9 Temmuz sabahına karşı saat 01.40-04.30 arasında da özel petlerle yapılması gereken temizliği yapıyor. Ardından “geminin bordosunun kontrol edildiği ve boya kalıntısının tamamının temizlendiğini içeren rapor” hazırlanıyor. Bence burada Liza Denizcilik’in, kazara yaşanan bu talihsiz olayın sorumluğunu tamamen üstlendiği, gerekli hassasiyeti gösterip vakit kaybetmeden yapılması gerekenleri yaptığı ortada.
Nedir bu Stryene Monomer maddesi? Petrol bazlı kimyasal bir ürün. Çözücü ve yanıcı özelliğe sahip. Ancak özgül ağırlığı sudan hafif ve suda çözünür bir madde değil. Suyla temas ettiğinde kristalize oluyor ve suyun yüzeyinde kalıyor. Bu sebeple deniz yaşamı ve canlılarına zararı yok. Keza olayın gerçekleştiği alan uzun yıllardır kimyasal ürün yükleme, tahliye ve depolamasında kullanılan bir terminal. Bu durum yaşanmasından sonra Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atanan gemi baş mühendisi, kimya ve çevre mühendislerinden oluşan bilirkişi raporunda da şu şekilde geçiyor: “Olayın meydana geldiği bölgenin uzun yıllardır kimyasal ürün yükleme, tahliye ve depolamasında kullanılan bir terminal olması itibarıyla kısa, orta ve uzun vadede çevre kirliliğine sebep olacak nitelikte olmadığı tespit edilmiştir.” Demek ki yaşanmasını hiç kimsenin arzu etmediği bu kaza hem alınan önlemler hem de hem kimyasal maddenin suda çözünmemesi sebebiyle rahatlıkla deniz yaşamına ve ekolojisine zarar vermeden temizliği gerçekleştirilmiş durumda.
Tüm raporlar denizin ve ekosistemin olumsuz etkilenmediği yönünde
Alınan bilirkişi raporu dışında bir rapor da İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden alıyor. Bu rapor aynen şu şekilde: “8 Temmuz 2023 tarihinde LİMAŞ-Yalova Limanında yaşanan kirliliğe dair T.C. Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atanan bilirkişilerin düzenlemiş olduğu bilirkişi raporuna ilave olarak, olayın olduğu bölge için deniz suyu örneği alınarak akut ve kronik toksikolojik testlerin yapılarak konuya ilişkin bilimsel görüş oluşması için hem döneminde yapılmış tüm analizler ve hem de güncel analizlere ait sonuçlar değerlendirilmiştir. Bu raporda yapılan akut toksisite test sonuçları irdelendiğinde, daha önceki bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, deniz suyu örneğinin akut açıdan toksik etki göstermediği ve sucul ortamda yaşayan su canlıları dâhil akut açıdan tehlikesiz olduğu sonucuna varılmıştır. Bu bilgiler ışığında, LİMAŞ-Yalova Limanı’nda 8 Temmuz 2023 tarihinde yaşanan kirliliğe dair TC. Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atanan bilirkişilerin düzenlemiş olduğu bilirkişi raporu sonuçları da dikkate alınarak, deniz suyu örneklerinde yapılan akut toksisite testleri sonuçları gereği, rapora konu olan Styrene Monomer kaynaklı kaza sonrasında geçen sürede hem maddeden kaynaklı ve hem de kaza alanı denizci ekosistemine, herhangi olumsuz etkisinin olmadığı ve dolayısıyla denizel çevre canlı unsurlara için kalıcı kirletici etki oluşturması olasılığının olamayacağına işaret etmektedir.” İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Raporu da bölgenin kirlenmediği yönünde.
Tüm bunlara rağmen Liza Denizcilik’e Çevre Ajansı tarafından 156 milyon TL’lik rekor ceza kesiliyor
11 Temmuz’da Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından bilirkişi incelemesi yapılırken Türkiye Çevre Ajansı yetkilileri de gemiye geliyor. Bu incelemede “Kimyasal maddenin tahliyesi sırasında tankta bulunan kimyasal taşarak gemi güvertesinin başa yakın kısmından denize döküldüğü fotoğraflar ve videoyla tespit edilmiş, gemi kaptanının beyan ettiği de tespit edilmiştir” açıklaması tutanağa geçiyor. Ne Mare Deniz Temizlik şirketinin raporu ne Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin bilirkişi raporu ne de İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nün hazırladığı raporlar değerlendirmeye tabii tutulmuyor. Netice itibarıyla Liza Denizcilik’e 156 milyon TL’lik rekor ceza Çevre Ajansı tarafından kesiliyor.
Geminin sigorta değeri 3.5 milyon dolar, kesilen ceza ise 5.2 milyon dolar
Liza Denizcilik’e kesilen 156 milyon TL’lik ceza 3 Ocak 2024 tarihi itibarıyla 5 milyon 238 bin ABD dolarına tekabül ediyor. Türkiye tarihinde rekor… Peki bu rekor ceza neye istinaden verildi: Yaşanan bir kaza neticesinde yaşanmayan deniz kirliliğine… Ortada bir kaza olduğu aşikar. Firma tüm sorumluluğu üstlenmiş, kaçmamış, sümen altı etmemiş, buyurun belgeleriyle, raporlarıyla, fotoğraflarıyla olay bu demiş. Belgeler de raporlar da denizin ve deniz yaşamının olumsuz etkilenmediğini ortaya koymuş.
Acaba Türkiye Çevre Ajansı neden bu belgeleri değerlendirme lütfunda bulunmuyor!
Şimdi düzenlenen bunca belge ve rapor Çevre Ajansı tarafından hiç mi okunmaya ve değerlendirmeye değer görülmedi… Ast üste bu belgeleri ve durumun geldiği noktayı hiç mi aktarmadı? Hiç mi kimse birbirine bilgi vermiyor? Orada işler nasıl yürütülüyor… İş sadece al eline kağıdı kalemi kes cezayı mıdır? Keza ceza verecek kurumun değerlendirme yapması, analizlerde bulunması, raporlaması gerekmiyor mu? Yetki verildi diye gelene geçene ceza mı kesilir? Diğer taraftan bilgi gerekli mercilere iletildiyse o zamanda neden gereği yapılmıyor? O makamlardaki yetkililer, 2872 sayılı Çevre Kanununda “Kirliliğin oluşmasını müteakip gemi veya deniz aracının kendi imkânları ile neden olduğu kirliliği giderdiğinin tespit edilmesi durumunda, idarî para cezası 1/3 oranında uygulanır“ şeklinde açıkça belirtilmiş olmasına rağmen konusunda bilgi sahibi de mi değiller? Sektörü ve kanunu bilmeyecek, yaşanan olayların ardını takip etmeyeceklerse ne işleri var o makamlarda. Bu konudan sadece Liza Denizcilik de mustarip değil… Sektör, kendini ifade edememe, hakkını arayamama konusunda sıkışmış durumda. Çok dağılmadan bu rekor cezanın niye rekor olduğuna…
Deniz kirliliği değil groston konuşuyor
İnsan tabii biraz şaşırıyor denize dökülen 500 litre kimyasal madde tamamen temizlenmesine rağmen nasıl oluyor da 156 milyon TL’lik ceza kesilebiliyor. (Bu arada tekrar yazacağım şayet bu madde deniz yaşamına zarar vermiş olsaydı bu konuyla ilgili tek bir kelam kaleme almazdım). Geminin kimyasal tanker olması sebebiyle kesilen cezaya 10 katı artırım uygulanıyor. Bir de tabii ceza keserken geminin kirlettiği alan değil groston baz alınıyor. Gerçekten anlamakta zorlanılacak bir konu. Ceza verilirken neden deniz yaşamına ve canlılarına olan etkisi göz ardı edilip cezanın belirleyeni groston oluyor? Bir de bu mantıkla belirlenen bu cezanın gerçekten deniz yaşamını ne derece koruması beklenebilir ki. Nispeten küçük bir gemi de denize oldukça fazla zarar verebilir. Firma, gerekli hassasiyeti gösterip, olayı sümen altı etmeyip yapılması gereken her ne var ise yapmış… Tekrar yazacağım yok mudur bunun Çevre Ajansı gözünde bir değeri? Ülke tarihindeki rekor ceza kirlenmeyen denize, iyi niyet gösteren (Ki bu olması gerekendir ama ne yazık ki yanlış durumlarla da karşılaşılmaktadır) ve yapılması gerekenleri yapan ve temiz raporu alan firmaya mı verilmeliydi?
Sigorta şirketleri olayın yakın takipçisi
Bu olayın bir de tabii diğer tarafı var. Sigorta şirketleri gemilerden kaynaklı özellikle Marmara Bölgesi’ne çevre kirliliği için teminat vermekten imtina edeceklerdir. Ki Türk P&I kimyasal tanker sigortasını ürünlerinin arasından çıkardı. Diğer kulüplerde ya çıkacak ya da farklı önlemler alacaklardır; primler yükselecektir, armatörün buradaki risk payı artacaktır… Tüm bunlar bir şekilde ticarete negatif yansıyacaktır. Marmara Bölgesi çevre kirlilikleri kapsam altında değil, kazara olanlar kapsam dahilinde ki zaten olması gereken de bu… Sen bilerek bas balastı, sintineyi denize, ye cezayı, ödesin şirket… Yok böyle bir şey… Bunu aklı mantığı olan kimse beklemez ancak akli uygulamaları kenara itip, yaşanmamış bir kirliliğe rekor ceza verip sektörün dinamikleriyle oynamak da doğru değil… Azıcık kafamızı kaldırıp dünyaya baksak yeterli olacak. Groston başına ceza uygulaması dünyada yok. Bize mahsus… Hem uluslararası denizcilerle rekabet yarışında olacaksın hem de kendine göre kanunları koyacaksın. Yok böyle bir düzen. Dünyada bu uygulama, yaratılan kirlilik baz alınarak yapılıyor ki doğrusu da bu.
Noktayı yine Çevre Ajansı ile koyacağım… Kurulduğu tarihten bu yana 3 sene geçen bir kurum neden hala Sahil Güvenlik’in imkanlarından yararlanmakta? Amaç sadece kimseyi dinlemeden, gerisine berisine bakmadan ceza kesmek midir? Şayet öyle değilse o zaman sizce de denizcilik sektörünü bilen, çevre analizleri yapma, raporlama ve değerlendirme yetkinliği olan ekipler kurmak ve gerekli malzemeleri almak için geç kalınmadı mı? Bir gemiyi hazırlayacağınız bir rapor için bir hafta bekletmek neden… Milyonluk cezalar yazma yetkisine sahip bir kurum bir raporu bir haftada mı hazırlar, aklım almıyor…
Kalın sağlıcakla…