Marmara Denizi’nde kargo gemisinin batması haberiyle güne başladığım bir perşembe sabahı bu yazıyı kaleme aldım...

Marmara Denizi’nde kargo gemisinin batması haberiyle güne başladığım bir perşembe sabahı bu yazıyı kaleme aldım. Zaten Erzincan İliç’teki altın madeninde yaşanan toprak kayması sebebiyle işçilerin üzerinde milyonlarca metreküp toprağın olması düşüncesi beni yeterince üzüyordu... Bir de bu olayı duyunca açıkçası kalbim derinden sızladı, ruhum iyice karardı. Yazık oluyor hayatlarına, eşlerine, evlatlarına, analarına, babalarına… Daha birkaç hafta önce Kafkametler faciasından hemen sonra 10 STK bir araya gelerek bu tür kazaların bir daha tekrarlanmaması için önlemler paketi yayımlanmıştı. Demek ki kendimiz söyleyip kendimiz dinlemişiz.

Johann Wolfgang von Goethe’nin ünlü sözü hep aklımda “Dünya, hassas kalpler için cehennemdir”. Dilerim geleceğimiz olan evlatlarımıza bugünlerden daha iyi bir dünya bırakmamız gerektiği gerçeği ile en kısa sürede yüzleşiriz…

Gelelim sektörümüzün gündemine…

7Deniz olarak sektörün nabzını tutmaya ve bir anlamda sektör hafızasını oluşturmaya gayret ediyoruz. Çabalarımıza destek olan herkese teşekkür etmek istiyorum.

Yılın son sayısında değindiğimiz çevre cezaları konusunu, bu sayımızda çok daha ayrıntılı bir şekilde işledik. Sektörün birçok paydaşından, konuyla ilgili görüşlerini bizlere aktarmasını talep ettik. Hatta mevzubahis konuyla ilgili yaşadıkları sıkıntıları dile getiren konuklarımız da oldu. Diğer taraftan tabii ki sorunun çözümü için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği hususundaki fikirlerini de aldık. Bu dosya çerçevesinde denizcilik sektörümüzün çatı kuruluşu olan Deniz Ticaret Odası’nın fikirlerini, Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Kıran bizlerle paylaştı. Görünen o ki, sektörümüz çevre cezaları konusunda uluslararası standartların ülkemizde de uygulanması gerektiği noktasında hem fikir. Ülkemizde çevre cezalarında miktarı belirleyen ana kriter geminin grostonu iken dünyada bu ceza miktarının ne olacağını belirleyen kriter yaratılan çevre kirliliği olmakta. Farklı bir ifadeyle bizim ülkemizde çevrenin ne derece kirlendiği arka plana itilirken öne çıkarılan husus geminin büyüklüğü oluyor. Halbuki adı üstünde Çevre Kanunu… Hukukumuzda da Groston Kanunu olarak geçmediğine göre dileriz bir an önce idari merciler gerekli altyapı hazırlıklarını tamamlayıp ülkemizi de dünyayla aynı yörüngeye sokacaklardır. Dünyadan farklı bir rota izlemenin ne ülkemize ne de sektörümüze bir faydası olmayacağı aşikardır. Yanlış uygulamalar sebebiyle hem ticaretimiz sekteye uğramakta hem sektörümüz mağdur olmakta hem de en nihayetinde kaybeden hepimiz olmaktayız. En yalın ifadeyle, çevre cezalarındaki yanlış yaklaşım sebebiyle P&I sigortalarının teminat kapsamında bu alanın yer almaması armatörün risk payını artırmakta, bu da doğal olarak navlunlara yansımakta… Sonuç olarak emtia fiyatları olması gerekenin üzerinde seyretmekte… Esasen burada kaybeden hepimiziz…

Bu mevzuyla ilgili değinmek istediğim önemli bir husus daha var… Bu yazdıklarımdan veya sektörümüzün paylaştığı fikirlerden çevre cezalarına tümden karşı oldukları anlamı çıkarılmamalı. Kimse çevre cezası uygulanmasın demiyor. Bunu aklı mantığı olan kimse de demez zaten… Hepimiz bu ülkede yaşıyor, bu denizlerde yüzüyor, bu havayı soluyoruz. Tabii ki bu cezalar olmalı. Caydırıcı nitelik de taşımalı. Olmayan kirliliğe ceza vermek ne derece yanlış ise yaratılan kirliliğe göz yummak da o derece tehlikeli… Bu noktada idarenin tarafsızlığı ve yeterliliği ana dayanaklar niteliği taşımaktadır.

Bu konu haricinde dergimizde değindiğimiz bir diğer husus da gemi boya üreticilerinin yaşadığı envanter ve ruhsatlandırma sıkıntısı oldu. Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde uygulanmaya başlanan envanter ve ruhsatlandırma çalışmalarında sürenin bitmiş olması bir yandan pazara yeni üreticilerin girmesine mani olmakta diğer taraftan da gelişen teknoloji ile birlikte yeni ürünlerin hatta çok daha çevreci yaklaşımların sektöre yansımamasını beraberinde getirmekte.

Son olarak malum Yunan tersaneleri, gemi inşa ve tamir bakım konusunda yatırımlarını hızlandırmış durumda. Gemi inşa sektörünü yeniden ayaklandırmak için ABD’den kalkınma kredisi desteği alan Yunanistan, bu konudaki yatırımlarına devam edecek gibi görünüyor. Bunun kuşkusuz Türkiye’de bir yansıması olacaktır. Netice itibarıyla aynı coğrafyanın komşu iki ülkesiyiz. Diğer taraftan toplam nüfusu 11 milyon bile olmayan Yunanistan’ın filo büyüklüğünü, denizciliğe verdiği önemi ve limanlarının gelişimini göz önüne alırsak bizim nispeten halen daha ucuz olan işgücümüzle rekabette uzun süre devam edebileceğimize inanmak biraz zor. Keza 80 milyonluk Türkiye’de hemen hemen her sektörde kalifiye eleman problemi olduğunu da göz önünde bulundurmak gerektiğine inanıyorum. Şayet bu rekabette avantajlı konumda kalmak istiyorsak, en azından kalifiye eleman sorununu çözmeyi ve Özel Çevre Koruma Kanunu uygulamasını dünya standartlarına çevirmeyi başarmamız gerektiği aşikar.

Kalın sağlıcakla…