Mira Marine’nin hizmet ağı dünyanın hangi ülkelerine ulaşmış durumdadır?

Mira Marine 2009’da doğdu. O süreçte yaşanan krizi fırsata çevirerek, büyük oyuncuların arasından lokal bir marka olarak yarışta yer aldık. Firmamız DEW markasının Türkiye’deki tek distribütörü olarak yağlarını satmaya başladı. Geçen 9 senelik süreçte gittikçe yükselen tonajımız, performansımız ve satış lokasyon ağımızla bugünlere ulaştık. İlk yıllarda sadece İstanbul ve çevresinde hizmet verirken, şimdi DEW markamızla Türkiye’nin bütün limanlarında ikmal yapıyoruz. Yanı sıra dünyanın tüm limanlarında ikmaller sağlayacak noktaya da ulaştık. Geminin, gümrüğün ve denizin olduğu her yerde ikmal yapabiliyoruz. Profesyonel ve yetkin bir kadroyla çalışıyoruz.

Yurtdışı pazarında nasıl aksiyon alıyorsunuz?

Deniz madeni yağ satışı yapan firmaların kendi aralarında bir network’ü vardır. Ve bizler bu network’ü aramızda paslaşarak hareket ediyoruz. Şöyle ki; Singapur’da benimle aynı işi yapan firmanın gemisi Türkiye’ye geldiğinde ben burada kendisine hizmet veriyorum.

Türk armatörümün gemisi Singapur’a gittiğinde de o firma bize hizmet veriyor. Tabi bu Singapur’la sınırlı değil, Hindistan’dan Güney Amerika’ya kadar birçok noktada bağlantılarımız var ve ikmallerimizi o noktalarda gerçekleştiriyoruz. Öte yandan daha hızlı, daha verimli, piyasayı daha iyi bildiğimiz için de buradaki Türk müşterimize alternatif olarak vadeli bir şekilde birçok markayı önerebiliyoruz. Çünkü ikmalcilere ulaşmak, iletişim kurmak, para göndermeden malı almak çok zor. Ama biz bağlantılarımız sayesinde malı verdikten sonra parayı vadeli ödediğimiz için armatöre de bu büyük kolaylık oluyor. Bu ağı güçlü bir şekilde kurduğumuz için ikmalleri ve sonrasındaki ödeme süreçlerini sorunsuz bir şekilde gerçekleştiriyoruz.

Marshall Adaları Bayrağı armatöre güven ve itibar sunar Marshall Adaları Bayrağı armatöre güven ve itibar sunar

2000 yılında hayata geçen DEW madeni yağlar, bugün yıllık bazda ne kadarlık hacimle hangi ülkelere erişiyor?

Türkiye’de, İstanbul da dâhil pazarın yaklaşık yüzde 15’ine hitap ediyoruz. İlk yıllarımızda pastadan aldığımız pay daha büyüktü. Dolayısıyla pazar payımız da daha yüksekti. Zaman geçtikçe pazarda yeni oyuncular arttı, bu da pazar payının düşmesine neden oldu. Haliyle pazarda daha çok oyuncu var, pasta daha çok kişiye bölünüyor. Dolar üzerinden ihracat oranımız yükselmesine rağmen yüzdemiz düşük. Bu diğer firmalar için de geçerli olabilecek bir durumdur. Diğer taraftan Türkiye, özellikle de İstanbul, dünyada en cazip ikmal merkezlerinden biri haline gelmeye başladı. Bu yüzden de 12 -13 farklı marka girdi pazara. Bu sayı 2009 da 8-9’lardayken bugün sayı daha da arttı.  Bu durum da pazardaki tüm firmaların payını oran olarak küçülttü. İhracat oranı olarak da yükseltti. Ayrıca şu anda dünya üzerinde yağ ikmali ihtiyacı olup da bizim ikmal yapamadığımız nokta yok. Dünyada her noktada ikmal yapabiliyoruz.

Yapmış olduğunuz işte zaman faktörü çok önemli. Bu noktada nasıl hareket ediyorsunuz?

Pazar payımızın yükselmesini sağlayan en önemli avantajımız da zaman faktörünü çok iyi kullanmamızdandır. Büyük markalar veya ortaklı yapılar operasyon süreçlerinde daha hantal bir yapıya sahip olabiliyorlar. Biz lokal bir marka olarak operasyon süreçlerimizde daha esnek yapıya sahibiz. Daha hızlı karar verebiliyor ve hızlı hareket edebiliyoruz. Bu da bizim en büyük artımız. Ayrıca burada kendi depomuzdaki stokla ve kendi deniz araçlarımızla ikmalleri çok daha hızlı gerçekleştiriyoruz. Öte yandan Türkiye’de Tuzla’da bir fabrikamız var. Kapasitesi yıllık 20 bin ton civarı. Tabi deniz madeni yağ kısmında biz bunun yıllık olarak yaklaşık 3 bin 500 tonunu kullanıyoruz. Tabi marine grubumuz haricinde kara grubumuzla otomotiv tarafında da sunmuş olduğumuz hizmetlerimiz var. Ancak ağırlıklı olarak marine tarafındayız. Avrupa’da ise Fransa ve Almanya’da depolarımız bulunuyor. Stok yapıp orada dağıtımları gerçekleştiriyoruz. Gebze’deki merkezimiz harici Türkiye’nin her yerinde, limanlarda depolarımız mevcut. Bazı bölgelerde de limana yanaşan bir gemi 2-3 gün limanda kaldığı için operasyon konusunda kontrol edip İstanbul’dan her yere sevkiyatı düzenliyoruz.

Çevre bilinci ve deniz kirliliği noktasında aldığınız önlemler neler?

Çevre bilinci konusu bizim için çok önemli. Hepimiz denizden ekmeğimizi yiyoruz. Denizlerimiz ölürse biz de ölürüz! O yüzden deniz kirliliğini önleme noktasında elimizden gelen tüm gayreti gösteriyoruz. Şu anda hazırlığı içerisinde olduğumuz bir sosyal sorumluluk projemiz var; ‘Atık yağını atma geri dönüşümde kullan’ diye… Sonuçlandığında bilgisini paylaşıyor olacağız. Ayrıca deniz kirliliğini önleme konusunda Türkiye ve dünya da çok bilinçlendi. Türkiye’deki otoriteler ikmaller konusunda gerekli önlemleri almamızı hem teşvik ediyor hem de zorlayıcı yaptırımlarla bunu uygulamaya koyuyor. Bence Türkiye, deniz kirliliğini önleme noktasında rakip ülkelere göre oldukça başarılı. Dolayasıyla tüm limanlarda ve Zeyport’ta deniz kirliliğine yönelik önlemler alınıyor.

Hedefleriniz ve önümüzdeki sürece yönelik planlarınızdan bahseder misiniz?

Şu anda öyle bir ortamdayız ki; ülkemizdeki seçim ve dünyadaki savaş ortamından dolayı önümüzü göremediğimiz için bu ortam bize hedef koydurtmuyor. Şu andaki tek hedefimiz mevcut düzenimizi bozmamak, mevcut potansiyelimizi muhafaza etmek... Bence diğer firmalar için de bu durumun geçerli olduğunu düşünüyorum. Küçülmemek en büyük hedef olması lazım bu iki sene içerisinde. Çünkü birçok oyuncunun birkaç sene içerisinde bu pastadan artık pay alamayacağını, çıkacağını düşünüyorum. O yüzden onlardan biri olmamak için var gücümüzle çalışıyoruz.

Deniz madeni yağlar pazarında dünya ne durumda?

Öncelikle hizmet ve ürün kalitesinden bahsedeyim. Hükümetin 2005’te uyguladığı EPDK politikasından sonra yağda, yakıtta kalite ve standartlar çok arttı. Zorlayıcı maddeler, yaptırım gücü olan kanunlar ve teşvik edici projeler sektördeki herkesin kendine çeki düzen vermesini sağladı. Bu yaptırımlar sonrasında da İstanbul, gittikçe artan bir potansiyelle ikmal noktası haline gelmeye başladı. Ancak Boğazlarımızdan gemi geçiş sayısı düşmesine rağmen ikmal sayımız yükseldi. Bu da İstanbul’da özel sektör, hükümet ve idari mülkü olarak bu işe daha emniyetli yaklaştığımızın göstergesidir. Dolayısıyla da diğer ülke oyuncularını saf dışı bırakarak onların tonajını kendimize çektik. Çünkü şu anda deniz ticaretimiz 2008-2009’a nazaran küçülme içerisinde. O dönemlerde Boğaz’dan geçen gemi sayısı 54 bin iken şu anda 47 bin civarlarında. Yani Boğaz’dan daha az gemi geçmesine rağmen ikmal oranımız bu rakama nazaran daha da büyüdü. Bu bence ülkenin ve alınan kararların başarısıdır.

Sektör yola Tamer Kıran’la devam etme kararı aldı. Ve yeni yönetimin içerisinde siz de yer alıyorsunuz.  DTO’daki bu bayrak değişimi ve genel durumla ilgili düşüncelerinizi almak isteriz. 

8 aylık seçim yarışı sonrasında görevimizin ilk ayındayız. Yeni yönetimle beraber sektörde yeni bir heyecan var. Meclisteki 119 kişinin 72’si değişti. Yönetim kurulundaki 7 arkadaşımız daha önce hiç görev almayanlardan oluşuyor. Ben de ilk defa Meclis Üyesi olmamın yanı sıra Meclis Divanında da görev alıyorum. Bu durum bizi oldukça şevklendiriyor. Elbette bir önceki dönemde yapılan çok hizmet var. Ancak biz bu hizmetlerin üstüne bir şeyler koyabilmek adına var gücümüzle çalışıyoruz. Başkanımız Tamer Kıran’la olmamızın en güzel tarafı Yönetim Kurulu ve Meclis Üyeleri arasında çok iyi bir dağılımın yaratılması oldu. Her komitenin başında başarılı insanlar var ve ağı oldukça genişlettik. Yeni meclisle birlikte aramızda tedarikçisinden yat imalatçısına, gemi bakım onarımından armatörüne kadar çok geniş bir kitle var. Yönetim Kurulumuzda da bu işlerin uzmanı Recep Düzgit yer alıyor. Ben de yaklaşık 19 senedir bu sektöre hizmet ediyorum. Bundan sonra ben ve Mecliste yer alan tüm arkadaşlarımız, iş hayatımızdaki tecrübemizi DTO’ya ve de sektöre yansıtacağımızı düşünüyorum. Bu süreçle birlikte DTO’ya yakın ait olmak isteyen herkesi bünyemize çekip, onlarla birlikte sorunları irdeleyip, gerekli mercilere bu sorunları iletip çözüm için elimizden geleni yapacağımıza inanıyorum. Çünkü sektörün büyümesi demek herkesin, hepimizin büyümesi anlamına gelir. Hepimizi büyütecek projeleri hep birlikte yapmamız gerekiyor.

Posidonia Fuarı’nın sektöre katkısı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Türk denizciliğine etkisi noktasında Posidonia Fuarı her zaman bizi teşvik etmiştir. Gıptayla takip ediyoruz. Posidonia geniş katılımlı, sektörüm tüm ayaklarının içinde yer aldığı güzel ve amacına ulaşan bir organizasyon. Aynı zamanda tüm dünyanın da ilgisini çeken bir etkinlik. Neredeyse dünya denizcilik camiasının önde gelenleri orada. Ülkemizde ise buna benzeyen küçük etkinlikler yapıyoruz. Anca arzu ederiz ki ilerleyen dönemlerde biz de Posidonia gibi çok geniş katılımlı bir organizasyona imza atarız. Çünkü bizim de ülke olarak sektörümüzü dışarıya açmamız lazım. Türkiye’deki güven ortamını, ticarete elverişliliğini, operasyonel ve coğrafi imkânlarımızın uygunluğunu yerinde göstermemiz gerekir. Bunu da ancak fuarlar gibi büyük organizasyonlarla yabancıları ülkemizde ağırlayarak mümkün kılabiliriz.

7DENİZ DERGİSİ MAYIS HAZİRAN 2018 SAYISI // RÖPORTAJ

Editör: Haber Merkezi